Gece alacakaranlık. Zamanın tamda durduğu bir yerde,bir şeyler arıyor gözlerim. Tam o anda el ele tutuşmuş,çocukluk düşlerim geçiyor gözümün önünden. Yüzlerinde,geleceğime tek miras olarak bıraktıkları masumiyetle. Tam elimi uzatacakken vazgeçiyorum. Çünkü artık ellerim kirli. Doluyor gözlerim. Ve dilimden dört kelime dökülüyor “Özledim kirlenmemiş düşler görmeyi”
Bir değişiklik var gecede. Adını koyamadığım. Öyle ki,sanki hayat bir satranç tahtası,gece vezir ve bende üzerinde bir piyon. Ne kadar sağa sola yalpalansam,ileri gitmeye çalışsam da,kendimi gecenin içinde bir yere koyamadım. Ve işte beklenen o hamle. Pes! Galibi yine sensin bu oyunun gece. Büyüksün!
Ve hiçbir tesir altında kalmadan,hür irademle,diğer piyonların “Ne yaptın sen? ” der gibi bakışlarına aldırmadan çıkmış bulunmaktayım bu oyundan. Çıkarken son bir defa göz ucuyla bakmayı ihmal etmedim yarım bıraktığım oyuna. O da ne! At koşturuyordu bizimkiler gecenin sahasında.
Bildiğiniz kaçmıştım işte gecenin koynundan. Lakin hala içimde bir ürperti ve tarifsiz bir sıkıntı sanki beni yiyip bitiriyordu. Ve ben Hansel ile Gretel kardeşler gibi,karanlığın üzerine basa basa yürürken,içimdeki sıkıntıyı parça parça serpiştiriyordum evin tüm odalarına. Yetmedi tabi bu. Evin kapısını açıp,dışarıya açıldım. Girdiğim her sokak,döndüğüm her köşe başı,hatta geçtiğim her evin kapısı bundan nasiplenmişti.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta