Umut çiçeklerim kurur, ruhum tene sığmaz olur
Boz bulanık bir nehir gibi köpürür bazen hislerim
O zaman gerçeği bırakıp birdenbire uzaklaşmak
Kimselerin bilmediği bir hayale sığınmak isterim
Irar bazen düşlerimden, tay yarması endamıyla
Beni var eden mayanın cana canan Türkiye’si
Sonra bir jeti bekleyen gepgeniş bir meydan gibi
Yol açar bana sanki, şanı tarifsiz bir hayal ülkesi
Değil sefası bu ülkenin derdi dermandır ruhuma
Ama bazen umut kapılarım öylesine kapanır ki,
Uçarım mevcut hâlden olması gereken yurduma
İşte öyle bir yurttur orası ve öyle bir memleket ki,
Dört taraf, yedi iklim pırıl pırıl uygarlık ve insanlık
Ateş gibi etkin beyinlerin delik deşik ettiği geceleri
Işıl ışıl parlayan cennet baharları kadar aydınlık!
Birbiriyle itişen de yok, sağa sola çekiştiren de...
Yapmış gibi görünen de yok görevini geçiştiren de
Duruş sağlam, bir çelik kadar kararlı ve müstakim
Ve adalet, dediğim dedik diyen tek kudretli hâkim
Ne aykırılık ne ayrıcalık, ne bul getir ne al götür...
Herkes hâlinden memnun, her şey birbiriyle nötr
Ne kaçanlar tavşandır o diyarda, ne tutanlar tazı!
Ne ahbap çavuş ilişkisi... Ne kurtla kuzu hikâyesi
Kılı kırk yaran bir terazinin, eşit kefeleri kadar razı
Ve birbirinden hoşnut tüm gönüllerin artı ve eksisi
İşte öyle güzel bir yurt orası, öyle sıra dışı bir ülke
Rehberi bilim, birlik, çaba, kültür, ciddiyet ve ilke;
Herkes yaptığından sorumlu ve kendisiyle meşgul
Ne üstün bir sultan vardır orada, ne suskun bir kul
Nefret, dikenli çalı kadar gönüllerden ırak ve ıssız
Toplum baskısı, can çekişen bir böcek kadar cılız!
Şiddet, çanağını aşamamış salyangoz kadar aciz
Vicdanlar dipdiri ve taze, ne tazyik var ne empoze
İsteyen istediği kadar rahat, sere serpe ve özgür...
Herkese, istemediği kadar özölçü, sınır ve sansür
Ormanları göklere değen tutkular kadar sık ve gür
Tertemiz ve masmavi, kol kola uzanmış nehirleri
Bir uçtan bir uca, dantel dantel işlenmiş şehirleri
Baharla çiçek kadar birbiriyle uyumlu ve yakındır
Ve her köşesi, bir park kadar müreffeh ve bayındır
Dağı taşı, devleti vatandaşı; hani gözleri, kaşları
Nasıl tamamlar birbirini, güldükçe mutlu bir başı
Aynen öyle; zengini malından, yoksulu hâlinden
Görmeyeni asasından, dertli olanı tasasından
Püryeşil bir çınar kadar mesuttur o şanlı diyarın
Çünkü gülmeleri gülmek, ağlamaları ağlamaktır
Ve kazandığı çalışanların, anne sütü kadar aktır
Ne vadileri sahipsizdir, ne başıboş çakallar ulur
Merak edip sual soranın her sorusu cevap bulur
Ne çoban ne post ne koyun ne sürü ne davar…
Orada vagon olmak değil, lokomotif olmak var
Ne yalancıktan gülmeler... Ne el etek öpmeler...
Ne süklüm püklüm eğilmek ne üflenen bir ilmek
Ne oh olsun demek ne timsah gözyaşı dökmek
Ne zorlama ne horlama, kendi akışında her şey
Yapaylıktan uzak, net, şeffaf, otantik ve doğal
Ne örtü var ne zaaf, köşeler yok, yüzeyler oval
Ne ezen var ne ezilen, ne kabaran ne büzülen
Belki bu bir ütopya, belki aslı çıkacak bir rüya
Kim bilir, belki düşleri emziren bir hayal ülkesi
Ama her şeye rağmen, bildiğim bir gerçek var
Bu ülke ve aziz millet, sonsuza kadar payidar…
Kayıt Tarihi : 20.1.2008 03:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!