Bir elimde ateşten meşale karanlığımda güneş gibi parlarken diğer elimde bozbulanık bulutlar yüreğime sel sularını akıtmakta. Kendi ellerimle ben düştüm bu ikileme. Ya güneşimi sel sularına kaptırdım ya da suları ateşimle buharlaştırdım.
Hayat bir oyun insanlarsa soytarı. Padişahım çok yaşa padişahım çok yaşa. Bir ben sultanlığı yaşanmakta ve savaşlar var mı benden daha iyisi iddiası üzerine çıkmakta. Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal önüne tükürsen Allah'ım çok şükür yağmur yağmakta.
Ne bu yağmurlar dinecek ne bu sel suları bitecek. Bu dert benimle beraber mezara gidecek. Ama hayır elimde yine bir meşale olacak ve umut ışığım yanmaya devam edecek. Bu afakanlardan bu karabasanlardan beni kurtaracak. Çünkü ben kendi elimle düştüm bu çukura. Öyleyse kazıya kazıya çıkacağım ben gün ışığına.
Hayat bir oyun insanlarsa soytarı. Ne krala padişahım derim ne de soytarı gibi dolanırım bu dünyada. Lütfen insanlar acımayın bana. Yüreğinizin ne kadar kirli olduğunu ben bilirim. Beni bulaştırmayın kirli emellerize.
Yok bu dünya yaşanacak kadar güzel değil. Tek kelimeyle berbat. Ama bir şey var ki işte odur hayatı yaşanılır kılan. O da bir kadını sevmektir ve o kadından gül kokulu çocuklar dünyaya getirmektir. Allah'ım ne olur bütün çocukları koru. Onlar kediler dünyasında güvercinlerdir.
Hiçbir şeyden korkmadım insandan korktuğum kadar. Derler ki gözlerin ne güzel ondan sonra seni gözyaşlarına boğarlar. Daha sonra da elleriyle yaşlarını silmeye gelirler. Bilmezler ki dal bir kez kırılmıştır ve yeşermek başka bahara kalmıştır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta