ZEKİ ÇELİK (Ispartalı Zeki Çelik) Tel: 05063449909
Mail adreslerim: [email protected] [email protected]
İletişim: Işık kent Mahallesi 5726 sokak no: 5 Olgun evleri
(Melek evleri karşısı) ISPARTA TÜRKİYE
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ (Hayat hikayemin özeti)
Merhaba saygıdeğer gönül dostlarım. Her ünlü sanatçının, şair ve yazarın öz geçmişini araştırdığımızda mutlaka ibretlik yaşam kesitlerini okuyup algılarız. Hatta bir çoğunun hayat dramı bizimkilerle kesiştiğinden dolayı ona karşı daha sempatik duygularla yaklaşarak başarılarını canı gönülden alkışlarız, kutlarız. Şöhreti tesadüflerle yakalayanlar, yine tesadüflerle kaybedebilirler. Sadece şöhret olmak için sanatı icra etmeye çalışanlarda başarıya asla ulaşamazlar. Gökte ki yıldızlar misali parlayıp söne bilirler.
Hayallerden gerçeğe azmimin zaferinin içeriğini okuyup algıladığınızda acizane hayatımın kesitlerinin bazı bölümleri belkide sizinkilerin tıpatıp aynısı olacak maziye dalmanıza vesile kılacaktır. Dramatik hayat yaşamadan huzura kavuşmak zor olsa gerek. Maalesef hayat serüveni buna odaklanıyor. Bazı sanatçılarımız mazisini rahatça anlatıyor, bazıları da gizleyebiliyor.
Hayranlarına karşı şeffaf olmayan ünlüler zamanla benliğinizde kaybeder. Çünkü duyarlı toplum değer verdiği, örnek aldığı insanı her yönüyle tanımak ister. Artık dünya genelinde gizli kapaklı devri bitmiştir. Ağzından çıkan her sözden sorumlu olduğun gibi, beyninden kaleme yansıyan, okuyucu kitlesine ulaşan her eserinden sorumlusun. Mobese kameralarının bulunduğu yerlerde kayıt altına alındığın gibi, Yaradanın kamerasına her saniye kaydın yapılıyor.
İşte ben bu düşüncelerle hareket eden bir gönül dostunuz olarak hayatımı şeffafça özetleyerek hayalimde kilerin azmimle zafere ulaşmasını paylaştım:
Ben Zeki Çelik Isparta İli Şarkikaraağaç ilçesi Bey köy nüfusuna kayıtlıyım. Modern insanlar gibi hastanede dünyaya gelemediğim gibi doğum tarihim konusunda hala çelişkileri üzerimden atamadım, atabilmem de imkansız.
Çünkü benden bir iki yaş büyük olan ağabeyimden bile nüfus kaydımda on ay büyük görünüyorum. Bunu da askere gideceğim zaman anladım. Askerlik yoklaması yapılınca babam benim küçük olduğumu bildiği için bir yıl daha ertelemek istedi. Lakin komutan kimliğe bakarak Zeki'nin askere gitmesi gerek deyince: Babam olur mu Sadettin onun ağabeyi o gitsin dedi. Komutan: Amca kimlikte Zeki onun ağabeyi diyerek cevap verdi.
Köy yerinde kadınlar arkadaşlarının ne zaman nerede doğum yaptığını bildiği için hafızalarına kaydedip unutmazlar. Çünkü kendileri de hamilelik dönemi yaşadıklarından dolayı yaş ve ay sınırlamasını rahatlıkla belirlerler.
Eşimin annesinin söylediğine göre ben eşimden üç ay büyük görünüyorum.
Mevcut kimliğim 1-1- 1955 görünse de gerçeği yansıtmamaktadır.
Annemin çilekeş yaşamından kesitlerinden birisi beni samanlıkta yani köy değimiyle hayvanların gıda ihtiyacını karşılayan depoda dünyaya gelmişim. El bebek gül bebek gibi yetişen çocuklar gibi mamam da yokmuş.
Haşhaş ezmesiyle pekmez veya şekeri karıştıran annem bunu çaput içine sararak emzirme imkanı olmadığı zamanlarda ağzıma koyup sordurur muş.
Plastik emziğinin olmadığı gibi oyuncaklarım da olmadı. Tarlalarda yığın yığarken, tırmık çekerken annem yorgunluktan benim hangi tarlada olduğumu akşama kadar unuttuğu zamanlar olmuş. Bebeklikte ki yaşamım dramatik...
Çocukluk çağlarımda arkadaşlarla kendi imkanlarımızla oyuncaklar icat ederdik. Bir kaç örnek vererek o günün teknolojisini hatırlatmak istiyorum.
Besicilik o dönemde de hız kazanıyordu. Ahır dediğimiz besihanede ki hayvanlara yem saman verip altındaki dışkıları temizledikten sonra sırtlarını sert tarakla kaşıyınca biriken kılları top yapar, şaplak taşları da üst üste yığıp yuvarlayınca yıkılmasını sağlayarak eğlenir, oynardık. Bu günkü gibi oyun alanları sınırlı değildi. Çünkü harmanlar, meralar,sokaklar oyun oynamamıza elverişli olsa da bu günkü her çeşit satılan topları o günlerde bulmakta zordu, almakta. Süpermarketler, marketlerde yoktu. Bir köy bakkalımız vardı.
Bazı ağacın dalını budarken çıkan düzgün değneğin ucunu kerterek, diğer kısa bir dalı üzerine koyarak, havaya kaldırıp vurarak, uzağa gitmesini sağladığımız oyunun adına met değnek derdik. Kızların oynadığı kispi oyunu erkeklerin hoşuna gitse de oynamazlardı. Bazı genç büyüklerimiz ortaya diktiği iri ağacı sağlamlaştırıp üzerine dal geçirip iki kişiyi karşılıklı bindirerek dönmesini sağlarlar bunun karşılığın dada belli bir ücret alırlardı.
Saklambaç, birdirbir, kovalamaca, koşu, fitçi döndürme, cam bilyeleri yuvalama ve küçük taş oyunları sıkça oynanıyordu. Sadece bayramdan bayram harçlığımız olurdu onun dışında paranın yüzünü görme şansımız yoktu. Büyüklerimizin pazardan pazara alıp bize bardakla dağıttığı kuru yemişleri bir hafta da tüketmemiz gerekirken aynı gün bitirmek zorunda kalıyorduk.
Çocukların içinde güçlü kuvvetli olmama rağmen kılık kıyafetlerimle eziklik yaşıyordum. Çünkü diğerlerinin imkanları bizimkilerden farklıydı. Oyun oynadığımız çocuklar bir evin bir oğlu veya kızıydı. Benim sekiz kardeş oluşum iki ekiz ablamın küçük yaşta ölmesiyle beş oğlan bir kızla annemiz ne derece ilgilenebilir ki. Babamın marangozlukta gece gündüz çalışması, zaman zaman çiftçilikle uğraşması bile maddi imkanlarımızı düzeltmiyordu.
Rahmetlik dedemizin, ninemizin üç evlattan doğan tüm çocuklarıyla irade sağlaması hayatı güçleştiriyordu. O dönemlerde ataya itaat mecburi görevdi. Hane kalabalık olsa da ayrılık düşünülmezdi. Amca çocukları, hala, dayı, teyze çocukları hep bir arada yeyip içiyor bir odada yata biliyorduk. Kılık kıyafetlere güç yetmediğinden hayal ettiğimiz giysilere erişmek imkansızdı.
Bir erkek evladı olduğum halde çocukluğumda bana da fistan giydirdiler.
Kızların arasında utansam bile giysimin çiçekleri moral veriyordu. Fistanın
uçları yere sürtündükçe yıpranıyordu. Uçlarını makasla kırkıp düzelttikçe de
bu sefer bacaklarım ortaya çıkıyordu. Kalçam görünmesin diye direniyordum.
Ağabeylerim benden şanslıydı onların okula gitmeleri kıyafetini düzeltiyordu.
Benim hayaller başkalarının düzenli yaşamıyla daha da artış gösteriyordu.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Çocukluk hayallerimi gerçekleştirmek asla mümkün olmadı. Çünkü maddi ve manevi desteğim yetersizdi. Babamın gece gündüz marangoz, yapı ustalığında çalışmasına üzülsem de yardımcı olmaya henüz gücüm yetmiyordu. Oda aldığı bahşişlerin, hediyelerin bir çoğunu başka çocuklara veriyordu. Kendi çocuklarını ikinci planda düşünmesine üzülüyordum.
Anneminde sevgi, şefkati yetersiz kalıyordu. Onunda ilk düşündüğü ona verilen görevlerdi. Günlük görevlerini yerine getirmediği zaman büyüklerimiz tarafından hırpalanıyordu. Babamın annemi başkaları tarafından dolduruşa getirilip hiçe sayışı beni çok üzüyordu. Zaman zaman gece bile annemi azarlayışı, dayak atışı beni yıpratıyordu. Annemi savunurum ümidi ile gece yatağımın altına sopa saklıyordum ama gece de bir türlü uyanamıyordum. Annem yatağı döşeği toplarken sopayı görünce çok mutlu oluyormuş.
Çünkü yavrum beni eşimden korumak için hazırlık yapmış diye düşünmüş. Annem saf kalpliydi küçük hatalarından dolayı onu çok cezalandırıyorlardı. Ben sofrada annemi göremedim mi arıyordum. Bir keresine evin çevresinde onu bulamayınca ona azık katarak ararken yukarı bahçede aç, susuz çalışırken buldum. Annem kendisini düşünen bir evladının oluşuyla gurur duyuyordu. Annemi daima garip ve yalnız hissettikçe gözlerim yaşarıyordu.
Okul çağım yaklaşınca artık üzerimdeki fistanı çıkarmıştım. Değeri düşük olan giysilere de razıydım. Fistan üzerimdeyken bile sünnet oluşum benim erkek oluşumu kanıtlasa da hiç değilse giysilerimle kızlardan farkım olmalı diye düşündüm. Pantolonum oldu ama kemerim yoktu. Bazen ip ile bağlayıp
donumun düşmesini engellemem de yetersiz kalıyordu. Atların kayış artığını iyi kötü kemer yaparak sorunu çözüp kemeri olanlarla yarışa başladım.
Okul hayatımın başarılı olduğunu söyleyemem. Çünkü arkadaşlarımın beş yılda bitirdiği ilkokulu ben altı yılda orta dereceyle zor tamamlayabildim. Bir kurşun kalemle, bir silgiyi bir yıllık dönemde yetirmeye çalışıyordum. Diğer arkadaşlarım gibi boya kalemlerim yani türlü, cetvel, pergel, çantam da yoktu. Tıraş bıçağımın olmayışı bile önemli değildi. Meyve bıçaklarıyla o sorun çözülüyordu. Defter ve kitaplarımda sınırlıydı. Köyümüzde o dönemde gece ışık yani elektrik olmadığından dolayı ödevimizi gündüz yapmak zorundaydık.
Gaz lambası ile sağlanan aydınlık yetersizdi. Fitil ve gaz bitince de ortam kararıyordu. Mecburen erken yatmak zorundaydık. Okulda güzel kıyafetleri, güzel çantası, okul ihtiyaçları olana imrenirdim. Keşkeleri o zaman öğrendim ama faydasızdı. Sesi güzel olup düzgün şiir okuyanlara da imreniyordum. Ben başarısız olunca okullar arası bilgi yarışmalarına katılamıyordum ama yarışmaları heyecanla takip etmekten büyük mutluluk duyuyordum.
Okuma hevesim vardı ama neden başarısızdım bir türlü anlayamıyordum. Okulun son dönemlerinde bilgi yarışmasına seyirci olarak sınıfımızdan benden başka katılan olmadı. Yarışma Şarkikaraağaç kütüphanesinde oldu. Bey köy öğrencileri bilgi yarışmasını kazanınca okul müdürümüz sayın: Ömer Köse bize gazoz ısmarladı. O kadar hoşuma gitti ki çünkü ömrümde ilk defa gazoz içiyordum. Yarışmaya alkış desteğim gazoz olarak ödüllendirilmişti.
İlk okul dönemi biterken her öğrenci hedefini belirliyordu. Çünkü onların arkasında maddi ve manevi güç vardı. Okula fotoğrafçı geldi vesikalık resim çekilip başka okullara gitmek isteyenler hazırlık yapacaktı. Herkes fotoğraf çekilirken ben çekimser kalıyordum. Okul müdürümüz benim okumam için ısrar ediyordu. Sende kafa var oğlum okuman gerekiyor diyordu. Benim okul çağında içimde cevher, kültür hazinesi olduğunu ilk keşfeden müdür olmuştu.
Ömer Köse hocamın beni uyarması hoşuma gitti. O dönemde arkadaşlar Gönen öğretmen lisesini hayal ediyordu. Ben ilçemizde bile okumaya razı idim. Fotoğraf çektirmek için para bulmam gerekiyordu. O dönemde evin büyükleri karar vermeden hiç bir şey yapılamazdı. Eve geldim Baba anneme durumu ilettim. O da bana git babana danış filan tarlada çift sürüyor dedi. Ben koşa koşa babamın yanına vardım. O da bana deden, eben bilir dedi.
Her iki tarafa bir kaç kez koşuşturmam da boşa gitmişti. Çünkü fotoğraf parası vermemek için bahaneleri hazırdı. Okula geldiğimde çoktan fotoğraf çeken gitmiş, öğrenci ve öğretmenler dağılmıştı. Hayal kırıklığı yaşamıştım. Ailem çiftçilik yapınca destek olmak zorundaydım ama o işi de anlayamadım
. Bir ara çobanlık yapmamı istediler. Gündüz dağa sürdüğüm sürüleri gece sabaha kadar zor toparlaya biliyorlardı. O mesleği de pek kavrayamadım.
Bir ara Şarkikaraağaç kuran kursunda okudum. Hocamın bana öğrenmem
için verdiği nasihati unutamıyorum. Bak oğlum benim sana vereceğim bilgi hazinesi bunun içinde, buna ne kadar saygı gösterip içtenlikle okursan sana bilgisini aktarır üç gün içinde kuran okumaya başlarsın dedi. Bende hocamın dediği gibi abdestimi alarak içtenlikle okuyup elif cüzü göbeğimden aşağı düşürmeyip iki dizimin üstünde çalışarak üç gün içinde kuranı öğrenebildim.
Bu benim evden ayrılışımın ilk hasretliği oldu. İlçem yakın olsa bile iznimiz sınırlı olduğundan fazla kalmıyorduk. Kuran kursunda okurken çok mutluydum. Çünkü orada bizleri yoktan var eden: Yaradanı,yaşatanı,Bu dünyayı dolduran
, boşal tanı, Kainatı kuşatanı, Allah'ı, Peygamberlerini, kitabını, meleklerini de öğrenmiş oluyorduk. Askerlik misali gece nöbet tutmayı da öğrenmiştim.
Mübarek geceleri kutluyor, köy köy dolaşıp Ramazan ayıda teravihlerde ilahi söyleyerek okşuyordum. Kabirleri okumakta adeta benim görevimdi. Rahmetlik dedem yaşarken uhrevi aleme göç eden yakınlarımızın kabirlerini tek tek gösteriyordu. Başkalarının da kabirlerini bana okutmaları değerimin artışını hissettiriyordu. Köyümüzde öğretmen sayısı da artmaya başlamıştı.
Kuran kursunda yetişen hafızlar camilerde vaaz verdikçe imreniyordum. Ben kuranı kerimi tecvit ile öğrensem bile Arapça'sını bir türlü kavrayamadım. Artık gençlik çağımın verileri beni rahatsız ediyordu. Çocukluğumdan beri çok sevdiğim dayımın, halamın kızı da göz doldurmaya başlayınca öğretmen talipliler rahatsız edip dünürcü olmak istiyorlardı. Ben okuyamamıştım ama çok sevdiğim birini başkalarına kaptıracak kadar da cahil sayılmazdım...
Saygıdeğer gönül dostlarım. Yıllarca hayalini kurduğum ve eş olarak düşündüğüm kızın serpilmesi benimde hoşuma gidiyordu. Bir ömür hayat süreceğim kişi çok güvenilir biri olmalıydı. Onunla çocukluk anılarımız vardı. Ben onun etrafında çocukluktan bu yana pervane oldukça rahatsızlık da duydu ama beni de kabullenebilecek gönlüme göre birileri yoktu. Olsa da ben farkında değildim. Aslında halamın üç kızı vardı ama birisi küçük yaşta talihsiz bir kaza sonucu yaşamını yitirmişti.
O kızın adı Meryem'di. Beş kardeşin içinde sadece o kara gözlüydü. Merhum halam kara gözlü çocukları çok severdi. Bizim oralarda toprak ve taşlı kuyular çoktu. Komsu kuyudan su aldıktan sonra ağzını kapatmayı unutmuş Meryem kızda arkadaşları ile oynarken kuyuya düşer. Arkadaşı korkudan düştüğünü kimseye söylemez. Annesi aramaya çıkınca komşu oğlunu sıkıştırır seninle oynuyordu deyince: Kuyuya düştü diye cevap verir.
Çığlık sesleri yükselince harmanda top oynayan delikanlılar koşarlar. Kalın halata biri bağlanarak kuyuya iner arkadaşları da dışarıdan çekerek kızı kuyudan çıkarırlar ama her ne kadar çaba gösterseler de Meryem kız ölmüş olunca çığlıklar dahada yükselir. Çünkü babası Aydın ilinde orak biçerek hane ferdini beslemektedir. İletişim imkanı olmadığından babasının haberi olmadan göz yaşlarıyla toprağa verilir. Bir ay içinde babası çocuklara aldığı hediyelerle gelir. Çocuklara hediye dağıtırken Meryem kızını da sorar.
Hane içinde herkesin gözü yaşarır ama öldü diyemezler. Baba kuşkulanır. Çünkü daha önce babasından hediye alan öpücük veren o ilk kız olurdu. Meryem kıza aldığı hediyeyi alarak gözyaşlarına boğulur. Saygıdeğer dostlar kusura bakmayın biraz dramatik ama gerçek olayı bende ağlayarak yazdım.
Benimde çocukluğumda yaşadığım çok talihsiz kazalar oldu. Onları Allah izin ve ömür verirse önümüzdeki yıllarda ayrıntılarıyla paylaşmak istiyorum.
Çünkü talihsizlik serüvenlerim o kadar çok ki anlatmakla da bitmeyecek gibi. Sadece bir kaçını söyleyip geçeyim. Çocukken damdan düştüm ama ilk ben düşünce diğer çocuklarda bana bağlı olunca hepside benim üstüme düştü. Bir tanıdık kavga ederken ayırmaya kalktım dizimden bıçakladılar. Ağabeyim yonca biçerken benim ayağımı dirseğimden biçti. Yaramaz atın üzerine beni bindirdi bunu eve götür batmasına bağla dediler. Ben eve varmadan at çoktan beni yere düşürmüştü. Merkebi bağlarken tekne yedim.
Küçükken babaannem ocakta yemek pişiriyordu onu seyredeyim derken fistanım tutuştu vücudumun bir bölümü cayır cayır yandı. Amcam su dolu oluğa bastırmasa belkide Zeki Çelik diye biri olmayacaktı. Bir arkadaş kuru ağaç keserken benden yardım istedi tutarken motorlu bıçkıyı elinden kaçırdı kaşımı yardı. Ayağa çivi batmalar tendeki diğer hasarlar saymakla bitmez.
Halamın büyük kızı memurla evli olduğundan kardeşinin de memur biriyle evlenmesini istiyordu. Babaannem benim evlenmeme sıcak baktığından dolayı halamda rıza gösteriyordu. Nihayet amacıma ulaşmıştım ama eşim olacak kızın rıza göstermemesine şaşıyordum. Uzun süre bir arada olunca galiba birde işimin olmayışı onun belkide kurmuş olduğu hayalleri siliyordu.
Babaannem ve dedem nişan giysilerini ilçeye almaya gidince mutluluktan uçuyordum. Nişan takıldı ama çevremdeki bazı memur gençlerin hakkımda lafını, sözünü bilmez kişiyi nişanladılar. İşi yok, aşı yok cahil misali söz ettiğini hissediyordum. Bir gün dağa sürü otlatmaya gidince bizleri yoktan var eden yüce Allah'ıma öylesine içtenlikle yalvardım ki duamın bir bölümü şöyledir.
Allah'ım bana öyle bir yetenek ver ki beni cümle alem dinlesin. Beni ve eşimi, çocuklarımı hiç kimseye muhtaç etme, hayırlı sanatlar nasip eyle. Sana layık kul olayım, Resule layık ümmet olayım, ataya layık evlat olayım, evlada layık ata olayım, vatana, millete layık asker olayım diye devam ettim.
Kurduğum hayaller gerçekleştikçe neler olacağını sizlerde algılayacaksınız.
Köy yerlerinde nişan yapılan kızlar düğünlerde giydirilir. Nihayet nişanlımı bir düğünde giyimli olarak seyrettim. Düğün Ankara da markette çalışan Muzaffer Ciğer'indi Patronu da minibüs ile gelmişti. 06 plakalı araç köye bir yabancının geldiğini kanıtlıyordu. Minibüse bakarak hayaller kurmaya devam ediyordum. Keşke bende gurbete gitsem dönüşümde en iyi şekilde beni karşılasalar. Hayat mektebini başarıyla okuyabilsem, bir değişiklik olsa diye.
Dedem çok akıllıydı yatırım yapmayı severdi ama onu da tuzağa düşüren çok oldu. Türkiye de sınırlı yolcu otobüsü olduğu halde zamanında bizimde bir başkasıyla ortak yolcu otobüsümüz olmuştu ama kaza yapa yapa mevcut varlığımızı sömürdü. Şimdi herkesin ehliyeti var şoför ama o tarihte şoför kıtlığı vardı. Patronun dediği değil kaptanın dediği geçerli oluyordu. O yolcu otobüsüne çocukluğumda temizlik yaparken bir kaç kez bindiğim hatırımda.
Nihayet otobüs zararına satılmıştı ama baba anneminde kanser olmasına vesile olmuştu. Ankara da tedavisi sürerken ben kazada demir işletmesinde çalışıyordum. Şarkikaraağaç, Beyşehir, Seydişehir arası dikilecek demir direklerin istifini yapıyordum. Babaannemin hastalığının arttığını duyunca ben
Ankara'ya gitmeye karar verdim. Bu benim gurbete ilk çıkışım olacaktı.
Aile büyüklerim gitme orası Türkiye'nin başkenti büyük şehir kaybolursun deseler de babaannemi çok sevdiğimden kimseyi dinlemiyordum. Amacım hem ziyaret hemde kendime uygun bir işe girip çalışmaktı. Demir şebeke işletmesinden aldığım aylığı harçlık ediyordum. Kimseden yardım istemedim.
Bazı orman işlerinde çalışsam da yakın çevre olduğundan gurbet sayılmazdı.
Çocukluk arkadaşım Selahaddin Akça köye bayrama geldiğinde bana Ankara adresini vermişti. Hastane adresini bilmesem de ismini biliyordum.
Ankara'ya direk araba bulamayınca Konya dan aktarmalı gittim. Ulaşınca da bir taksi tutarak çocukluk arkadaşımın evine akşam vakti ulaşmış oldum.
Arkadaşım ve ailesi çok iyi karşıladılar. Ayşecik filmini seyrediyorlardı. İlk defa bir televizyon görüyordum. Sinema gibi olmasa da heyecan veriyordu.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Türkiye'mizin başkenti olan Ankara ilinde kendimi güvende hissediyordum. TRT televizyonunda yayınlanan sinema filmini izledikten sonra vakit geç olmuştu. Çocukluk arkadaşım Selahaddin Akça ile aynı odada sabahladık. Sabah kahvaltıyı yaptıktan sonra ilk işimiz kanser hastası olan babaannemi ziyaret etmekti. Hastanenin ismini söyleyince dolmuş ile arkadaşım beni oraya ulaştırdı. İyi ki tam zamanında varmışız.
Babaannemi henüz odasında ziyaret etmeden taburcu olduğunu öğrendik. Dedem bir taksi tutmuş hastane önünde bekliyordu. Beni görünce çok şaşırdı. Oğlum ne işin var burada, nasıl geldin de bizi buldun diyordu. Bende dedeme ebemi ziyaret edeceğim çok özledim dedim. Dedemde ebeni taburcu ediyorlar doktorların yapacak işi kalmamış deyince onunda, benimde gözlerim yaşardı. Allah dan umut kesilmez ama durum da belliydi.
Biz dedemle konuşurken babaannemi sedye üzerinde hasta bakıcılar getirdi. Hanenin idaresini elinde tutan kahraman kadını bitkin halde görmek benim üzüntümü artırıyordu. Beni gözlerinin feri zayıflasa da hemen far ketti.
Konuşacak halde değildi bakışlarıyla her şeyi ifade edebiliyordu. Sedyeden inmeden babaanneme sarıldım yüzlerinden, ellerinden öptüm. Bu benim için son görüş olmuştu. Çünkü doktorlar iki veya üç aylık ömrü var demişler.
Babaannem taksiye bindirilince dedemde bana sende bin oğlum köye gidelim dedi. Bende siz gidin dede ben burada kalıp çalışmak istiyorum deyince. Oğlum kendi başına buralarda kaybolursun haydi bin köyümüze gidelim diye ısrar etse de, artık ben kararlıydım. Taksici: Bey amca fazla ısrar etme torununun gidesi yok deyip aracını çalıştırıp yürüdü. Bende onlara el sallayarak uzaklaştım. Arkadaşımla birlikte iş aramaya koyulduk.
Arkadaşım beni Aşağı ayrancı da marketi olan köylümüzün yanına götürdü
onların belki adama ihtiyacı olur diye. Ama onlar tecrübeli birini arıyormuş. Benim gibi köylünün onlara ihtiyacı yokmuş. Oradan Güven evler de Güven Çiftliği diye o dönemin büyük süpermarketlerinden birine uğradık. Orada da bizim köylü düğününe şahit olduğumuz Muzaffer Ciğer ağabeyim tezgahtar olarak çalışıyordu. Bizi görünce hoş geldiniz diyerek karşıladı.
Önce bana geçmiş olsun babaannen hasta diye duydum dedi. Bende sağ ol durumu pek iyi değil biraz önce köye uğurladık dedim. Oda bana sen niye gitmedin ya deyince. Ben iş arıyorum çalışacağım dedim. O da bana güldü ve dedi ki: Bey köyün zengini sayılırsınız zengin çocuğu iş mi arar dedi. Hani bizim önce şehirler arası yolcu otobüsümüz vardı ya, mal, mülkte olunca bizi zenginden sayıyorlar. Oysa o otobüs bizim haneyi 20 yıl geriye götürmüştü.
Bende durum bildiğin gibi değil çalışmam lazım diye konuşurken bizi onun patronu dinliyormuş. Yanıma yaklaştı tebessümle yüzüme baktı: Oğlum sen gerçekten çalışmak istiyor musun? deyince: Ben evet istiyorum dedim. Bana çıkar ceketini hemen işe başla deyince sevincimden uçuyordum. Muzaffer ağabeyime talimat verdi. Bizim alım,satım, depo istif görevlerini yapsın dedi. Öğle vakti olmuştu çalışanlarla beraber yemeğimizi yedik.
Benim işe başlamamdan memnuniyet duyan arkadaşım Selahaddin bana mu sade açıkta kalırsan ev adresini biliyorsun deyip vedalaştı. Artık ben emin ellerdeydim. Köy ve ilçede ağır işlerde çalışında yaptığım iş çok kolaydı. Akşam olunca patronum: Zeki oğlumu otele götürün yarın da daimi kalacak bir yer ayarlayalım dedi. Muzaffer ağabeyim beni otele bıraktı evine giderken seni sabah geçerken alırım dedi. Ben ömrümde ilk otel de kalışımdı. Özel oda ve yatağım mükemmeldi önce bir üstünde yuvarlandım.
Kaldığım oda yüksekte olunca Ankara'nın gece manzarasını seyrettim ve çok hoşuma gitti. Çocukluğumu hatırladım. Yüksek bir dağa çıkınca uzakta gördüğümüz köylerden başka köy yok sanırdık, dünyanın ucu orasıdır derdik. Oysa nice uzun yol geldiğimiz halde daha da gidilecek, görülecek yerler var.
Görevime dört elle sarıldım, patronun da çok güvenini kazandım.
Muzaffer Ağabeyimin düğününde gördüğüm minibüse de binmek, mal pazarlamak nasip oldu. Yabancı sefaretlerde bizim süpermarketten alış veriş yapıyordu. Yabancı uyrukluları da tanımış oluyordum. İçimde edebiyat kıvılcımları belirmeye başladı. Çünkü ufkum açılıyor dünyam genişliyordu. Pazarlama işlerinden sorumlu olunca elimde kalem, defter eksik olmazdı.
Sosyetik, modern toplumun içinde yaşarken elbette kendime her yönden çeki düzen vermeliydim. Konuşmalarım köylü şivesinden uzak kalıyordu. Lisan bilmek zorundaydım ama o kadar çok yabancı sefaretler var ki hangi ülkenin dilini öğreneyim diye bocalıyordum. Aldığım haftalıkla bir kaç kitap aldım Türkçe çevirilerine baktım yazabilmek ve çözebilmek de zorlandım.
Patronum Bekir Köprülü beni aynı iş yerinde çalışan arkadaşların yanına babalığının evine yerleştirdi. İş yerine yaya gelip gidiyorduk. Bana nerelisin diyenlere şairce cevaplar vermeye başladım. İlk dörtlüğüm şu oldu: Var benim bir kedim, Çok güzeldir ceketim, Vilayetini sorarsan, Isparta dır memleketim. Nere varsam ova, Kurdum kendime bir yuva, Günahları çok olan, Etsin Allah'a dua, diyordum. Yazdıklarımı arkadaşlar da beğenirdi.
Sanatımın başlangıcı 1971 başkent Ankara olmuştu. Nişanlıma mektup göndersem bile o henüz bana cevap yazmıyordu. Köyden gelen gidenle haberler ulaşıyordu. Babaannemin ölüm haberi beni çok üzdü. O gece sabaha kadar ağladım ve bana yaptığı ve başkalarına yaptığı iyilikler sinema şeridi gibi dizildi. Tekerlemeleri bırakıp onunla ilgili ilk uzun destanı yazdım.
Ankara da olmam isabet olmuştu. Çünkü hafta da bir pazar tatilimi tarihi ziyaretler yaparak, sinemaya giderek, parklarda dolaşarak geçiriyordum. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü Anıt kabrini de ziyaret ettim.
Üç dört yıl kaldığım başkentte çok şeyler öğrendim. Acı tatlı anılarım oldu. 1974 Kıbrıs barış harekatında oradaydım. Gece karartma yapmayan yabancı ülke vatandaşların ziline basarak uyarıyorduk. Çünkü bende hazır askerdim.
Saygıdeğer gönül dostlarım: Her Türk evladı gibi bende vatan, bayrak aşkıyla milletime hizmet edebilmek için çaba sarf ediyordum. İş yerimden izin alarak askerlik yoklamamı yaptırdım. Patronum ve ailesi beni çok sevmişti. Hatta kızları da sempati ile yaklaşıyorlardı. Benim nişanlı olduğumu bilseler de büyük kız ilgi duymaya başlamıştı. Ben sevdiğime ve ekmeğini yediğim yere nankörlük edemezdim. Hayalimde hep örnek insan olma düşüncesi vardı.
Uzun süre nişanlı kalmamın sebebi de bana eş olacak birinin sevgiyle yaklaşmasıydı. Nihayet beklediğim mektubu almıştım. Nişanlımdan sevgiden, yuva kurmaktan söz eden cümleleri defalarca okudum. Düğün tarihi belliydi benim köye dönmemi bekliyorlardı. Beraber kaldığımız arkadaşlarla sırrımızı paylaşıyorduk. Düğün için biriktirdiğim paraları yatağımın içinde sakladım. Gideceğime yakın maalesef tuvalet penceresinden eve hırsız girmiş çalmış.
Akşam eve geldiğimizde fark ettik. Arkadaşlarım bizimde sigaralarımızı çalmışlar dediler ama ben onlara inanmadım. Çünkü ben ağlarken onlar alay edip gülüşüyorlardı. Onlardan ne kadar çok kuşkulan sam da gözümle ben görmeyince suçlayamazdım. Sigara içmiyordum, kötü alışkanlıklarım yoktu.
Şiir yazma hobim devam ediyordu. Defterlerim doldukça çok mutluydum.
Yol harçlığım kalmayınca mecburen bir kaç ay daha başka bir iş yerinde çalıştım ve o arkadaşlardan da uzak durmak zorunda kaldım. Başkent Ankara bana çok şey öğretmişti. İnsanların menfaat uğruna iki yüzlülüğünü fark ettim. Bazı hediyeler alarak köyüme döndüm. Uzun süre yöremden uzak kalınca insanların bakış açısı değişti. Ben memurum diyenlere bende şairim deyince onlarda o sanatın maddi gelir sağlamayacağını ifade ediyorlardı.
Nişanlıma düğün öncesi iltifatlı sözler sarf ederek sevgisini artırıyordum. Dedem benden düğün için maddi destek istedi ama paramı çaldırdım deyip enayi durumuna düşmek istemedim. Dedem oğlum Ankara dan ne getirdin ver bakalım deyince. Ben övünerek akıl getirdim dede akıl deyince güldü. Dedeme kahvede torunun ne getirmiş diye soranlara akıl diye cevap vermiş.
Düğünüm 1975 yılbaşı gecesi olduktan sonra bir kaç ay içinde ağabeyim Sadettin ile aynı gün askere giderken yakınlarımızla vedalaştık. O evli ve iki oğlu vardı. Ankara ya kadar beraber geldik. Bir gece orada kaldıktan sonra o Karabük'e gitti bende Sivas iline. Bingöl usta birliğim olsa da tekrar şoför olmak için Malatya acemi birliğine gönderildim. Dönüşüm yine Bingöl oldu.
Sanat çalışmamı orada da fırsat buldukça devam ettiriyordum. Hikayeler de yazıyordum. Askerde harçlığımı çıkarmak için saraçlık ta yapıyordum. Bir gün komutan askerleri toplayıp sırasıyla herkes bildiği fıkrayı anlatsın dedi. Sıra bana gelince arkadaşlar: Komutanım Zeki şair ondan şiir dinleyelim dediler. Bende çok duygulandım çünkü o güne kadar hiç sahneye çıkmadım.
Komutan önünde arkadaşlarımın karşısında çok heyecanlanıyordum. Benim durumumu fark eden arkadaşlar moral vermek için alkışladılar. Benim yanımda şiir defterim devamlı bulunurdu. Çünkü ilhamın nerede geleceği belli olmazdı. Orada askerlikle ilgili şiir okumam daha uygun olur diye piyade şiirimi okudum. Düşmanları korkutan, Korkakları ürküten, Zaferi önde yürüten, Piyade dir piyade. Tam tüfek teçhizatlı, Çok giderler sür'atli, Gecesi gündüze katlı, Piyade dir piyade. Diye devam ettim çok taktir edildim. Asker arkadaşlarım eşlerine yazacağı iltifatlı sözleri benden alırdı.
Askerde çok başarılıydım ellerim iri olunca makineli tüfeği gözüm kapalı söküp takarken yarışmalarda hep birinci olurdum. Deve güreşinde de birinci oldum, bilek güreşinde de birinci oldum. Mükafat izinleriyle erken teskere almış oldum. Askerlik dönüşü köyde fazla kalmadım Isparta şehrime geldim. Dramatik yaşantımdan söz edersem gözleriniz yaşarır, derine inmeyeyim.
Isparta ilinde o yıllarda öğrenci çok olduğundan ev bulmak güçleşiyordu. Ben iki göz ahşap evi zor kiralayabildim. PTT de geçici işçi olarak çalıştım, Orma sunta fabrikasında geçici olarak çalıştım. Boş zamanlarımda han ballık yapıyordum. Oturduğum evde her türlü haşere hayvana rastlamak mümkündü. Bir oğlum birde kızın oldu. Onları haşerelerden korumak için hanımla gece nöbet tutuyorduk. Kertenkele, fareler,sümüklü böcekler, hamam böcekleri, tahta kurusu vs.
Sonra Ankara dan edindiğim tecrübelerle evimdeki değerli eşyaları satıp kuru yemiş büfesi açtım, Tekel bayi de olmuştum ama açtıktan kısa bir süre sonra kader büfesini tamamen soydular. Eşime dahi iki üç ay bildirmedim. Bir arkadaşım halı satmış durumumu fark edince bana ödünç destek oldu. Allah razı olsun onun sayesinde yeniden düzen kurarak kendimi toparladım.
O dönemlerde siyaset çok karışıktı sağ sol kavgaları devam ediyordu. Ben hayat mektebini başarıyla bitiriyordum ama bana diploma verecek bir yetkili bulamıyordum. Büfenin adını kader koymuştum altında da şair Zeki Çelik yazıyordu. Reklamımın yapılması için mahalli gazeteci sahibiyle anlaştık ben ona şiir veriyordum oda benim reklamımı şiirle birlikte yayınlıyordu.
Hayallerden gerçeğe azmimin zaferi böyle başlamış oldu. Bazı yarışmalara katılıp dereceler almaya da başladım. Hükumet karışıklığı sağ sol kavgaları beni çok üzüyordu. Çünkü o tarihte bir çok olaylara şahit oluyordum. Benim şair olduğumu bilen gençler kendi yönlerine çekmeye çalışıyorlardı. Ben her zaman örnek bir sanat adamı olmayı tercih ediyordum. Tehditlere de boyun eğemezdim. Çünkü bana takılacak çelme belki de ufkunu karartabilirdi.
Gençleri kırmamak için, hedef olmamak için onlara cevap vermem de gerekiyordu. Özet olarak şunu dedim. Ben ne sağcıyım, Ne solcuyum, Doğru yolun, Yolcusuyum. Yani sanat adamıyım dedim. Daha sonra Doğru yol partisi kuruldu bunu da diyemez oldum. Saz kursuna da gidiyordum ama parmaklarım, ellerim iri olunca basit notaları öğrendim, karmaşık notalarda karıştım kaldım. Öğrendiklerimi sık sık çaldıkça hanım da rahatsız olmuştu.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Her sanatın inceliği olduğu gibi şair yazarlığında basit bir sanat olmadığı muhakkaktır. Çünkü yazıyorsan hakkını vereceksin. İşte ben bu düşüncelerle hareket ederek her konuda şiirler yazmayı prensip edinip güncel konuları da işleyerek tarih atmayı ihmal etmedim. Hece konusunda fazla bilgim yoktu ama usta bir şair yazarla profesörle karşılaştım. Beni o gün imtihan ederek neden heceli yazmıyorsun dedi. Bende hocam hece ne demek dedim? .
Çünkü ilkokulu altı senede zor bitirmiş bir şahsiyet olarak edebiyat dersi de almadığım için o konu hakkında da bilgim yoktu. Benim yazdığım şiiri inceleyince bak evladım senin yazdıkların genelde heceli ve kafiyeli dedi. Şiirde her satırın hecesi aynı olunca heceli olur dedi. Bu bahsettiğim durum 1980 yılında gerçekleşti. O hocama minnettarım. Yaşıyorsa selamlarımı iletiyorum, öldüyse rahmetle anıyorum. İsmini bana söylemişti ama heyecanımdan unuttum. O üstadımın hatırımda kalan bir dörtlüğünü paylaşıyorum.
(Ne sen güzelsin, Ne de ben, Birbirimize yetmeden.) Benim o hocama okuduğun bir şiir şöyle: Uzaklardan haber salma, Genç iken sararıp solma, Ayrılıktan bık sevdiğim, Kaderle baş başa kalma. Gel gel gel. Her geçen gün derdi deşme, Göz yaşlarım olur çeşme, Yeter artık gel sevdiğim, Seviyorum deyip geçme. Gel gel gel, Aşkınla yapma işkence, Yüreğime vurma pençe, Hasretinle yanıyorum, Uyuyamaz oldum gece. Gel gel gel. Yeter artık gel sevgilim, Seninle açılır dilim, Bir şeyler yapıyor sanma, Duada iki ellerim. Gel gel gel. Buna benzer birkaç bir kaç şiirler okumuştum çok beğenmişti.
Bu benim edebiyat alanında karşılaştığım ilk değerli şahsiyetti. Antalya yolcusuydu onu uğurladıktan sonra eve geldim o gece sabaha kadar hiç uyumadım bütün yazdığım şiirleri süzgeçten geçirdim. Gerçekten de bir çoğu sekiz heceli ve kafiyesi de tutuyordu. Artı eksileri düzeltip temize çektim. Atatürk'ün yüzüncü doğum yılı münasebetiyle taksitle aldığım daktilom ile dosya kağıtlarından iki kitapçık şeklinde hazırladığım 100 adet Atatürk şiirimi TBMM yüzüncü kutlama koordinasyon kurulu başkanlığına hibe ettim.
Kuru yemiş büfem de umduğum kazancı sağlayamayınca ağabeyimle ortak video kaset dükkanı açtık. Isparta ilinde kameramla ilk resmi çekimleri yapmış oldum. Video kaset işleriyle uğraşınca bazı artistlerle, sanatçılarla ve film, kaset yapımcılarıyla karşılaşma şansım oldu. Ortak olduğum ağabeyim Güven video işletmesini bana devrederek kendi alım satım işine yöneldi.
Ben Ankara dan getirdiğim akıl ile zorlu bir ticarete soyunmuştum ama bir yandan da edebiyat dünyamda ki hayallerimi de gerçekleştirmek için tüm çabalarımı devam ettiriyordum. Isparta ve bölgemizde video kaset rekabeti o dönemde artmıştı. Müşteriler dükkana gelmeyince borçlanarak aldığım Opal marka arabamla il, ilçe ve köylere servis yapıyordum. Bazı filmlerin bölge bayiliğini alınca, telif haklarını da ödeyince cihazla kayıt yapabiliyordum.
Yeni bandrol yasası çıkınca tüm kasetlerin kanuna uygun olması için gece gündüz hazırlık yapıyordum. O tarihlerde bir şahısın kırk gün hiç uyumadığı gündemdeydi. Bende demek ki insan uyanıkta kalabiliyor diyerek gündüz kayıt işlemiyle eşimi görevlendirip pazarlama işime devam ediyordum. Gece de ben nöbeti devralarak günlerce, haftalarca, aylarca hiç uyumadan işimi takip ediyordum. İlk zamanlar yüzümü yıkayarak zorlansam da alışmıştım.
Nihayet gün yüzü görmeyen haşerelerle dolu iki göz evden yani kapalı ceza evinden açık ceza evine çıkmıştım. Bu evde aynı ev sahibinindi tarihi ahşap iki katlı olunca her yakadan rüzgar estikçe müzik sesleri geliyordu. Ben gece uyumayıp dolaşınca bir yandan da çocuk masalları yazıyordum. Kilom biraz ağır olunca alt kattaki komşu deprem oluyor sanıp uyanıyormuş. Eşime şikayette bulunmuş ama oda borçluyuz mecbur çalışacağız demiş.
1990 yılına kadar geçerli olan video kasetçilik devletin ve özel televizyon kanalların artmasıyla tamamen bitme noktasına gelmişti. Bu süre içindeyken oğlumu sünnet ettirdim kızımda okuluna devam ediyordu. Sünnetteki takıları emlak alım satımcı ya verip,değerlendirip borçlanarak bir çatı katı dairemiz oldu. Kiradan kurtulmanın mutluluğunu yaşasak da talihsizlikler peşimizdeydi.
Pazarlama işine şoförümü göndermiştim oda kaza yaptı aracım hurdaya döndü. Tezgahtarlar dükkandaki kasetleri takip etmeyince dolandırıldım. Cihaz alım satımı yaparken yine dolandırıldım. Dolandırıcıları yakalamak için dedektiflik, sivil polis görevi de yapıp bazı suçluları adalete teslim ettim. Bir emlakçi beni çok seviyordu dükkanını bana vererek istediğin zaman öde dedi. Onun yanında arsam ile takas ettiğim dükkanlar vardı ama küçüktü.
Dini görevlerimi de aksatmamaya gayret ediyordum. Hacıları uğurlarken çok duygulanıyorum. Bir gün uğurlarken şiirsel bir dua ettim. Bir iki dörtlüğü sizlerle paylaşayım. Ey Allah'ım gönlüm coşar, Vücut iş peşinde koşar, İnsan ümitlerle yaşar, Hacca gitmek istiyorum. Helalinden sağla azık, Şeytandan yedirme kazık, Çelik boyun büker yazık, Hacca gitmek istiyorum. Beni ele muhtaç etme, Sefil etme, rezil etme, Asla yokluğa sevk etme, Hacca gitmek istiyorum. Zekinin böyledir fikri, Yapıyor daima zikri, Yazacağım hac şiiri, Hacca gitmek istiyorum. Allah'ım çok şükür sonra onu da nasip etti.
Yazdığım eserler çoğaldıkça yayın evi kurmayı hayal ediyordum. Cami yapılmasına vesile olma hevesimde vardı. Her konuda şiirler yazarken aklıma Kıbrıs şiirleri de yazmak geldi. Basından Kıbrıs'la ilgili haberleri takip edip ilgimi çekenleri şiire dönüştürdüm. KKTC kurucusu ve 1. Cumhur başkanı sayın Rauf Denktaşa mektup göndererek ziyaret edeceğimi bildirdim. Söz verdiğim tarihte karşılaşarak ilk defa bir devlet büyüğüyle sohbet ettim.
Ziyaret amacım belliydi. Beni sarayda ağırladı. Bu arada Başbakan sayın: Doktor Derviş Er oğlu ile de görüşmelerim oldu. Bir hafta içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir çok yerini gezerek duygularımı kitaba dönüştürdüm.
Video işlerinden biraz uzaklaşarak kitap, kırtasiye, battaniye, tuhafiye işlerini yapmak istedim ama yeterince sermayem olmayınca devam ettiremedim.
Elimdeki tüm imkanları seferber ederek Zeki Çelik yayın evimi kurdum. Beş aylık ürünüm olan beş ayrı konulu şiir kitaplarımı da yayın evim adı altında yayınlamış oldum. Türkiye yayınlar birliği antolojisinde de yayıncı, şair, yazar diye yer aldım. Türkiye de ilk defa kitap okuma ve kirama sistemini, ikinci el kitaplarının alım satımını, kitap takasını resmi olarak ben başlatmış oldum.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Yayın evim ve özel kütüphanemin açılışındaki yaşadığım şoku da paylaşma gereği duyuyorum. Zeki Çelik'in Kıbrıs şiirleri, dağa şiirleri, aşk şiirleri, dini şiirler ve çocuk şiirleri olmak üzere her birinden ikişer bin adet alarak toplam on bin kitap bastırdım. Bu kitapların sadece basını, kesimi hariç, dizgisinden, harmanlamasından, çitlemesine kadar ailecek yaptık. Eşimin bileziğini bozarak kurbanlık aldım.
Bol miktarda pasta ve içecekler aldım. Yaklaşık beş yüzden fazla davetiye dağıttım, bazı yakın tanıdıklarımıza da dilden söylemiş oldum. Açılış günü devletin yüksek kademelerinden, bir çok bürokratlardan telgraf mesajları geldi tahminim yüzü aşkın teşrif eden vatandaş oldu. Ben kitaplarımın yanı sıra kütüphane olduğu için beş yüz civarında da başka kitaplar almıştım.
Kitap kiralamak için kitap takası için her ortam hazırdı. Kurbanı keserek hayır kurumuna bütünce gönderdim. Hoca efendi dua ederek açılış yapıp kurdeleyi kestik. Açılışa gelenlerden şeref defterimi bile imzalayanlar oldu. Her kişi elinde içeceklerle pastaları yiyorlardı. Binlerce kitabım rafta dizilip satışa sunulduğu halde bir kitap dahi alan olmadı, kiralayan da olmadı. Oysa kitap bedeli bir paket sigara fiyatıyla eşitti, siftah parası da atan olmadı.
Açılış olduğu gün akşama kadar bekledim. Belki alışveriş olur diye, ama maalesef şokla birlikte hayal kırıklığı da yaşadım. Okumuş memur bacanak bana moral vereceği yerde, üstelik moralimi dahada sıfıra indirmişti. Çünkü söylediği sözler ufkumu karartıyordu. Ben sana demedim mi bacanak şair ve yazarlıktan hiç bir şey elde edemezsin diye. Belki de haklı konuşuyordu ama bu güne kadarda bana kendi bütçesinden kimse karşılıksız destek olmadı.
Kim ne derse desin ben yazıp çizmekten çok mutluydum, umutluydum. Bu sanat belkide bana maddi gelir sağlamıyordu ama, en azından beni kötü alışkanlıklardan ala koyup meşguliyetim yani hobim oluyordu. Bacanağım misafirim ve büyüğüm olunca söylediği tesirli sözleri yutkunmak zorunda kaldım. Bana yağdı yağmur, çaktı şimşek sende mi... diyenler bile olmuştu. Öyle diyenler aslında kendilerini küçük düşürdüğünün farkında bile değildi.
Çünkü onlar sadece bir dünyada yaşıyordu. Oysa benim beynimde yaşattığım, Sevgiyle kuşat tığım, Duygumu boşalttığım, Binlerce dünya vardı. Gençlik yıllarımda lafını bilmeyen Zeki Türk dünyası kültürüne katkı sağlamaya devam etmeye azimli ve cesaretliydi. Hayallerinin gerçekleşeceği günleri sabırla bekliyordu. Her zaman topluma örnek olma hisleri devam ediyordu.
Yayın evimi ve kütüphane salonumu bekleyen sekreterim bile vardı ama ona kendi kazancım olmasa da maaşını ayarlamak zorundaydım. Bir kaç gün açılış vesilesiyle ziyaretçileri bekledim. Umudum zayıflayınca bir gelir kaynağı oluşturmam gerekiyordu. Sırrımı sekreterime bile açamıyordum sadece eşim biliyordu. Sekreterime sen burayı idare et soran olursa benim şehir dışımda olduğumu söylersin ben belkide bir ay sonra dönerim dedim.
Geçmişte beraber çalıştığımız arkadaş ev yapıyordu benden yardım istedi. Bende yeniden kolları sıvayarak inşaatçılığa soyundum. Aldığım yevmiye bana moral oluyordu. Akşamları yorgun olsam da şiirler yazmaya devam ediyordum. Eşim ara sıra sekreterin yanına uğruyordu. Sekreterim de eşime sormuş Zeki ağabeyim neden gelmiyor iş yerine deyince? . Eşimde ona o senin maaşını ödemek için inşaatta çalışıyor, sana da sırrını diyemiyor deyince. Sekreter nasıl olsa burada gelir yok ben ayrılayım madem demiş.
Ara sıra çocuklarla eşim yayın evimde dursalar da sonunda kilit vurmak zorunda kaldım. Açık ceza evinde dayımın kızının kocası yatıyordu. Hasır plastik çantalardan imalat yapıp satıyordu. Ben onlara maddi durumum iyi iken çok yardımcı olmuştum. Bizim zor durumda kaldığımızı öğrenince bize hasır plastik çanta yapmasını öğrettiler. Ben onların maddi gelirine engel olmamak için yapmak istemiyordum ama onlar müşterisi çok dediler.
Kışın inşaatta çalışmak zor olduğundan evde eşim ve çocuklarla hasır çanta imalatına başladık. Biriktikçe de pazarlarda müşterisine sunuyorduk. Geçmişte parfümeri dükkanı bile açmıştım ama eşimin bile kullanmasına razı olmadığım dükkanı niye çalıştırayım diye devretmiştim. Video işletme bir çok iş yeri açıp kapatan, toplumda tanınan bir kişinin çanta satması elbette zor.
Sonuçta nasırlı ellerimizden çıkan helal kazancı rahatlıkla yiye biliyorduk. Artık durumumuz biraz düzelmeye başladı. Çünkü yaptığım işi benimseyerek yapıyordum. Ressamlık hevesimi de rengarenk imalatlar yaparak gidermeye çalıştım. Toplumdan ve basından, gönül dostlarımdan uzak olmamalıydım. Mübarek bir ayda aş evi ve iş evinde fakirlere iftar yemeği verirken basını ve tanıdığım şair yazarları davet etmiştim. Amacım kaynaşmayı sağlamaktı.
O dönemin valisi bana örnek davranışımdan dolayı şükran plaketi verdi ama basından gelen arkadaşlar, ve şair yazar arkadaşlar hedefimi, amacımı sormadılar ve beni anlayamadılar. Eşimin anne ve babası hacca gitmek için hazırlık yapmıştı. Bende onun ailesiyle hacca gitmesini istiyordum. Eşimde bana şaşırdı beni nasıl göndereceksin bu kadar parayı nereden bulacaksın diye? . Taksitle aldığım dükkandan sonra haberi olmuştu onu satarım dedim.
Dükkana satılık yazısı bile takmadığım halde Allah'ım müşteri gönderdi. Bir şahıs burayı bana satar mısın büro yapacağım dedi. Bende dünden razı idim. Pazarlık yapıp anlaştık. Parayı alınca hanıma ilettim. Al bunları hac için sana yeter ben Allah huzurunda söz verdim deyince. Eşim ben sensiz gitmem senin hac paranı da ayarlayalım deyince çok mutluluk duydum.
İmalat yapınca depomda malzemem bulunuyordu. Hac için süre de vardı. Plastik çemberleri parçalayıp imalat yaparak çantaya dönüştürdüm. Pazarda satarak da paraya dönüştürdüm. Biz heveslenince annem, babam, yengem ve ağabeyimde heveslendi. Şehirde olunca aile boyu haç kaydı yaptırdım. Kura da şans hepimize güldü ama bir ay içinde eşimin bacağı kırıldı.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Eşim oldukça saygılı bir insandır. Evimden izinsiz dışarı çıkmazdı. Gideceği yeri de önceden bildirirdi. Babam ağabeyin hasta hastanede yatıyormuş git ziyaret et deyince. Eşim çok sevdiği bir gözü ağma, mağdur arkadaşıyla birlikte ziyaret dönüşü yanıma gelirken kaygan bir yerde arkadaşını koruyayım derken kendi ayağı kayar ve bacağı kırılır.
Bende pazar yerindeydim. Bir arkadaş koşarak geldi eşinin bacağı kırık acele Eğirdir'e götür diye. İnanın şok oldum ama durum acildi. Aracım yanıma yakındı birden toparlanıp doğru eşimin yanına gittim. Arkadaşı Gülperi ağlıyordu benim yüzümden oldu diye. Eşimde ona moral için acısını içine gömüyordu. Ben eşimi kucaklayıp araca korken kemik kırıklarının sesini duyuyordum. Gülperi bacım: Siz hastaneye gidin çocuklara bakarım dedi.
Eski arabamla yarım saatlik yolu on beş dakikada nasıl aldım bende şaşırdım. Acil servise vardım doktor muayene etti bana iki yerinden bacağı kırılmış dedi. Önce geçici alçıya aldılar ameliyat daha sonra oluyormuş. Eşim en çok hacıya gidemeyeceğim diye üzülüyordu. Doktorlarda izin vermiyordu.
Eşime devamlı moral aşılıyorum: Seni sırtımda taşırım yine götürürüm dedim.
Geçmiş olsun ziyaretine gelenlerle hanem dolup taşıyordu. Kızım biraz yetişkin olunca annesinin görevini üstlenmişti, kardeşi de yardım ediyordu.
Ben fırsat buldukça büromda sanat çalışmamı devam ettiriyordum. Üniversite öğrencilerinden ziyaretime gelenler oluyordu. Kameraya çekerken sorular yöneltip tez hazırlıyorlardı. Isparta da ki bir çok radyoda canlı program yaptım.
Dinleyicilerin isteğine göre şiirler yazıp okudukça hayranlarım artıyordu.
Isparta da ilk özel televizyonun kurulmasın da desteklerim oldu. Bölge bayisi olduğum filmlerin seyircilere izletilmesi için noterden yetkiler verdim. Daha sonrada canlı teselli programları yaptım. Radyoda program yaparken göremeyen izleyiciler beni canlı yayında görerek istekte bulunuyorlardı.
Zeki Çelik yayınlarını kurarken açılış öncesi Isparta otelinin önünde ki dört yol kavşağının üzerine boydan boya astığım bez den yapılan duyurum görenlerin çok dikkatini çekmişti. Bedel ödeyince yaklaşık iki ay süre de asılı kalmıştı.
Ne yazdığını merak edenler için içeriğini açıklıyorum. Türkiye de ilk defa kitap kiralama sistemi Zeki Çelik yayımların da. Bir dörtlükle neler yaptığımı özetliyorum. Kadınların sorunlarını, Erkeklerin yorumlarını, İyi kötü durumlarını, Hiç durmadan yazıyorum. diyordum, adres telefonumu da bildiriyordum. Sanatımın ilk yıllarında beni caydırmak isteyenler azmime şaşırıyorlardı.
Zamanım elverdikçe kitap okumaya da devam ediyordum. Okuduğum şair ve yazarların hayat hikayelerinde nasıl sıkıntı yaşadıklarını hissediyordum. Yüzde seksen şairin yokluk içinde boğuşması, yüzde yirmisinin tesadüflerle ayakta kalıp toplumla buluşması bilinen bir gerçekti. Ben prensip olarak bu yüzdeler içine girmemeyi tercih ettim. Benim okuyucu hayranım hatam varsa eleştirsin, isteği varsa bildirsin, eserimi beğenirse taktirle alkışlasın dedim.
Yayımlamış olduğum kitapların iki bin beş yüzünü Türkiye deki halk kütüphanelerine dağıtılmak üzere Kültür Bakanlığına, Beş yüzünü de Türk dünyasına, Müslüman devletlere gönderilmesi için hibe ettim. Ayrıca radyo ve yöresel televizyonunda yapılan yarışmalarda ödül olarak sunulmasını istedim. Bazı hayır kurumlarına, açılan kermeslere katkı için veriyordum.
Üniversite radyosunda da programlara katılmıştım.
Her konuda şiirlerim halkımla buluştuğunu hissediyordum. Bir gün çarşıda dolaşırken okul öğrencisi genç yolumu kesti. Zeki Çelik sen misin amca dedi: Bende evet dedim. Öğrenci: Ya amca bunca güzel şiirleri nasıl yazıyorsun inan şaşıyorum ve beğeniyorum dedi. Bende öğrenciye teşekkür ettim, inşallah devamı gelecek dedim. Basından umduğum ilgiyi görememiştim.
Haç seminerleri devam ediyordu. Hayallerimin azmimle gerçekleşmesinin sevinci içindeydim. Eşime gerekli bilgileri aktarıyordum. Nihayet beklenen gün yaklaşmıştı şair arkadaşım hacla ilgili program hazırlıyordu. Isparta valilik önünde otobüsler yerini alınca hacca gidecekler ve uğurlayanlar geldi. Ben önceden eşimi otobüse bindirdim aile yakınlarımda yanına oturdu.
Şair oluşum müftünün dikkatini çekmişti ve beni dua programına dahil etti. Kırk yaşında oluşum beyaz elbise içinde sahnede oluşum dikkat çekiyordu. Hocalar gerekli duayı tamamladıktan sonra iltifatlı sözlerle bana mikrofonu sundular. Rabbıma söz verdiğim gibi hac şiirleri kitabı hazırlığına başladım.
Binlerce dinleyicinin, izleyicinin karşısında insan elbette heyecanlanıyor.
Kendimi hac yoluna çok iyi hazırlamıştım. Tanıdıklarımla helalleşip alacak verecek meselelerini çözdüm. Çocukları emin ellere emanet edip gerekli maddi desteği sağladım. Beş ay oruç tutarak, Kuranı kerimi de hatmettim. Bana sunulan iltifatlı söz aynen şöyleydi: Aramızda hacca giden genç şair var ondan bir veda şiiri dinleyelim daha sonrada gidecekler otobüse binsinler.
Binlerce kişinin dikkati üzerimde toplanmıştı. Hangi konuda şiir okuyacak diye merak ediyorlardı. İnsanoğlu şiirimin iki dörtlüğü ile giriş yaparak ardın dan Muhammedim şiirini okudum. İzninizle paylaşıyorum: Her daimi oku kuran, Ondan çoktur mutlu olan, Dünya sahte her şey yalan, Uyan gayri insanoğlu. Söylemekle bitmez sözler, Haram görmemeli gözler, Bir gün dövülecek dizler, Uyan gayri insanoğlu. Deyince etkilenenler alkışlıyordu.
MUHAMMEDİM: Sen Allah'ın Resulüsün, Müminin solmaz gülüsün, Hak yolunda gönüllüsün, İnanırım Muhammedim. Mekke, Medine mekanın, Işığısın sen kuranın, Yanındasın okuyanın, Güvenirim Muhammedim. Günahı çok biz kulların, Esiriz para pulların, Cennete gider yolların, Şefaat et Muhammedim.
Her huyunu örnek aldık, Uzaklardan sevdalandık, Çok özledik hasret kaldık, Seviyoruz Muhammedim. Zeki aldı biletleri, Değiştirdik niyetleri, İndik kuran hatimleri, Geliyoruz Muhammedim. Diye tekrar nakarat yaparak, ilaveten cümleten Allah'a ısmarladık hakkınızı helal edin diyerek vedalaştım.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Binlerce dinleyicinin şiirimi nemli gözlerle alkışlaması beni çok onurlandırdı. İlk defa kalabalık bir izleyici karşısında şiir okuyordum. Otobüsün yanına varana kadar beni kucaklayıp tebrik ettiler. En çok unutamadığım bir anı. Tebrik edenler içinde çocukluğumdan bu güne kadar hiç sevgi gösterisinde bulunmayan babam beni ilk defa kucakladı ve öptü. Annemin sevgisi olmasaydı belkide hayatta olamazdım, ada sevindi.
Eşimin yanına oturdum ve el sallayıp vedalaşarak Isparta dan Antalya hava limanına geç vakitte ulaşmış olduk. Uçağa eşim topal ayağımla nasıl çıkacağım diye üzülüyordu. Ben Kıbrıs dan uçakla geldiğim için merdivenin olduğunu biliyordum. Hava limanında gerekli hazırlıklar tamamlanınca eşimi uçağın cam kenarına bindirdim. Babam,annem,dayım, halam orta kısmına oturdular. Ağabeyim ve yengen de cam kenarındaydı. Ekrandan izliyorduk.
Benim analığı korkutmuşlar. Aman Kezban yenge senin kilon ağır sakın uçağın kanatlarına falan binme dengeyi bozar uçağı düşürürsün diye. Biz hanımla camdan yeryüzünü seyrederek Medine şehrine vardık. Otellerimizi diyanet önceden kiraladığı için her kafilenin kalacağı daireler belliydi. Eşimi eşyalarla birlikte aynı üstü açık araca koyarak otele gitmesini sağladım. Yerleştikten sonra mübarek mekanları, camileri ziyaretlerimiz başladı.
Bir hafta Medine şehrinde kalarak kırk vakit namazını tamamlayıp ayrıldık.
Akşam vaktiydi gözyaşlarımı tutamadım. Çünkü Peygamber efendimizin şehriyle vedalaşmak beni duygulandırıyordu, hislerimi bir bir yazıyordum. Sanatımın hakkını vermeliydim. Uzun bir yolculuktan sonra Mekke şehrine ulaştık. Eşyalarımızı otele taşıdıktan sonra Kabe'ye gitmeye hazırlanıyordum.
Elinde mikrofonla bir beyefendi hacılara yolculuğun nasıl geçtiğini sorup bilgi almaya çalışıyordu, bir yandan da kamera çekiyordu. Hacılar yorgun olduğu için cevap vermekten kaçınıyordu. Bende kendimi tanıtınca bu sefer bana odaklandılar. Mikrofonda STV yazıyordu. Tahminime göre belgesel hazırlayan da Fehmi Koru idi. Şair olduğumu öğrenince şiir okumamı istedi.
Bende Ağlayarak yazdığım veda şiirinin tamamını okudum. İki dörtlüğünü paylaşıyorum. Bir haftada doyulur mu? , İnsan bur da yorulur mu? , Böyle şehir bulunur mu? , Elveda ya Resul Allah, Son bir defa tövbe edem, Huzurunda secde edem, Dua edip öyle giden, Elveda ya Resul Allah dedim. Benim okuduğum şiir hoşuna gidince bunu bayram sabahı yayınlayacağım dedi. Ben çok duygulandım. Çünkü ilk defa bir ulusal kanalda çıkacaktım.
Haç görevini eşime de yaptırırken elbette çok zorluklar yaşadım. Bazen vasıta kiralıyordum bazende söz verdiğim gibi sırtımda taşıyordum. Arafat meydanında uyunmaması gerekiyordu. Orada da duygularımı satırlara çekip müftümüzün izniyle kurtuluş yeri Arafat şiirimi okuyunca binlerce hacı alkışladı. Artık hacıda da ünlenmeye başlamıştım. Mina'ya gelene kadar sıkıntı yaşadık. Yaşlı hacılarımızın Mina'ya kadar yaya yürütülüşü de üzmüştü.
Bizi de Türk otobüsleri almadı. Eşimi götürmek için her otobüsü durdurup bizi almasını söylüyordum. Nihayet bir Suriye otobüsüyle Mina'ya ulaştık. Haç görevimi tamamlarken yaşadığım artı eksileri inşallah zamanla anlatırım. Hacca gitmeden eve faks cihazı almıştım. Çocuklara önemli bir durumda size faks çekerim demiştim. O tarihte cep telefonu yaygın değildi.
Arabistan dan çocuklarıma faks çektim. İçeriği bayram sabahı beni Saman yolu televizyonundan izleyin diye. Çocuklar her okul dönüşünde faks cihazına bakarlarmış. Bu müjdeli haberi alınca bayram sabahı televizyondan beni ihramlı elbisem ile izleyince çok sevinmişler, hasretlik gidermişler. Bu benim için milyonda bir şans. Yakınlarım, köylülerim de beni izlemiş oldu.
Haç dönüşümde çalışmalarımı dahada hızlandırarak dernek ve birlik arayışına koyuldum. Bazı gazetelere, dergilere şiirlerimi göndersem de yayınlamak istemiyorlardı. Kendi çabamla oluşturduğum yayın evim bazen duygularıma yetersiz kalıyordu. O tarihlerde sayın: Uğur Dündar beyin sunduğu Hodri Meydan programı ilgiyle izleniyordu. Beni de etkiliyordu.
Yıllarca yazıp hazırladığım birikimlerim bir valiz dolusu olunca artık bende hodri meydan demeliydim. İstanbul'a davet edildim. Oraya Ispartalı sanatkar olarak boş gidemezdim. Aklıma hodri meydan halı modeli çizmek geldi. Uğur beye benzeyen de bir resim ayarlamalıydım. Bunu modele işleyerek halıya dönüştürdüm. Basıma uygun şekilde temize geçtiğim defterlerimi valize doldurarak İstanbul da Uğur beyin makamına ulaşmış oldum.
Yardımcısı beni tanımadığı için pek hoş karşılamasa da Uğur bey valizi tarattıktan sonra beni gayet iyi niyetle karşıladı halı için teşekkür etti ve şöyle dedi: Senin tahsiline göre büyük başarılar sağlamışsın ama biz ülkemizde ki kirli işlerin üzerine gidiyoruz. Eğer böyle bir program yaparsam sizi tekrar davet ederim dedi. Ben hayal kırıklığı yaşasam da ünlü biriyle tanışmış oldum. Oradan yayın evleri ile görüşmeye gittim kitaplarımdan da götürdüm.
Yayın evi sahibi Kıbrıs şiirlerimi, çocuk şiirlerimi, Doğa şiirlerimi, Dini şiirlerimi, Aşk şiirlerimi inceledikten sonra. Gayet güzel heceli yazmışsın dedi, ekledi Zeki Çelik kim dedi. Bende bir valiz dolusu eserin sahibi olunca gururlanarak, göğsümü kabartarak, sesimin tonunu da açarak benim dedim.
Patron da bana: Seni kim tanır deyince... Gurur, kibir, havam da soluverdi.
Bak şairim bu kitaplar satılacaksa Zeki Çelik ismini kaldıralım bunları yeniden basarak buraya bir ünlü isim yazalım senin telif hakkını da ödeyelim dedi. Ben bir anda şok oldum. Çünkü her şiirim, yazım benim öz evladım gibi değerlidir. Beynimde ki duyguları nasıl yok sayabilirim ki! . Üstelik vereceği telif hakkı da yol masraflarımı zor karşılıyor. Kabul etmedim şehrime döndüm.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Şöhret afettir bunu algıladığım için tanınıp, tanınmama konusunun pek üzerine düşmedim. Çünkü beni yoktan var eden yüce Allah'a öylesine inandım ki.. Bana bunca yeteneği veren Rabbım elbette okuyan hayranlarımla eserlerimi buluşturacak ümidi ile yaşadım. Duyarlı bir şahsiyet olduğum için mi bilmiyorum, bazı olabilecekleri hissettim.
Kızım lise son sınıfındayken eve gün boyu görücüler geliyormuş. Kızım da okumak istiyor ama bir yandan da hayırlı bir kısmeti çıkarsa evlenip yuvasını kurmaya istekli de. Görücü gelenleri gözü tutmayınca annesi şaka ederek verim kar oluyor. Kızım da babacığım bana kıyamaz onlara vermez diye halini arz ediyor. Bende eşime çocuklarıma şunu söyledim. Sabredelim dedim.
Gördüğüm rüyaya göre bu güne kadar kızıma talip olanların hiç biri dünür gelse de kızımı alamayacaklar. Bizin tanımadığımız birileri üç ay içerisinde kızıma talip olup düğün edecekler dedim. Eşim ve kızım iyice meraklanmıştı kim bunlar acaba diye. Çünkü bende tanımıyordum ama Allah yazınca böyle oluyor demek ki. Nihayet rüyamda ki gerçek oldu kızımız gelin oldu evlendi.
Benim hayallerim el sanatlarına da yansıyor. Hiç evim yokken ince kablolu
tellerden bir ev maketi gece lambası yaptım. İnşallah zamanla böyle evimiz olacak dedim ve oldu. Oğlum kızım dünyaya gelmeden bir çocuk tablosu aldım içinde sarışın kız ve oğlan çocuğu vardı. Allah'ım hayırlısıyla bana buna benzer çocuklar nasip eyle dedim. Çok şükür onlara benzeyen yavrularıma kavuştum. Paylaştığım gerçek hayat hikaye özetinin kanıtları mevcuttur.
Geçici işlerde çalışarak, esnaflık yaparak Allah'ın izniyle emekli olduktan sonra geçmişteki kurduğum hayalleri gerçekleştirmek için azmimle çalışmayı hızlandırıyorum. İstanbul da ki yayın evi seni kim tanır dediği aklımdan çıkmaz elbette. Taktir edilmeyi düşünürken sanat hayatında rencide edilebiliyordun.
Benim de yayın evim var ama her şey maddi, manevi güce dayanmaktadır.
Gönül dostlarımı dernek çatısı altında bir araya getirmeyi hayal ederken bir arkadaşım beni Türkiye yazarlar birliğinin Isparta şubesinde ki toplantıya davet etti. İzleyici olarak katıldığım toplantıda, tartışmalar, usulsüz davranışlar yaşanmıştı. Benim o birliğe üye olmamı istediler. Bende konuşma yaparak Isparta ve bölgemizde yeni bir dernek kuracağımı bildirince alkışladılar.
Toplantıya katılanlar içinde tanıdık, tanımak değerli şahsiyetler vardı. Ben bir anda onların umudu olmuştum. Çünkü kurulmasına vesile olacağım Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneğinin bürosu ve toplantı salonunu satın alıp hazırlamıştım. Adresi de bildirince gönül dostlarımın uğrak yeri olmuştu. Bir kaç ay istişareler yapıp dernek tüzüğünü de hazırlayıp yetkili kuruma sunduk.
Derneğe kurucu üye olarak bir eksik kalınca o eksiği de lise mezunu olan on sekiz yaşını dolduran oğluma imzalattım. Valilik onayı ile dernek 8-5-2000 tarihinde kurulmuş oldu. Ben basın açıklaması yaptım ama o dönemdeki bazı muhabir arkadaşlar konuyu ciddiye almamıştı. Çünkü buna benzer bir çok dernek kuruluyor ve uzun ömürlü olmuyordu. Benim azmimi bilmiyorlardı.
Yöresel televizyonda ve bazı gazetelerde derneğin kuruldu haberi şair ve yazar arkadaşlarımın ziyaretini sıklaştırdı. Derneğin yönetimini oluşturduktan sonra ben kurucu başkanlığa seçildim. Dernek çatısı altında elbette negatif ve pozitif düşünen insanlar mevcuttu. Kurulmasına vesile olduğum Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneğinden asla kira almayacağımı bildirdim.
Böyle bir derneğin kurulmasına vesile olmamda ki amaç: Türk dünyası kültürüne katkı sağlamaktı. Kalem tutan ellerin, Doğru konuşan dillerin, Şiir seven gönüllerin, Birliğini istiyordum. Kapalı kapılar ardında ki çok değerli şahsiyetleri dernek çatısı altında toplayarak eserleriyle gün yüzüne çıkarmaktı
. Çevremde ne kadar şair ve yazar varsa her gün araştırmaya başladım.
Bir köylüm bana benim ev sahibi hocamız da şair deyince. Ben o kimdir tanıyor muyum diye sordum. Ramazan beyde: Tabi ki tanıyorsun çünkü o seninde, benimde ilkokul öğretmenimizdi ismi: Melahat Ecevit. Bu haberi duyunca dünyalar benim oldu. Eşi Nazif hocamla telefon görüşmemiz oldu ama henüz yüz yüze görüşme şansımız olmamıştı. Ben adresini araştırdım.
Ziyaretine gittim ama her iki hocamda maalesef bürosunda yoklardı.
Sekretere telefonumu ve dernek adresini bıraktım. Bürom şehir merkezi Cumhuriyet caddesi, Gürman pasajı birinci kattaydı. Melahat hocam telefon ederek geleceğini bildirdi. Henüz dernek kurulalı altı ay olmuştu. Dernek bülteni çıkarmak içinde gerekli hazırlıkları tamamlamıştım. Duygu Selinin imtiyaz sahibi idim. Her çıkan sayıda derneğimizi ve üyelerimizi tanıtıyordum.
Her sayıdan bin adet basarak iş yerlerine, okullara, şairlere dağıtıyordum.
Derneğimiz bülten sayesinde adını çevreye duyurmuştu. Diğer birlikler ve dernekler yöneticileriyle diyalog içindeydim. Türkiye genelinde ki bir çok derneğin kurucusu Ispartalı olunca elbette gururlandım. Kütahya şiir sevenler derneği ile GBYŞ derneğini kardeş dernek ilan etmiş olduk. Çünkü her iki vilayetinde sunduğu güzellikler birbiriyle örtüşüyordu. Isparta Türkiye'nin gül bahçesi ise, Kütahya da ateşte açan çiçeklerin seramik gül bahçesiydi.
Melahat hocam büroma yani derneğin yanına kadar gelmiş ama beni bir türlü tanıyamadı. Bende karşımda genç bir hanımefendi görüyorum ama bir türlü benzetemedim. Çünkü birbirimizi otuz yıldır görmüyorduk. O benden için Zeki öğrencim bu kadar iri olamaz derken, Bende Melahat öğretmenim bu kadar genç olamaz dedim. Hocam beni telefon ederek arıyordu. Bende hocam sizi bekliyorum derken: Ben pasajdayım oğlum deyince karşılaştık.
Saygıdeğer gönül dostlarım. İnsan öğrencilik hayatında ki başarısızlıkların ezikliğini öğretmeni ile yıllar sonra karşılaşsa da yaşıyor. Melahat hocam bu derneğe üye olmakla kendi hayallerinin gerçekleşeceğini ümit ediyordu ve öylede oldu. Hasretlik, ve özlemi sevinç gözyaşlarıyla ağlaşarak noktaladık. İlkokuldaki başarısız bir öğrencisinin şair ve yazar sıfatıyla karşısına çıkması, üstelik Türkiye'nin beşinci büyük derneği olan Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler derneğinin kurucusu ve başkanı olmasıyla hocasını gururlandırıyordu.
Bende otuz yıl sonra ilkokul öğretmenime karşılaşmanın mutluluğunu yaşıyordum. Eşi Nazif beyde öğretmenimdi. Okul anılarımla ilgili Maziler çiçek açarsa diye hazırladığım yazı metnim hocamın ilk kitabında yayınlandı.
Dernek başkanı olduğum için bir çok toplantılara davet ediliyordum, Yanımda hocamı da götürüp gönül dostlarımla tanıştırılıyorum. Öğretmenim de kitabını imzalayıp sunuyordu. Belkide öğretmen, öğrencinin diyaloğu ülkemde ilkti.
Derneğimizin ilk genel kurulunda hocamı başkan yardımcılığına getirdim.
Birlik beraberlik içinde saygıda kusur etmeden faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Benim hayallerimin çoğu gerçekleşmeye başladı ama gerçekleşmeyenler içinde cesaret ve azimle çabamı sürdürüyordum. Bir yerde okul gördüğüm zaman etrafında dolanıyordum. İnşallah okuyamadığım okullara öğretmen olarak giremedim ama, şair ve yazar olarak konferans vereceğim dedim.
Milli eğitim müdürü ile diyalog kurarak derneğimizin okullarda öğretmen ve öğrencilerin katılımı ile şiir ve müzik dinletileri gerçekleştirmeye çalıştık.
Duygu seli bültenimiz yöneticilere ulaşınca bizleri de yakından tanıyorlardı. Derneğimizin faaliyetleri basında sık sık yer alınca şair ve yazar üye sayımız artış gösteriyordu. Esnafların reklam desteği ile bültenleri yayımlıyorduk.
Dernek üye aidatlarını veremeyen arkadaşlarımın kini de bütçemden karşılıyordum. Derneğin maddi açığına da bizzat bütçemi seferber ederdim. Bir gün iki mutluluğu birden yaşadım. Hayallerim gerçekleştikçe başarılarım daha da hız kazanıyordu. Isparta merkezinde mevcut olan Altınbaşak özel eğitim kurumlarından telefonla konferans vermem için bir davetiye aldım.
Bu benim öğrencilere yönelik ilk konferansım olacaktı. Okullarda yapmış olduğumuz şiir ve müzik dinletilerinde duygularımı yeterince aktaramıyorum. Çünkü süre kısıtlıydı, diğer arkadaşlarıma da fırsat vermeliydim. Bu davete icabet etmek için benim konferans vereceğim salona giderken telefonum çaldı. Arayan Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyetinin 1. Cumhurbaşkanının basın danışmanıydı. Dernek bültenimizi yurt içi ve yurt dışına da gönderiyorduk.
Alo: Zeki Çelik beyle mi görüşüyorum. Ben: Evet dedim. Ve telefonda ki beyefendi önce kendini tanıttı. Ben sayın: Rauf Denktaşın basın danışmanı Hilmi Özen. Ben memnun oldum buyurun dedim. Arayışının sebebini açıkladı
. Cumhurbaşkanımız zat alinizi Kıbrıs'a müsait olduğunuz da davet etmek istiyor ve sizden cevap bekliyor. Deyince ben ilkine şaka zannetmiştim.
Konuşma ciddi olarak bir kaç dakika sürdü ve sizi tekrar arayacağım dedi. Ben çok heyecanlandım. Eğer bu davet gerçekse yaşadım dedim. Çünkü ikinci defa bir devlet adamının karşısına çıkacaktım. İlk ziyaretimi 1990 yılında Kıbrıs şiirlerimi hazırlarken yapmıştım. Daha sonra da kitapları sunmaya gittim. Kitaplarıma bedel ödeyip alan, kütüphanelere dağıtan da o olmuştu.
Ben telefon konuşmamı tamamladıktan sonra yanıma sınıf öğretmeni geldi ve bana: Salonda öğrencilerimiz konferans vermeniz için sizi bekliyor dedi.
Bende tamam hocam gidelim dedim. Bayan Ayşe hocamızla sınıfa girerken öğrencilerin tamamı ayağa kalkıp saygı gösterişi alkışı yapıyordu. Bende onlara el sallayarak sahnede yerimi aldım. Sessizlik hakim olunca konuştum.
Verdiğim mesajlar öğrencilerimizin ufkunun aydınlanmasına yönelikti. Sevgili öğrenciler sizler böyle bir güzel okulda okumaktan çok şanslısınız. Benim okuma şansım olmadı ama kendimi çeşitli kitaplar okuyarak yetişmiş kabul etsem de tahsilin, kültürün yeterli olmadığı zaman eziklik yaşanıyor. Sizler bu zamanı çok iyi değerlendirin. Sevgi konusunda üstadım Yunus Emre'nin yolundan gidin. Vatan, millet bayrak aşkıyla öğreniminizi sürdürün.
Her sözümün bittiğinde öğrenciler alkışlıyordu. Arada şiirlerimle ibretler sunarak konferansımı tamamladım. Girişte kitaplarımı ücretsiz dağıtılması için bırakmıştım. Kitaplarımı alan öğrenciler imzalatmak için sıraya girdiler. İmza hayalimde gerçekleşti. Bazı öğrencilerle hatıra fotoğrafı çekilerek ayrıldım. Bu gün benim için çok değerliydi. Müjdeli telefonlar amacına ulaşıyordu.
Kıbrıs'a yalnız gidebilir miyim diye düşündüm, bu mümkün değildi. Çünkü tüzüğe göre bir başkanın şehir dışına gitmek için yönetim kararı gerekiyordu. Bende böyle bir kararı almak isteyince diğer arkadaşlar bizde gidelim diye teklif sunabilirler düşüncesiyle hareket ettim. Bir kaç gün sonra sayın: Hilmi Özen bey tekrar aradı. Kararınız hakkında Zeki bey bilgi istiyorum dedi.
Bende durumu açıkladım. Dernek başkanı olduğum için yönetimde ki arkadaşlarım da bana nazlanıyor birlikte gidelim diye durumumu bildirdim.
Gitmek isteyenleri tespit ettim. Üçüncü defa bir telefon daha geldi. Hilmi Özen bey aynen şunları söyledi. Cumhurbaşkanımız ısrarla sizi Kıbrıs'a davet ediyor. Arkadaşlarını da misafir edecek. Gelmek isteyenlerin sayısını bildir. Deyince elimde liste hazırdı. İsimlerini bildirdim. Bu arada hazırlık yapıyorduk.
Oğlumu mehteran takımı eşliğinde düğün yapıp everdim. Kızımdan bir kız torun, Oğlumdan da bir oğlan torun oldu. Oğlum acemi birliğini Burdur ilinde geçirdi ve usta birliğine Kıbrıs'a gitmişti. Oğlu olmuştu ama asker olduğu için henüz görememişti. Ben komutanına mektup yazıp yolladım. Saygıdeğer... Komutan: Ben Arif Çelik'in babasıyım..Sizden oğluma izin istiyorum dedim.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Nereye gidersem gideyim mutlaka küçükte olsa bir hediye alıp davet edilen merciye sunmak isterim. Çünkü Peygamber efendimizin hadisinde hediyeleşmenin sevgi bağını güçlendireceğini yazıyor. İnsanoğlunun hayatta birbirinden beklediği saygı, sevgi, hoşgörü olduğuna göre neden ihmal edelim ki! . Bende böyle düşünerek hazırlık yaptım.
Isparta'mızın sembolü olan halı, gül mamulleri en başta geliyordu. Kıbrıs'a gidecek arkadaşlarla birlikte o dönemin Isparta valisi sayın: Halil İbrahim Daşöz'ü ziyaret ettik ve dernek adına basın açıklaması yaptım. Valimizinde KKTC 1. Cumhurbaşkanı sayın: Rauf Denktaşa halıya işlenmiş Atatürk resmi hediyesi oldu. Bizim aracılığımızla selamla birlikte iletilmesini istedi.
Isparta dan otobüsle Taş ucu limanına kadar vardık. Vapura biletlerimizi aldığımız halde binene kadar bazı sıkıntılar yaşadık. Feribot seferi iki saat durmuş oldu. Sorun da şuydu: Oğlum Kıbrıs ta asker olduğu halde oğlunu Kıbrıs'a onun izni olmadan götürmek yasakmış. Annesi, Dedesi, Babaannesi yanında olsa bile yetersiz kalıyormuş. Davetli olduğumuzu dedik anlamadılar.
Grup arkadaşlarımın içinde gidenlerin çoğu başkan ve değerli şahsiyetler vardı. Sırasıyla sayacak olursam. Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı Zeki çelik ve yardımcısı: Melahat Ecevit, O dönemin Esnaf Odaları Birliği Bşk sayın: Zeki İzci ve Eşi, Mahrukatçılar Derneği Bşk sayın: Nazif Ecevit, Eğitim Gönüllüleri Derneği Bşk sayın: İbrahim Özgüleç, Muharip Gaziler Derneği Başkanı sayın: Hasan Hisarardınlı ve eşi, İş adamı: Sayın Muammer Songür ve eşi, SDÜ öğretim üyesi: Halil Karagöz, Şair: Müjgan Yıldızan, Eşim Cennet, gelinim Gülden, sekiz aylık torunum: Zeki Çelik.
Ben vapura da, gemiye de daha önce bindiğim için fazla heyecan yoktu. İlk binenlerde ki merak, heyecan belli oluyordu. Kameram daima yanımdaydı. Sanat hayatımın bazı anılarını çekmek nasip oldu. Arşivlerimde saklıyorum. Bazen fotoğraf maki nası ile de çekimler yaptım. Vapurda giderken Nazif hocam şöyle dedi: Oğlum senin öğretmeniniz artı eksileri hoş görüyle karşılarız ama bak grup arkadaşlarının içinde değerli insanlar var...
Eğer bizi karşılayıp ilgilenmezlerse bizden fazla sen üzülüp, mahcup olun. Deyince içimi bir sıkıntı bastı ama beni davet edenlerden de hiç şüphem yok ki. Merak etme hocam umduğunuzdan fazla ilgi görürsünüz. Çünkü 11 yıl önce Cumhurbaşkanımız beni sarayda ağırladı. Başbakanda ağırlamıştı dedim. Hocam: Tamam oğlum ben hatırlatmak istedim, sorun yak demek ki.
Vapur Girne limanına yaklaştıkça heyecan dahada artıyordu. Ben kamera ile yolcuları, grup arkadaşlarımı ve yavru vatanımızı çekerken bir yandan da liman duvarı arkasından bakışan vatandaşlar içinde oğlumu ararken fark edip görüntüledim. Allah Razı olsun komutandan Asker oğluma izin vermişti.
Limana yanaşınca iner inmez gümrük bölümüne geçmeden bizi karşıladılar.
Karşılayanlar içinde Cumhurbaşkanımızın basın danışmanı sayın: Hilmi Özen bey de vardı. Bize tahsis edilen minibüse oğlumu da alarak bindik. Doğru Girne Öğretmen evine vardık. Hilmi Özen bey: Siz istirahat ediniz görevli arkadaşlar odalarınızı gösterecek ve ne gerekiyorsa yardımcı olacaklar akşam onurunuza verilecek yemekte buluşuruz diyerek gitti.
Minibüs şoförü yanıma yaklaşarak söylediği sözleri unutamıyorum. Sayın başkanım ben sizi gezdirmek,gezilen yerleri anlatmak için görevlendirildim. Gece geç vakitte bile gel deseniz gelmek zorundayım, şu telefon numaramı alın alo dediğinizde geleyim dedi. Ben çok duygulandım. Çünkü ömrümde ilk defa beni ve arkadaşlarımı memnun etmek için bir şoför ve araç görevlendi.
Şoför Metin beye git çocuklarınla beraber ol bize yarına kadar araç ihtiyaç değil için rahat olsun deyip uğurladım. Torunum Zeki henüz yeni dileniyordu. Babasının gönderdiği asker fotoğraflarını göstererek bu senin baban dedik. Çocuk da baba babam diye fotoğrafları öpüyordu. Babasını ilk kez görünce çok utandı annesinin kucağında saklanmaya başladı. Oğlumda heyecanlıydı.
Grup arkadaşlarım odasına çekilip istirahat ettikten sonra akşam olmuştu.
Yine ilk defa devlet büyüğü tarafından onurumuza akşam yemeği verilecekti. Arkadaşlarım benden önce salonda yerini almış ama başkan Zeki Çelik emir vermeden yemek dağıtamayız demişler. Oğlum yanıma geldi durumu bildirdi. Bende salona indim görevlilere servis yapabilirsiniz diyerek yerime oturdum.
Basın danışmanı sayın: Hilmi Özen bey bize Cumhurbaşkanımız sizi yarın sabah kahvaltıdan sonra sizi ziyaret gelecek diyerek selamlarını iletti. Bu akşam salonda tanışma programı yapıp sizlerle biraz sohbet edeceğim dedi. Yemekhane salonunda bizim için özel hazırlanmış müzik ekibi sanatçılar da vardı. Bizler istekte bulunmayınca hafif fon müzikleriyle bizi eğlendiriyorlardı.
Tanışma sohbetinde bizi bilgilendiren Özen bey iyi geceler diye ayrıldı. Arkadaşlarım hizmetten memnundu. Başkanların başında görevli olmakla bende onur duyuyordum. Herkes odasına çekilince sessizlik hakim olmuştu.
Sabah kahvaltıda buluştuk. Kahvaltıdan sonra KKTC 1.Cumhurbaşkanının geleceği bildirilince bahçe havlusuna çıkıp karşıladık. Makam aracıyla geldi.
Hoş geldiniz nezaketinden sonra özel salona geçerek hediyeleri sunduk. Torunumu da öptü. Ulusal basında oradaydı. Ziyaret amacımız belliydi. Her arkadaşım kendini tanıttıktan sonra kimi konuşma yaptı, kimi şiirini okudu. Cumhurbaşkanımız tüm arkadaşları dikkatle dinleyerek bazı notlar alıyordu. Melahat hocam Kıbrıs'ım şiirini okuyup sununca şiir sırası bana gelmişti..
Saygıdeğer gönül dostlarım. Ulusal basın önünde KKTC 1. Cumhurbaşkanı ile yan yana olmaktan, duygularımı özgürce ifade edebilmekten mutluluk duyuyordum. Ben süremiz sınırlı diye uzun şiir okumak istemedim. Kıbrıs'la ilgili düşüncelerim yayınlamış olduğum Kıbrıs şiirleri kitabımda yer alıyordu. Kitap kapak resmi olarak da sayın: Rauf Denktaşın imzalı fotoğrafı yer alıyordu.
Vatan, Millet, Bayrak aşkımı bir dörtlükle özetleyerek: FEDADIR BU VATANA CANIMIZ, HELAL OLSUN AKSA DA KANIMIZ, YETER Kİ GÖKLERDE DALGALANSIN, AY YILDIZLI BAYRAĞIMIZ. Deyince ayağa kalkan Cumhurbaşkanımız alnımdan öptü. Bu benim için en güzel ödüldü. İlk defa sayın: Rauf Denktaşın sanat adamı da olduğunu ben açıkladım. Çünkü altı adet kitabı olduğunu biliyordum. Fotoğraf arşivini de tanıyanlar biliyordu.
KKTC Cumhurbaşkanımız duygularını bizimle paylaştıktan sonra vedalaştı.
Bizde grup olarak minibüse binerek geziye başladık. Beşparmak dağları önünden geçerken bir askerin barış harekatında tankı tepeye çıkarması konuşuluyordu. Metin bey bizlere gerçekten güzel rehberlik yapıyordu. Tarihi yerleri, şehitlikleri gezdiriyordu. Binlerce askerin şehit olması çok üzücüydü.
Ben her şehitliğe varışımızda küçük Yasin kitabını açarak sesli okuyorum, dinleyen arkadaşlarım da dua ediyorlardı. Kamerayla oğlum görüntülüyordu. Beş evladını ve eşini katliamda kaybeden,şehitlikte gece gündüz nöbet tutan, dramatik duygularını şiir kitabına aktaran Kamil Meriç arkadaşımızı orada yaşlı gözleriyle tanımış olduk. Yapacağımız şiir ve müzik şölenine davet ettik.
Akşam misafirhaneye geri dönüp ertesi salonda ulusal haberleri izledik. Bizim ziyaretimiz birinci haber olarak veriliyordu. Bu vesileyle yurt dışından ikinci defa sesimi duyurmuş oldum. Bayrak televizyonunda ki programımız da yayınlanmış oldu. Ben Kıbrıs şiirlerimi hazırlarken çok yer dolaşmıştım ama grup arkadaşlarımla gezdiğim yerler daha da farklı ve unutulamazdı.
Boğaz şehitliğinde çok kayıp vermişiz. Şehit askerlerimizin sergilendiği tarihi eve girdiğimde gözyaşlarımı tutamadım. Her biri artist gibi yakışıklıydı.
Kıbrıs ziyaretlerimizi tamamladıktan sonra ülkemize dönerken oğlumuzda vatani görevini tamamlamak için birliğine döndü. Çok güzel anılarımız oldu.
Basının bakış açısı derneğimize karşı biraz daha değişti artık ilgileniyorlardı.
Dernek faaliyetlerimi hızlandırıyorum. Isparta şiirleri antolojisinin birincisini oluşturmak için şiir yarışması düzenledik. Kategoride diğer konular da vardı. Amacım yüzlerce şair ve yazarı Türkiye'min gül bahçesi Isparta şehrimde buluşturmak programlar yapmaktı. Şarkikaraağaç Kızıl dağ helva bayramı programında binlerce hemşehrime şiir okuyunca daha çok tanınıyordum. İlçem, Bey köyüm içinde hayırlı işleri yapmayı düşünüyordum.
Kerkük mahallesinde cami olmadığından yapımı tamamlanan dubleks evi mahalle mescidi olarak açmıştım. Anahtarını da müftülükte bulunuyordu. İlk defa basın arkadaşlarımı topluca orada ağırlayıp hatıra fotoğrafı çektirdim. Hepsiyle diyaloğum artmıştı. Çünkü bende Duygu Seli bülteninin imtiyaz sahibi ve editörüydüm. Bir çok arkadaşımın duygularını içine aktarıyordum.
Sayın: Isparta valimiz Halil İbrahim Daşöz Isparta şiirlerinin özel idare müdürlüğünce basılacağının müjdesini verince arkadaşlarım adına sevindim. Ülke geneline yarışma duyurusunu yaydım. Şiir ve hikayeler posta kanalıyla, kargo ile, elden teslimiyetle ulaşıyordu. İzmir'de yapılacak olan Kıbrıs, Irak, Avrasya, Balkanlar şölenine davet edildim. Türk dünyası şair ve yazarlarıyla toplu olarak ilk orada karşılaşmış oldum. Her şive, dilden şiirler okunuyordu.
Ülke genelinde bir çok derneğin kurulmasına vesile olduğum için, yüzlerce şair ve yazarın da tanınmasına vesile oluyordum. Ülke genelinde yapılan kültürel programlara davet edilsem de maddi güç durumunda yetersizdim. Yurt dışına davet ediliyordum. Lakin ulaşım masraflarının altında eziliyordum.
Türk dünyasına hizmetlerimden dolayı DGTYB takdirname almakla sevindim.
Şarkikaraağaç ilçesinde ki mahallemde caminin yokluğu beni çok üzüyordu.
Niyetimde cami yapılmasına vesile olmak vardı ama imkanlarım zayıftı. Benim yaptığım hizmetler Türk dünyasına katkı sağladığı gibi İslam dünyasına da katkı sağlamalıydı. Birlikte radyo programı sunduğumuz arkadaşım Yasin bir rüya görmüş ve bana anlattı. Birlikte Sav kasabasında ikamet eden Allah dostu İsmail efendiye gittik. Yasin Veli Doğan arkadaşım imam olmak istedi.
Bunun için İsmail hocanın yardımcı olmasını, duacı olmasını istiyordu. Ben o hocanın adını duymuştum ama henüz tanışmadığım için arkada sessizce oturuyordum. Hoca efendi beni işaret ederek sana o arkadaşın yardımcı olur dedi. Ben şaşırmıştım. Bu sözü ona söyleten şüphesiz yaratan Rabbım idi. Yasin kardeş bana bakarken hoca efendide yüzüme buna yardımcı ol dedi.
Benim yeterince sorumluluğum vardı ama hoca efendi neden böyle dedi. O andan itibaren nasıl yardımcı olayım diye düşünmeye başladım. Görmüş olduğu rüyada da bazı işaretler vardı. Ailecek gelip gidiyorduk. Bazen sıkıntı yaşadığında yanında kalıyordum. Benim siyah aracıma derneğimizin yazısını sarı harflerle yazdırınca tanınması daha kolay olmuştu. Alay edenlerde vardı.
Şiir şölenimize yurt içinden ve yurt dışından katılımlar oldu. Program öncesi her türlü hazırlığı tamamlamıştım. Yasin de gelgit işlerinde koşturdu. Bir grup arkadaş valimizi ziyaret edince: Hoş geldiniz deyip hediyeler sundu. Antoloji için şiirler hazırdı ama kitap yetişmemişti. Valilik önünde Atatürk büstüne çelenk koyarak halk oyunlarıyla, şiir ve müzik dinletisiyle açılışımızı gerçekleştirdik. Misafir olan gönül dostlarım benden övgüyle söz ediyorlardı.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Isparta tarihinde ilk defa iki yüz civarında ülke genelinden ve yurt dışından gelen şair ve yazar, ozan, sanatçılarla yüzü aşkın Isparta merkez ve ilçelerden katılımlarla üç yüzü aşkın şair yazarımızla öğretmen evinde şiir ve müzik programı gerçekleştirmiş olduk. Bu program belediye kültür sinemasın da devam edince halkın katılımıyla beş yüz aşkın vatandaş izledi.
Üç gün boyunca Isparta şehrimizi tanıma fırsatı bulan gönül dostlarımdan otel ve yeme içme masraflarını talep etmedim. Altı ay boyunca bu büyük organizenin başarıya ulaşması için geceli gündüzlü gayret sarf ettim. Allah'ım dünya ve ahirette mahcup etmesin. Bu büyük şölende sözü bana ait şarkı ve türküler de bestelenip okunmuş oldu. Konuklarıma ödüller verip uğurladım.
Faaliyetlerim bunlarla sınırlı kalmadı. Uzun süredir sigaraya karşı alerjim vardı. Çünkü: Dumanından kaçıyorum, Nefretimi saçıyorum, Hakka avuç açıyorum, Ben sigara düşmanıyım. Dumanı perdeyi isler, İzmarit çevreyi pisler, Külleri tablayı besler, İğrenç bir pislik sigara. Diyorum. Bu duygularla ilgili beş yüz civarında şiirlerim var. Sağlığın hiçe sayılmasına üzülüyordum.
Zaman zaman huzur evinde ve diğer alanlarda da programlar yapıyorduk. Sağlık il müdürlüğünü ziyaret ederek (SİGARAYI BIRAK, OKUMAYA BAK) kampanyasını başlattığımı ifade ettim. Ortaklaşa program yapmamız gerekti. Ben sigarayla savaşanlar vakfı başkanı sayın: Ubeyt Korbey'i Şehrimize davet ettim. Duman avcıları derneği başkanı sanatçımız sayın: Selçuk Alagöz de geleceklerdi ama manileri olunca teşrif edemediler, katılımlar da çoktu.
Kampanyayı başlattığımda ilkini şair ve yazar, müftülüğün il vaizi ile göğüs doktorun anlatımıyla gerçekleşti. Sigarayı bıraktım diyenlere kitap, dergi hediye ediyorduk. Panel gibi süren programda şiir,müzik dinletileri de vardı.
Haram,mekruh ve sağlık konularını içeriyordu. İkinci program: Daha geniş katılımla gerçekleşti. Görsel yayınlar, önemli ve değerli misafirler vardı.
Belediye kültür salonu izleyicilerle doluyordu. Yürek burkan haberler çok acıydı. Ülkemizde sigaradan günde bir uçak dolu yılda yüz otuz bini aşkın insanın ölmesi gerçekten büyük kayıptı. Bu önemli programı gerçekleştirince çok mutluluk duydum. Sigarayı bırakan beyefendilerin eşleri teşekkür ettiler.
Ankara da Türk dünyası kültür merkezine bir şölene davet edildim. Isparta şehrimin güzelliklerini gittiğim yerlerde şiirlerimle anlatıyordum.
Hayal ettiğim yerleri de sanatımın sayesinde görüyordum. Bursa Uludağ da katıldığım programda doktor ve öğretim görevlileri çoğunluktaydı. Ben sigaranın vücuda verdiği tahribatları şiirimde anlatınca çok şaşırdılar. Ve bana dediler ki: Zeki bey bu gidişle bizim mesleği de ele alacaksın çok iyi anlattın ama bu kadar nefretin niye dediler. Bende gerçekten böyle güzel bir yerde sohbet etmek istiyorum ama dumansız bir masa bulamıyorum dedim.
Kütahya da, Simav da, Bodrum da, Antalya da, Burdur da, Aydın da, Nazillide, Söke de, Kuş adasın da İzmir de henüz hatırıma gelmeyen bir çok il ve ilçelerde şiir programlarına katıldım. Ankara da İLESAM da gerçekleşen Rabia Gölbaşı şiir dinletisine katıldığımda anne şiiri okudum. Salonda ki gönül dostlarımın çoğu ağladı. Rabia arkadaşımın annesi de çok ağlayınca. Aşk olsun Zeki bey annemle ilgili kitap yazdım ağlamadı sen ağlattın dedi.
Bu şiiri ağlayarak yazmıştım. Kısa anısı şöyle: Eğirdir Pınar pazarındayım.
Annem geldi aklıma bu şiiri yazdım. Annem o zaman yaşıyordu. Gözyaşımı tutamayınca Isparta'ya gelmem gerekirken, Şarkikaraağaç Bey köyüne ani gittim. Annem beni görünce çok şaşırdı. Oğlum hiç habersiz gelmezdin dedi. Bende: Anne beni buraya yazdığım şiir getirdi dedim. Akşam olmuştu.
Annem: Oku da dinleyelim oğlum seni ansızın getiren şiiri dedi. Göreyim:
Bir gün yollar ayrılacak, Gülen gözler ağlayacak, Kefen bizi bağlayacak, Yaşarken göreyim anam. Bu gurbet bizi bağlıyor, Parası pulu yağlıyor, Rabbımız imkan sağlıyor, Yaşarken göreyim anam. Yiğidin hakkını yeme, Evladım hayırsız deme, İlenme kötü söyleme, Yaşarken göreyim anam.
Yanaklara yaşlar aktı, Düşmanlar seyrine baktı, Hasretlik bizleri yaktı, Yaşarken göreyim anam. Sevgi yumağı olalım, Mutluluk aşkla dolalım, Birlik düzenlik bulalım, Yaşarken göreyim anam. Hayatın tadı gitmeden, Zekinin ömrü bitmeden, Bu dünyayı terk etmeden, Yaşarken göreyim anam. Dedim.
Analığım, babam, dayım da oradaydı hep birlikte ağladık. Aradan bir kaç yıl geçti annem ve analığım, yani halam felçli yaşadıktan sonra rahmetlik oldular. Yaşarken birbirinden değerli insanların kıymetini bilmek gerekiyor. Kızım Ankara da ara sıra ziyarete gidince bu arada dernek başkanı olduğum için resmi ziyaretlerime de devam ediyordum. Bir gün TRT kurumuna gittim.
Amacım yapacağım programları TRT de canlı yayımlatmaktı. Müdür sayın: Haluk Kılçık beyefendi ile görüşecektim. Yerinde yoktu sekreteri birazdan gelir dedi. Bende sekretere kendimi tanıtmaya çalışıyordum. TRT müdür yardımcısı Ahmet bey bizi dinliyormuş. Sekreterine telefon açıp yanında ki beyefendiyi benim odama gönder deyince bende davete icabet ettim.
Hoş geldin Zeki bey dedi: Bende hoş bulduk müdürüm dedim. Ahmet bey sözüne devam etti. Sen halk aşığı sın galiba senin değerini anlayan konuyla ilgili müdürümüz var seni onunla tanıştırayım deyip telefon açınca o müdür bey geldi. Beni ona tanıttı. O müdür dilimden anlayınca rahatça duygularımı ifade edebiliyordum. Bana bir daha ne zaman gelirsin diye sordular.
Bende niçin sordunuz deyince: Seni radyo programın da canlı yayına alıp şiir okutacağız dediler. Ben de: Ne zaman geleceğim belli olmaz çok yoğun çalışmalarım var deyince. Madem öyle bu gün seni canlı yayına alalım akşam gel dediler. Ben şaka yapıyorlar herhalde diye düşündüm. Şöyle dedim: Ben akşam geldiğimde siz gitmiş olacaksınız beni TRT kurumuna almazlar ki deyince. Müdür: Biz sana şifre vereceğiz gireceksin seni karşılarlar dedi.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Talihsizlik serüvenlerimin olduğu gibi, şansımın yaver gittiği günlerde oldu. İnşallah ömrüm varsa benimde hayatım romandır diyerek artı, eksi tüm anılarımı gönül dostlarımla, okuyan,dinleyen hayranlarımla paylaşmaya çalışacağım. Gerçek hayat hikayemin başında belirttiğim gibi, topluma hizmet için adanmış şahsiyetlerin başından geçenler ibret vericidir.
TRT den ben müjdeli haberi aldıktan sonra sekretere: Müdürüm geldi mi diye sordum. Oda bana buyurun sizi bekliyor dedi. Sayın Haluk Kılçık beye şiir şölenlerin canlı yayınlanması istiyoruz deyince. Teklifime sıcak baktı ama şöyle dedi. Canlı yayın yapabilmemiz için en az otuz beş personel görev yapacak onları ağırlamak sizin için külfetli olur böyle bir imkanınız var mı dedi.
Bende düşündüm: Derneğimizin henüz böyle bir imkana sahip değil dedim.
Kızımın evine gelip akşam radyo programına çıkacağımı bildirdim. Damat bile şaka zannettiler. Ben karnımı doyurup gideyim dedim. Kızım annesini aramış köyde babamı radyodan dinle deyince o kanalı açıp yayını beklemiş. Oğlumda Kıbrıs ta nöbet tutarken tesadüf küçük cep radyosundan haber dinlerken ardından fon müziği çıkıp ben şiir okumaya başlayınca sevinmiş.
Benim analık o zaman yaşıyordu. Kızıyla birlikte beni radyodan dinleyince oda çok sevinmiş. Kızım hayatın bak kurtuldu damadımın sesi radyolardan, televizyonlardan duyulmaya başladı deyince. Eşim: Anne durum bildiğin gibi değil, bırak para kazanmayı cebinden harcamalar yapmasında demiş.
Çünkü biliyordu kazancımın yarısından fazlasını derneklere harcadığımı.
Derneğimizi ve kendimi tanıttıktan sonra verilen süreye göre şiirlerimi okudum ama sadece Türkiye'm şiirimi paylaşıyorum, bu şiirim Türk Dünyası Şairler Antolojisinde yayılandı. Türk Dünyası Çocuk Şiirleri Antolojisinin çıkmasına vesile olmaktan da, Türk Dünyası Şairlerinden Atatürk şiirleri antolojisinde yer almaktan da mutluyum. Ulusal antolojiler ufkumu açıyor.
TÜRKİYE'M: Aç ta haritaya bir bak, Görmezsen ışıkları yak, Küçümsemeyi de bırak, Dünyanın kalbi Türkiye'm. Asya, Avrupa arası, Güney Afrika sırası, Türk lirasıdır parası, Dünyanın kalbi Türkiye'm. Biraz yüksektir dağları, Çok ünlüdür boğazları, Turist çekiyor yazları, Dünyanın kalbi Türkiye'm. Üç yönümüz de denizdir, Osmanlı tarihimizdir, Ankara başkentimizdir, Dünyanın kalbi Türkiye'm. Fikirlerin odağıdır, Peygamberler durağıdır, Sevgi yumağı, bağıdır, Dünyanın kalbi Türkiye'm. Burada güllerin hası, Meşhur meyvesi, halısı, Şirin ili ISPARTA'sı. Dünyanın kalbi Türkiye'm. Değerlidir toprağımız, Türkçe dili lisanımız, Çok ZEKİ dir insanımız, Dünyanın kalbi Türkiye'm.
İki ayda bir yayımlanan dernek bültenimizin Kültür Bakanlığı tarafından satın alınması teklifinde bulundum ama şartlar uyum sağlamadı. Bültende, dergide reklam olmaması gerekiyormuş. Oysa biz bülten sayesinde şairin, yazarın esnaflarca eserlerinin tanınmasını, esnaflarında, dershanelerin de reklamlar sayesinde topluma tanınmasını sağlıyorduk. Sponsorumuz yoktu.
İmam hevesiyle çevremde dolaşan Yasin kardeşim benden çok umutlandı.
Bende üzerime düşen görevi yapmak için çabalıyordum. Şarkikaraağaç da ki hanem mescit görevi yapıyor ama imam olmayınca beş vakit namaz da aksaklıklar oluyormuş. Yasin kardeşi aracıma bindirip doğru mahalle muhtarı Yahya beyin yanına geldim. Muhtarım müftülüğe tahsis ettiğim mescidin ben beş vakit ibadete açık olmasını istiyorum ondan dolayı size imam getirdim.
Muhtarım şöyle dedi: Zeki bey Allah senden razı olsun haneni mescit yapıp
mahalle sakinlerinin kullanmasına izin verdin. Müftülük sadece mübarek gün ve geceler için imam görevlendiriyor. Hatim inmek içinde hanımlar toplanıyor
. Bizim imama maaş verecek gücümüz yok bu konuyu belediye başkanımıza iletelim dedi. Birlikte başkan sayın: Mehmet Güven beyin yanına vardık.
Hoş muhabbet karşılandıktan sonra muhtarım bazı özet bilgileri aktardı. Bende: Sayın başkanım hanemin bir katını eşyasıyla Yasin hocaya tahsis edeceğim kira almayacağım.Ben nasıl olsa Isparta merkezde kalıyorum, çok şükür ev sorunum yok. Bir katını da mahallemize cami yapılana kadar ibadete açık tutmak için söz veriyorum deyince. Başkan çok duygulandı.
Başkan: Zeki bey sizin gibi bir hayır sever insan bu mahalleye caminin yapılmasına da vesile olur. Çünkü Kerkük mahallesi çevresiyle beş yüz hane civarında. Ben imamın maaşını karşılayayım. Sizde bu konuyu değerlendirin. Çünkü mahalle sakinlerinden önder olan yok cami arsasını da vereceğim. Deyince benim içimde bambaşka bir değişiklikler oldu, sorumluluğum artı.
Başkanım biliyorsun ben dernek başkanıyım. Yalvaç ilçesinde yapılacak şiir ve müzik şölenini organize ettikten sonra derneğin olağan genel kurulun da başkan olmayayım, cami derneğinin kurulması için çalışma başlatalım,dernek kurulunca resmi olarak elimizden geleni yaparız dedim. Yasin Veli Doğan geçici de olsa imam olmanın hevesini yaşıyordu, haneme taşındı.
Eşi de İmam hatip lisesi mezunu olunca çocuklarıyla birlikte mahalle kadınlarına da kuran öğretiyordu. Ben gerekli tüm hazırlıklarımı sürdürdükten sonra genel kurulda Göller Bölgesi Şairler ve Yazarlar Derneği başkanlığına aday olmayacağımı Melahat hocamı başkanlığa layık gördüğümü bildirdim.
Üyeler içinde üzülenler oldu. Arkadaşlar uhrevi aleme hazırlık gerek dedim.
Yıldız tepe cami yaptırma ve yaşatma derneğinin kurulmasına vesile oldum. Başkanı olunca tüm sorumluluk bendeydi. Hayalimde dünyada hiç benzeri olmayan yuvarlak, ortasından minareli cami yapmak vardı. Başkan verdiği sözü yerine getirdi cami arsasını belirledi. Bir gece Allah'ıma yalvardım sahura kalktım sabaha kadar camini tasarımını yaptım, oğlumda bilgisayara aktardı çıktı alarak mimar, mühendisler tarafından onaylatmayı başardım.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Cami derneğinin başında olmakla kültür ve sanat etkinliklerinden kopmamıştım. Isparta şehrimizde yapılan Halı gül turizm festivallerini yakından takip ediyordum. Kameramla çektiğim çok arşivlerim var. Türkü imparatoru sayın: İbrahim Tatlıses ile gül bahçesini dolaşırken ben ona bu gördüğün güzellikleri şiir yaptım deyince Gül kokuyor şiirini okumamı istedi. Ulusal basın kanallarından gelenler de çekim yaptı.
Dikenler içinden sünmüş, Pembe renk yeşili sevmiş, Bu yöreler ne güzelmiş, Yapraklarda gül kokuyor. Neler üretir saçaklar, Yaşı kuruyu kucaklar, Esansı sevdi ocaklar, Topraklarda gül kokuyor. Bahçe duvarı örülmüş, Balkon üstüne bürünmüş, Saksıda bile görülmüş, Sokaklarda gül kokuyor. Aynalar şahittir buna, Hediyem olacak sana, Hak verirsin sende bana, İnsanlarda gül kokuyor. Halıları desen desen, Sevgidir içinde esen,
Hayran olursun gelirsen, Isparta da gül kokuyor, Tazedir sebze pazarı, Değdirme sakın nazarı, Zekidir şair, yazarı, Türkiye de gül kokuyor.
İmparatorla birlikte valimiz, belediye başkanımız, diğer misafirler alkışladı.
Fuar alanında şiir okudum ama henüz kendi stadyumumuzda şiir okumak nasip olmadı ama, burada da sanatçımız sözü bana ait türküyü okudu.Sayın: Esra Ceyhan hanımefendi de Güzellikten bahseden şiirimi okumuş oldu.
Bu şiir bana Türkiye birinciliğini kazandırdı. On beş kıta ama azı paylaştım.
Gül suyu ile yüzünü yıkarsın, Gül kremi ile cildine bakarsın, Gül yaprağını dostuna atarsın, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Meyve ağaçları doğayı süsler, Gül reçeli vitamin verir besler, Gül bahçesinde cıvıl cıvıl sesler, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Gül şampuanı saçlarını yıkar, Gülün sabunuyla kirlerin çıkar, Gülün esansı ile vücudun kokar, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Oda, koridorlar salonlar halı, Aşkına güç verir bir tek gül dalı, Havası temiz olursun sevdalı, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Eğirdir can adada gönlün kalır, Gölüne dalsan yorgunluğunu alır, Çevre duvarı gül ile dolanır, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Tüm hastaneler hastalara şifa, Bu ile yerleşen sürüyor sefa, Vazgeçmen imkansız gelsen bir defa, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Şiirini okuyunca Zeki Çelik beye teşekkürler diyordu.
Caminin projesini geniş çaplı düşünmüştüm. Şarkikaraağaç ta meyve üretimi bol olduğu için kooperatif oluşturup soğuk hava deposu yapacaktım. Cami hafriyatını aldırıp temel atacağım zaman belediye seçimi olunca benim soğuk hava depo hayalim gerçekleşmedi. Çünkü belediye başkanı değişti. Cami arsası da çok küçülmüş oldu başka yere taşındı, sıkıntılar yaşadım.
İlçe müftümüz sayın: Seyfettin beyin duasıyla temelini atmış olduk. Yapım sırasında usta belediye başkanının adamı olunca projeyi bozup kafasına göre yapmaya çalışıyordu. Başkanda dernek tanımıyorum diye tabelayı söktürüp siyaset sergilemeye kalktı. Beni seven arkadaşlar telefon etti durumu bildirdi. Isparta dan ilçeme gelerek başkanı arıyordum ama telefonunu açmıyordu.
Çünkü ben siyaset değil sanat adamıyım. Hayırlı bir işinde siyasete alet olmasını istemem. Başkanla diyalog kurup yanlışını hatırlattım. Benim cami projemden vazgeçmeyeceği anlayınca sağ olsun oda destek vermişti. Hacı Musa benim yardımcımdı. Kararlılığıma şaşıyordu. Çünkü ben Allah rızası için başkandım. Camiyi üç yıl içinde ibadete açmış olduk. Eksiklerimiz de vardı.
Başkanın amcası hacı Ramazan Özdemir'e minnettarım. Çünkü caminin yapımında destekleri büyük oldu. Ben caminin çevresini maaşımla çini yaptırmak isterken bana kefil oldu. Kendisi de hutbe, minber, kür siyi yaptı.
Taban tahtasının çakılmasına vesile oldu. Beş yılda büyük ölçüde tamamlayıp müftülüğe teslim ettik. Emeği geçenlerden Allah razı olsun diyorum. (Amin)
Ben ara sıra Bey köyüme uğrayıp bağ, bahçe işlerimle de meşgul oldum. Merhum analığın mirasının bağı bakılmayınca dağ olmuş, tarlası da yol olmuş. Elimden geldiğince yeni fidanlar dikerek yeşertmeye çalışıyorum. İnsanoğlu çocukları büyütüp, dallanıp budaklanınca her karakter de kişilerle karşılaşıyor. Bende öyle bir talihsizlik yaşadım. Kendini dev aynasında sanıp hısımlarına hasım gibi davranıp hediyelerinde en basitini sunup kendini de basitleştirdi. Nasıl mı? Pazarladığı badem, cevizlerin kırıklarını göndererek.
Ben hediyeleşmenin sevgi bağını artırdığını hadislere dayanarak söylerim ama sunduğun hediyenin de yüz güldürmesi lazım. Eve geldiğimde Eşim... hediye göndermiş dedi ve poşeti açtı. Çocuklar avuçlamaya kalktı ben durun dedim içinde düzgün yenecek bir gıda da yoktu. Ben bunu doğru çöpe atın kurtlar, kuşlar yesin. Çok şükür sizleri besleyip büyütmek için ben bu ilde ham ballık yaptım yinede sizlere artık yedirmedim, çünkü iyilerine layıksınız.
Osman amcam bir grup arkadaşıyla yapılmasına vesile olduğum camiye bakmaya gitmiş. Arkadaşları da yeğenin köyümüzün camisini unuttu deyince.
Amcam da bana durumu bildirdi Gerçekten köy camimiz de onarımlar vardı. Bende gittim. Benden ne gibi yardım istiyorsanız söyleyin dedim. Amcam da Görmüyor musun oğlum caminin kapı penceresi yok dedi. Tamam dedim. İmalatçı arkadaşıma telefon ederek kapı pencereleri taktırıp ödeme yaptım.
Torunlarım büyümüştü oğlum Diyarbakır da çalışıyordu. Ziyaret gidince çocuklar çok sevindiler. Torun okulda Türkçe dersinde dedem şair diyerek öğretmenine övünmüş. Öğretmeni de madem öyle dedene söyle öğretmenle ilgili şiir yazsın demiş. Torun Zeki: Dede öğretmenime senden bahsedince oda benden şiir istiyor dedi. Bende tamam oğlum istediğiniz şiiri yazarım.
İlkokul tahsilimin dışında hiç öğretmenim olmadı ama! tüm öğretmenleri benim öğretmenim sayarak duygularımı dile getirmeye çalıştım. Torunum şiiri öğretmenine sununca öğretmeni şaşırmış. Oğlum bu şiir heceli, usta şairlerin şirine benziyor dedene söyle okulumuza teşrif etsin bizlere kendini tanıtsın. Torunum sevinç içinde eve geldi durumu bana anlattı tamam oğlum dedim.
Saygıdeğer gönül dostlarım. Kurduğum hayallerin gerçeğe dönüşmesi için azmimin zaferini okuyarak, anlayarak sizlerde şahit olmaya sabırla özen gösterdiniz. Hayat hikayemin sadece özetini yazdığım halde sayfalar almadı. Henüz yazıp paylaşacağım nice özet konular var ama sizlerinde zamanınızı fazla almak istemem. Konuyu biraz daha özetleyerek sona doğru yaklaştım.
Gelinimin bir kızı oldu, torunum Ceren Cennet evin hükümdarı şimdilik odur.
Allah'ım sağlıklı ömür verirse özetlediğim anılarımı daha detaylı anlatarak (Benimde hayatım roman) isimli kitabımda toparlamaya çalışacağım. Basım için hazır olan (Köşemdeki inciler) Kitabım şiir yorumlarıyla ciltler halinde inşallah önümüzdeki yıllarda okuyucu hayranlarımla buluşacaktır. Allah ve insan aşkıyla bütünleşen, güncel ve diğer konuları içeren Guinnes rekorlar kitabına girmeyi tasarladığım tamamı 11 heceli, kafiyeli beş kıta şiirlerim var.
Heceli aynı ölçülerde yazan tanıştığım yüzlerce üstadım var biliyorum. Bu vesileyle tüm gönül dostlarıma muhabbetlerimi iletiyorum. Binlerce adet her konuda yazdığım şiirlerin çoğunluğu sekiz ve on bir hecede yoğunlaşmakta. Gül şehrimden uzakta, Diyarbakır da torunumun okulunda öğrencilerle birlik olmaktan büyük mutluluk duydum. Öğrencilerde benim sohbetimden, şiirden memnun kalınca teneffüse bile çıkmadılar. Çünkü tüm soruları cevaplıyordum.
Torunum Zeki diğer torunum Dilara'ya övünerek dedem benim okuluma geldi deyince diğer torunum da telefon ederek: Dedeciğim seni okuluma bende bekliyorum dedi. Beni tanıyan bir çok arkadaşım İnternet sitesinden arıyormuş ama bulamıyormuş çünkü kayıtlı değildim. Bilgisayar kullanımı da bilemiyordum. Oğlum ve arkadaşların ısrarıyla bende sayfa açtırmış oldum.
Bilgisayar kursuna giderek biraz kendimi yetiştirmeye çalıştım. Çünkü kısa
süre içinde takipçilerim, okuyucu hayranlarım arttı. Torunum Dilara Ankara da okuyordu. Öğretmenine şair dedem gelecek diye bahsetmiş. Öğretmen de bekleriz demiş. Torunla birlikte Yeni Mahalle semtindeki okuluna vardım. Ben okulun kirişindeki yazıları okurken zil çalınca torunum sınıfına gitti. Salon sessizliğe bürününce benim her kirişte ki yazı farklılığı dikkatimi çekmişti.
Galiba güvenlik kamerasından fark etti arkamda bir beyefendi belirdi. Ben aradığım yere geldim diye kendi kendime konuşuyordum. Çünkü orada yazılanlar sanatımla ilgiliydi. Edebiyat caddesi, yazarlar mahallesi, şairler sokağı yazıyordu. Beni takip eden okul müdürüymüş. Hoş geldiniz dedi. Bende hoş bulduk dedim ve böylesine sanata duyarlı davranışı tebrik ettim.
Müdüre kendimi tanıtınca çok memnun oldu. Bunun devamı da var diyerek edebiyat dersinin yapıldığı sınıfa götürdü. Çevre duvarlarına bir baktım benim gönül dostlarımın fotoğraflarıyla, şiirleriyle doluydu. Müdür beni tanıttı. Bende öğrencilere şiirler okuyup sohbetimi sürdürdüm. Üstadım Abdurrahim Kara koç ile, sayın Cemal safi ile ve diğerleriyle şölen anılarımız oluyordu.
Atatürk'ün manevi kızı Merhum Ülkü Ada tepe ile de anım var arşivlerimde saklıyorum. Isparta il kültür turizm müdürlüğüne verdim. Okul müdürü beni odasına götürüp ikramda bulunurken bir bayan öğretmen geldi. Bende kızım Dilara'nın hocası sandım. Müdür beni ona tanıttı ve birlikte çıktık. Meğer o öğretmende edebiyat dersi konusu işliyormuş müdür beni oraya yönlendirdi.
Öğrenciler mantık sorularıma bilmecelerine şiirlerime hayran kalıyorlardı. Kendimi edebiyat süpermarket olarak yıllar önce ilan etmiştim. Çünkü yenilik peşindeydim. Şiirle masal yazdığım gibi şiirli dörtlük bilmeceler üretiyordum.
Örnek: Hiç kimse onu kuşanmaz, Ölüm olmadan boşanmaz, Her canlıya ihtiyaçtır, O bulunmadan yaşanmaz. Cevap (Hava) Onun işleyeni çoktur, Ondan tatlı bir şey yoktur, Ücretsiz tedavi eder, Hem şifadır, hemde doktor.
Cevap (Bal) . Mantık soru örnek: Soba borusunda ne bulunur? . Cevap delik.
Elliden fazla yazdığım çocuk masalı, yüz bölüm yazdığım dizi, her türde roman, bilim kurgu, dramatik, aşk komedi, hikayeler, fıkralar, skeçler, şarkı, türkü, aranjman, arabesk sözleri, serbest dahil her ölçüde şiirler, binlerce adet manalı sözler vs. Son yıllarda müsvedde tutmadan direk İnternet siteye
, antolojilere yazıyorum, gruplarda da paylaşıyorum. Beni eleştirenlere, yorum yapanlara,okuyana minnettarım. İnternet edebiyat siteleri benim okulum oldu.
Toplum içinde protokolde yer alarak sahneye çıkıp duyguları ifade ettikçe, dünyanın bir çok yerinden eserlerim okundukça, yurt içi yurt dışı davetler alıp, Türk dünyası şairler, yazarlar, sanatçılarla birlikte programlar yaptıkça artık hayallerimin azmimle gerçeğe dönüştüğünü hissediyorum. Son yıllarda barış süreci sürerken akil insanların da arasına dahil edilip şiirlerle mesaj verdim.
Sayın artist Kadir İnanır beyle helalleşilip gönlünü alınca çok şaşırmıştı. Nedenini sordu. Bende geçmiş yıllarda video film, ve kaset pazarlı yordum, gerçi telif hakkı ödeyip bandrol alıyordum ama yine de hakkınız geçmesin dedim. Arkadaşlarına kendimi tanıtırken aldığım cevap şu oldu. Zeki bey bizler seni topluma hizmetlerinden dolayı tanıyoruz, on yönden aramızdasın.
Zorlu dramatik yaşamım çok şükür geride kaldı. Çok şükür köşe yazarı da olunca sarı basın kartı sahibiydim. Hedeflerimin içinde gönül dostlarımın eserlerini sergilemek, misafirleri ağırlamak için sanat evi yapmak vardı çok şükür yerini satın alıp hazırlıyorum, açılış yapacağım. Ayrıca Bey köyde türbe yaptırmak için gerekli hazırlıklarımı tamamlıyorum. Allah'ın izniyle onuda gerçekleştiriyorum. 44. sanat yılımı kutlama amacıyla şiir şöleni yapacağım.
Isparta şiirleri antolojisinin devamı için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Sanat evim halka açık olacak. Öğrencileri de bekleyeceğim. Bu sanat evinde maksat gönül dostlarımın bana hediye ettiği kitapları arşivimde sergilemek, almış olduğum ödülleri, eserlerimi sergilemek. Yurt içi yurt dışın dan gelecek misafirleri ağırlamak, şiir ve müzik programlarını yapmaktır. Siz gönül dostlarıma, vatanıma, milletime yaşadıkça hizmetimi sürdüreceğim.
Not: SİZCE ÖRNEK İNSAN OLABİLDİM Mİ?
Saygıdeğer gönül dostlarım. Hayat hikayemin özetini Hayallerden gerçeğe azmimin zaferinde anlatmaya çalıştım. Tamamını okuyup değerlendirenlere bu notumda ki soruya cevap almak istiyorum. Çünkü hikayemi başından sona doğru anlatırken tamamen gerçekleri dile getirdim. Bazı yorumcular uydurma veya hayal ürünü gibi düşünebilirler. Yazdıklarımın tamamı gerçek olduğu gibi yazılı, fotoğraf, belgeler, video, kamera, teyp kasetlerle de kanıtlayabilirim.
Çocukluk hayatımda anneme karşı yapılan haksızlıklar karşısında evladı olarak elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. Babamın annemi hiçe sayması beni üzdüğü gibi kararlılığa da sürüklüyordu. Ben okumak istediğim halde beni okutmayıp ona buna göndermesi yanlıştı. Ben evlenirsem eğer eşime ve çocuklarıma sahip çıkacağım, eşime bir tokat dahi vurmam dedim.
Yaklaşık kırk yıllık beraberliğimiz var verdiğim sözün hala arkasındayım.
Çocukluğumda bile hep barışçı oldum, kavga edenleri yatıştırıyordum. Okuyamadım, okutulmadım diyerek isyan ederek cahilliğe sürüklenmedim. Hayatta okumak isteyenlere o kadar çok bilgi hazinesi kitaplar var ki! .. Her biri sizin kültür hazinenizi artırdığı gibi bambaşka dünyalara da sürükleyebilir.
Ben hayat mektebini tüm zorluklara rağmen başarıyla bitirmeye çalıştım.
Hayat hikayemde özetlediğim örnek davranışları her insanoğlu yaparsa, öğle sanıyorum ki hiç biri çaresizlik içinde kıvranmaz, ekmeğini taştan çıkarır helal kazançlarla da hanesini mutlu eder. Memlekette huzur bozucuların çok artması inancının zayıf olduğundan cahilliğin den, tembelliğinden kaynaklanır.
Hayatta hiç bir hayırlı işten korkmamak gerek. Şeytana, nefse de uymamalı.
Özellikle benimsediğim sanat hayatımın karalanmasına göz yummaya razı olmadım. Derneğimizde ki dernek bültenine destek ararken bir esnafımıza reklamını yayınlayalım teklifinde bulununca aldığım cevap karşısında inanın çok şaşırdım. Şairlerin, yazarların bülteninin bana ne faydası olacak diyor. Bende eğer şair ve yazarlar olmasaydı sen cahil kalır esnaflık yapamazdın dedim. Gönül dostlarımı hiçe sayanlar da bir gün hiç olacağını unutmasınlar.
Yetenekli, başarılı insanların her biri geride unutulmaz eserler bırakmaktadır.
Saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü benimseyen her insan yaşadıkça aynı hürmetleri görür. Zalimlik yapanlarda karşılığını hain insanlardan er geç görür. Hiç bir kimsenin yaptığı kötülük yanına kar kalmaz. Yapılan her iyiliğin mükafatı da Allah katında başkadır. Yaşadıkça hep örnek insan olabilmeyi hedefliyorum.
İmkanlarım çerçevesinde vatanım ve milletim için elimden geleni yapmaya çalıştım. Kadın sevmek için alınır, dövmek için değil düşüncesiyle, hareketle hep gönlünü, rızasını almaya çalıştım kırk yıl boyuca bir tokat dahi vurmadım.
Köşe yazılarımda da sosyal konulara ağırlık vererek bilgilendirmeye çalıştım.
Kadınına özel ve güzel günlerinde hediye ile yaklaşırsan değerini yüceltirsin.
Kim diyor ki şeytan diye, Şeytan alır mı hediye, Karalıyorlar ne diye? , Kadın tatlılar tatlısı. Bade akıyor dilinden, Her iş geliyor elinden, Baş tacıdır evvelinden, Kadın tatlılar tatlısı. Diken biziz güldür onlar, Evlenenler bunu anlar, Eşit hak tanır kanunlar, Kadın tatlılar tatlısı. Tatlıyı da onlar açar, İçine lezzeti saçar, İlgisiz sen elbet kaçar, Kadın tatlılar tatlısı. Saygılar, selamlar.
Paylaştığım şiire benzer binlerce adet, on binlerce kıta şiirlerimin olduğunu
tekrar hatırlatma gereği duyuyorum. İnsanları başarısız görüp karalamanın da yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü çalışkan insanlara fırsat verip yardımcı olursan mutlaka zamanını değerlendirir. Cahilce aklımla her konuda bilgiler vermeyi hedeflerken elbette Yaradana, yaşatana, bu dünyayı doldurup boşaltana, kainatı kuş atana güveniyorum. Onun izni olmadan kalbin çalışmaz, nefes alamazsın, bir adım dahi atamazsın.
Eğer ben derneklere yaptığım harcamaları şahsım için yapmış olsaydım basıma hazırladığım kitapların çoğu basılır halkıma ulaşmış olurdu. Benim amacım birlik beraberliği sağlamaktan yanadır. Türk dünyası kültürüne destek sağlamak için eğitici, kültürel derneklere, birliklere daha çok ihtiyaç vardır. Bir insan benimsediği, işlerde başarı şansını yakalamaya çalışır.
Allah'ın verdiği canı hiçe sayanlar sağlığının içinde varlığını da kaybederler. Sanatımın gereği geçmişte kötü alışkanlıklarından vazgeç dediğim halde dinlemeyenlerin halleri nice oldu. Kiminin eti çoktan toprakta çürüdü gitti, Kiminin boğazı delindi, Kiminin enerjici tükendi, kimi,felç, kimi kanserdir. Konferanslar vererek başlatmış olduğum: Sigarayı bırak, Okumaya bak kampanyasına dünya var oldukça uyulması en büyük dileğimdir.
Zeki Çelik sanat evimde gönül dostlarımın ve benim eserlerim okuyan hayranlarla buluştukça, dualarını aldıkça eminim ruhumda rahatlayacaktır. Sanat hayatım boyunca aldığım ödüller burada sergilenecek, Basında çıkan benimle ilgili haber arşivleri, köşe yazılarımda, kitaplarımda, katıldığım tüm antolojiler de raflarımda dolaplarımda mevcut olacak, merak eden ulaşabilir.
Hayallerimden gerçeğe azmimin zaferi hikaye özetim de bahsettiğim gibi ömrüm oldukça,sağlık oldukça daha nice hayırlı işlere vesile olmaya devam edeceğim. Çocuklarımında, torunlarımın da başarılı olmalarını istiyorum. Sözümü örnek ya şiirimle bağlayarak her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum. Ömrüm nihayet bulursa dualarınızda beni de unutmayınız.
Çocukluk hayatım çileli geçti, Şairlik, yazarlık ufkumu açtı, Beynim odaklandı, bilgiler saçtı, Sizce örnek insan olabildim mi? . Göller bölgesinde derneği kurdum, Taahhüt ettikçe sözümde durdum, Gönül dostlarıma hal hatır sordum, Sizce örnek insan olabildim mi? Sigara, içkiyi karalıyorum,
Zalimle dostluğu aralıyorum, Zararlı maddeyi sıralıyorum, Sizce örnek insan olabildim mi? İlahi nurları doldurdum kalbe, Camim ibadette, sırada türbe,
Meyveler ürettim yemeye gel be, Sizce örnek insan olabildim mi? Hiç kimse duymadı ağzımdan küfür, İnancı yaşadım, olmadım kafir, Zeki de dünyada kaldı misafir, Sizce örnek insan olabildim mi?
Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi,
Göller bölgesi yazarlar ve şairler derneği kurucu başkanı,
Yıldız tepe cami yaptırma ver yaşatma derneği kurucu başkanı,
Isparta Kent Konseyi festival grubu başkan yardımcısı.
Mail adreslerim: [email protected] [email protected]
BAZEN YORUM YAPMAKTA ZORLANIYORUZ....
Merhaba gönül dostlarım. Saygılar, selamlar ileterek konumun içeriğini paylaşıyorum. Hayat serüveninde türlü zorluklarla karşılaştığımız malumdur. Çektiğimiz çile cefa yetmezmiş gibi birde sizin samimi olduğunuz insanlar başkalarını çekiştirmekten, gıybet yapmaktan geri kalmıyor, sizi duygularına ortak etmeye çalıştığı gibi artılı eksili yorum yapmaya da zorlamaktadır.
Eleştiriye tabi tutulan kişilerde tanıdığınız, dostunuz, arkadaşınız olunca da karşınızdakini de incitmeden ne tür cevap vereceğiniz konusunu mecburen süzgeçten geçirmek zorunda kalıyorsunuz. Yaşam sürecinde herkesin hedefi bellidir. Buna ilaveten siyesi görüşler de yer alıyor. Geçmişte yıllarca sağ sol kavgaları yaşandığı için ben siyasete biraz mesafeli durmaktayım. Kader büfesi diye tabela yazdırıp mahalli gazetede reklamını yaptığım büfem vardı.
Seksenli yıllarda küçük ticarete atıldığım büfede kuru yemiş, gazete, sigara vardı. Sağlığa zararlı olduğu için tekel bayiliğini bıraktım. Bu ara da tek tük içtiğim sigarayı da bıraktım. Kaset satışı yapayım dedim onuda soyup beni sıfıra düşürdüler. Gazete satışında zorluklar çekiyordum. Çünkü farklı görüşten insanlar okumak istediği gazeteyi bulundurmam için zorluyordu.
Sanatım gereği büfem üzerinde ışıklı tabelada şair Zeki Çelik yazıyordu. Sağ sol yaşandığı dönemin içinde olduğum gibi farklı grupların arasında da kalıyordum. Merkezde yaşadığım için yaşanan olaylardan üzüntü duyuyordum
. Bazı gençler şiirlerimi inceleyerek bizim için yaz diyorlardı. Siyasi görüşüm olmadığını, sanat adamı olduğumu ifade etsem de inandırmakta zorlanırdım.
Mecburen gazete satışına da son verdim. Hangi partidensin diye soranlar oluyordu. Cevaben: Ne sağcıyım, Ne solcuyum, Doğru yolun yolcusuyum. Diyordum. Yıllar sonra Doğru yol partisi kuruldu onuda diyemez oldum. Sözü sözün özü şiirlerimle toparlayıp bağlamak istiyorum. Allah her zaman her yerde vatanım ve milletim için hayırlısını nasip etsin. Hoşça ve dostça kalınız.
***** ZORLUK VAR *****
Sana tuzak kurar sevdiğin insan,
Küfre dönüşüyor bozulur lisan,
Hakkını arıyor kanun ve yasan,
Bazen yorum için zorlanıyoruz.
Ticaret yaparken aldatıyorlar,
Bayat yiyeceği abartıyorlar,
Garantide sorun yaratıyorlar,
Bazen yorum için zorlanıyoruz.
Siyaset yapanın hedefi belli,
Bülbül gibi öter çok tatlı dilli,
Seçim aracının her yanı güllü,
Bazen yorum için zorlanıyoruz.
Takım meraklısı formayı giyer,
Golünü atmadan kişiyi över,
Saldırıya uğrar seyirci döver,
Bazen yorum için zorlanıyoruz.
Sanat camiası çok az karışık,
Dedikodu yapar çene alışık,
Zeki tarikatla oldu barışık,
Bazen yorum için zorlanıyoruz.
***** NE YAPSIN? *****
Sermaye yönünden değer kazanır,
Ülke fakirleşir ilgi azalır,
Ekonomi zayıf, zamlar hız alır,
Değeri düşerse pullar ne yapsın? .
Dalında sunduğu koku bir başka,
Sunulan her demet sürükler aşka,
Söz, nişan, düğünü yapılsa keşke,
Yaprağı solarsa güller ne yapsın? .
Her canlı yaşarken bir şey yiyecek,
Bizi Yaradana şükür diyecek,
Sanatı var ise toplum görecek,
Hüneri yok ise eller ne yapsın? .
Herkes kavuşsa da özgürlük,hüre,
İnsanın ömürde bellidir süre,
Varlıkta yok olur göz göre göre,
Akımı bittiyse piller ne yapsın? .
Diyalog yok ise dostluk kurulmaz,
Sorunlar çoğalır çözüm bulunmaz,
Sağırın yanına fazla varılmaz,
Zeki duymayınca diller ne yapsın? .
*****... YORUM *****
Allah'ım güç vermiş çalışmalıyız,
Vatana hizmette yarışmalıyız,
Helal gıdalarla gelişmeliyiz,
Faizi, haramı yiyemiyorum.
Bilinmez kişinin yazı kaderi,
Herkesin kendince vardır kederi,
Ayarlamak zordur gelir, gideri,
Sıkıntım olsa da diyemiyorum.
Haberler acıdır savaş sürüyor,
Yaralı ölüyor, bakan görüyor,
Yüreğe, vicdana azap veriyor,
Canlıya, insana kıyamıyorum.
Allah rızasını almak niyetim,
Resulün izinde sürer gayretim,
Kuranın içinde amel servetim,
Şeytana, nefsime uyamıyorum.
Her adamda vardır bir kaç hediye,
Bu yaşta olur mu sorma ne diye,
Notunu sunarsın Zeki kal diye,
İşitme kaybım var duyamıyorum.
Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.
***** ZEKİ ÇELİK (Akrostiş)
Zeki akıllıdır, çalışkan demek,
Eli kalem tutar, çekiyor emek,
Kalbinden geçeni ister söylemek,
İyilik doludur dünyası onun.
Çelik dayanıklı,sağlam sayılır,
Enerjisi artar dışa yayılır,
Lüks hayat yaşayan çabuk duyulur,
İnsanlığa ibret işlenen konun.
Kültüre,sanata ilgisi fazla,
Şairlik yolunda gidiyor hızla,
Araştırıp oku görsel de izle,
İçinde sevgi ve aşk dolu bunun.
Rüyasında bile eser yazıyor,
Vicdana geldikçe ilham sızıyor,
Edirne den, Karsa yurdu geziyor,
Yüce Yaradana varmaktır sonun.
Allah'tan Ganiye şükrü de boldur,
Zekice beynini fikriyle doldur,
Arkadaşı seven hayırlı kuldur.
Ruhuna haz verir yaşanan anın.
***** ZEKİCE *****
Türk dünyası şair, yazarlar gelsin,
Sanatçı, müzisyen, ressamlar sevsin,
Hünerli elleri halkımız bilsin,
Zekice kültür ve sanat evim var.
Yiyecek, içecek bulunacaktır,
Beş vakit namaz da kılınacaktır,
Arzu eden üç gün barınacaktır,
Zekice kültür ve sanat evim var.
Özel kütüphane salonu geniş,
Sanat camiası burada, tanış,
Sahneye çıkarak yürekten konuş,
Zekice kültür ve sanat evim var.
Yazılan kitaplar okunmak ister,
Binlerce arşivim bakılmak ister,
Hafıza kaydına takılmak ister,
Zekice kültür ve sanat evim var.
Isparta Işık kent mahallesinde,
Melek ev karşısı, Olgun evinde,
Gönül dostlarında sevgi derinde,
Zekice kültür ve sanat evim var.
Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.
OĞLUMA VASİYET
Yetimin, öksüzün hakkını yeme,
Haline çok şükret, acizim deme,
Fitreyi, zekatı elinde koma,
Devletten vergini kaçırma oğlum! .
Yanlış yapanları peşinen uyar,
Kanun var, nizam var Rabbım da duyar,
Hesaba, kitaba yapılmaz ayar,
Zimmetine haram geçirme oğlum! .
Daima ilk başta düşün sağlığı,
Tütünle artıyor nefes darlığı,
Rahatsız edip de bozma dirliği,
Paranı havaya uçurma oğlum! .
Başı boş bırakma ardını ara,
İhtiyacı sağla düşürme dara,
Bağımlı olmasın tiner,esrara,
Torunuma alkol içitme oğlum! .
Aklını, fikrini Zekice kullan,
Hatır, gönül yıkma daima ballan,
İbadeti yap da Cennet'e yollan,
Yuvana sahip ol göçürme oğlum! .
Bazen gülüşülür,bazen ağlanır,
Tartışma olsa da dille yağlanır,
Çekemeyen olur kısmet bağlanır,
Sırrını dışarı açılma oğlum! .
Faize aldanıp risklere girme,
Güvensiz kişiye paranı verme,
İdareli kullan ortamı germe,
Malını toparla saçılma oğlum! .
Tedbirini al da öyle çık yola
Emniyet kemeri göğsüne dola,
Dönerken sinyal ver sağa ve sola,
Hızını artırıp biçilme oğlum! .
Dünya ahirette bellidir suçlu,
Ceza,söz eritir olsan da güçlü,
Annende, baban da ne kadar içli,
Kelepçe taktırıp seçilme oğlum! .
Zeki'sin, Arif'e tarif gerekmez,
Senin ceremeyi başkası çekmez,
Hakkıyla çalışan boynunu bükmez,
Toplumun içinde küçülme oğlum! .
***** Ş İ İ R *****
İçinden geleni güfteye döker,
Harfleri dağıtır notaya çeker,
Mızrabı vurdukça dilinden akar,
Aşığın akordu, sazıdır ŞİİR.
Kimi serbest türde, kiminde kıta,
Kafiye tuttukça düzelir hata,
Duygulu haliyle bağlar hayata,
Heceli, manalı, yazıdır ŞİİR.
Edebiyat, Kültür bunda aranır,
Ruhuna haz verir pürüz taranır,
Verimli olanlar mertçe direnir,
Türkçe'nin uyumlu, gözüdür ŞİİR.
Mısraya dizilir uzun metinler,
Anılar dillenir dolar sütunlar,
Ahengi artırır fonlar, ritmler,
Kurulan cümlenin, özüdür ŞİİR.
Sevip, sevilince taşar hislerin,
Kulağa hoş gelir müzik, seslerin,
İlham kaynağıdır tüm bestelerin,
Zeki'nin sanatı sözüdür ŞİİR.
Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.
Zeki Çelik 2Kayıt Tarihi : 12.11.2013 12:40:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
***** ZEKİ ÇELİK (Akrostiş) Zeki akıllıdır, çalışkan demek, Eli kalem tutar, çekiyor emek, Kalbinden geçeni ister söylemek, İyilik doludur dünyası onun. Çelik dayanıklı,sağlam sayılır, Enerjisi artar dışa yayılır, Lüks hayat yaşayan çabuk duyulur, İnsanlığa ibret işlenen konun. Kültüre,sanata ilgisi fazla, Şairlik yolunda gidiyor hızla, Araştırıp oku görsel de izle, İçinde sevgi ve aşk dolu bunun. Rüyasında bile eser yazıyor, Vicdana geldikçe ilham sızıyor, Edirne den, Karsa yurdu geziyor, Yüce Yaradana varmaktır sonun. Allah'tan Ganiye şükrü de boldur, Zekice beynini fikriyle doldur, Arkadaşı seven hayırlı kuldur. Ruhuna haz verir yaşanan anın. ***** ZEKİCE ***** Türk dünyası şair, yazarlar gelsin, Sanatçı, müzisyen, ressamlar sevsin, Hünerli elleri halkımız bilsin, Zekice kültür ve sanat evim var. Yiyecek, içecek bulunacaktır, Beş vakit namaz da kılınacaktır, Arzu eden üç gün barınacaktır, Zekice kültür ve sanat evim var. Özel kütüphane salonu geniş, Sanat camiası burada, tanış, Sahneye çıkarak yürekten konuş, Zekice kültür ve sanat evim var. Yazılan kitaplar okunmak ister, Binlerce arşivim bakılmak ister, Hafıza kaydına takılmak ister, Zekice kültür ve sanat evim var. Isparta Işık kent mahallesinde, Melek ev karşısı, Olgun evinde, Gönül dostlarında sevgi derinde, Zekice kültür ve sanat evim var. Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi. OĞLUMA VASİYET Yetimin, öksüzün hakkını yeme, Haline çok şükret, acizim deme, Fitreyi, zekatı elinde koma, Devletten vergini kaçırma oğlum! . Yanlış yapanları peşinen uyar, Kanun var, nizam var Rabbım da duyar, Hesaba, kitaba yapılmaz ayar, Zimmetine haram geçirme oğlum! . Daima ilk başta düşün sağlığı, Tütünle artıyor nefes darlığı, Rahatsız edip de bozma dirliği, Paranı havaya uçurma oğlum! . Başı boş bırakma ardını ara, İhtiyacı sağla düşürme dara, Bağımlı olmasın tiner,esrara, Torunuma alkol içitme oğlum! . Aklını, fikrini Zekice kullan, Hatır, gönül yıkma daima ballan, İbadeti yap da Cennet'e yollan, Yuvana sahip ol göçürme oğlum! . Bazen gülüşülür,bazen ağlanır, Tartışma olsa da dille yağlanır, Çekemeyen olur kısmet bağlanır, Sırrını dışarı açılma oğlum! . Faize aldanıp risklere girme, Güvensiz kişiye paranı verme, İdareli kullan ortamı germe, Malını toparla saçılma oğlum! . Tedbirini al da öyle çık yola Emniyet kemeri göğsüne dola, Dönerken sinyal ver sağa ve sola, Hızını artırıp biçilme oğlum! . Dünya ahirette bellidir suçlu, Ceza,söz eritir olsan da güçlü, Annende, baban da ne kadar içli, Kelepçe taktırıp seçilme oğlum! . Zeki'sin, Arif'e tarif gerekmez, Senin ceremeyi başkası çekmez, Hakkıyla çalışan boynunu bükmez, Toplumun içinde küçülme oğlum! . ***** Ş İ İ R ***** İçinden geleni güfteye döker, Harfleri dağıtır notaya çeker, Mızrabı vurdukça dilinden akar, Aşığın akordu, sazıdır ŞİİR. Kimi serbest türde, kiminde kıta, Kafiye tuttukça düzelir hata, Duygulu haliyle bağlar hayata, Heceli, manalı, yazıdır ŞİİR. Edebiyat, Kültür bunda aranır, Ruhuna haz verir pürüz taranır, Verimli olanlar mertçe direnir, Türkçe'nin uyumlu, gözüdür ŞİİR. Mısraya dizilir uzun metinler, Anılar dillenir dolar sütunlar, Ahengi artırır fonlar, ritmler, Kurulan cümlenin, özüdür ŞİİR. Sevip, sevilince taşar hislerin, Kulağa hoş gelir müzik, seslerin, İlham kaynağıdır tüm bestelerin, Zeki'nin sanatı sözüdür ŞİİR. Ispartalı Zeki Çelik TÜRKİYE İLESAM il temsilcisi.
![Zeki Çelik 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/11/12/hayallerden-gercege-hayat-hikayemin-ozeti-dir.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!