Hayal Kurmak Yasak mı? Şiiri - Kadir Soy ...

Kadir Soytürk
261

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Hayal Kurmak Yasak mı?

İki elim ensemde, düşünüp duruyorum
Bilmem işe yarar mı? hayaller kuruyorum:

Hiç kimsenin haram yok, sofrada ki aşında
Mühendis fabrikada, doktor hasta başında....

Hiç kimse hiç kimseye zulmetmek nedir bilmez
Secde hariç vatandaş, kimselere eğilmez!

Herkesin mesleği var, yapar kendi işini
Şikayetin var ise, dişçi çeker dişini!

Mahkemelik işin var, korkma adliyeye koş
Orda vardır erbabı, seni döndürmezler boş

Fetva mı verilecek, onu alimlere sor
Biz değil, bu konuda ayet – hadis ne diyor?

Ne memur, ne de amir, kendi haddini aşmaz
Gerçek insan olana, haddi aşmak yaraşmaz!

Bizden hizmet bekliyor, bakın milyonlarla can
Sevenlerin omzunda, yükselecek bu vatan!

Görevini yapıyor, herkes yerli yerinde;
Bunlar gerçek olacak, elbet günün birinde!

Kadir Soytürk
Kayıt Tarihi : 8.4.2005 12:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fatma Nesibe
    Fatma Nesibe

    çok guzel bir şiir şair babam. Bir gun gerçek olur inşallah.

    Cevap Yaz
  • Kadir Soyturk
    Kadir Soyturk

    Ahmet Muhsin Meriç

    Necran Papazlarını tanır mısınız?

    Sizin de benim gibi bir 'Necran Papazları' listeniz var mı? Emînim vardır. Belki de birden fazla vardır? Şayet yoksa, bir an evvel böyle bir liste yapsanız hayrınıza olur kanaatindeyim. Biliyorum, kafanızı karıştırdım, ama sabırlı olun lütfen; yazıyı okuyun, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız? Hem de hiç vakit geçirmeden 'asrî Necran Papazları'ndan yakanızı kurtarmak için neler yapabileceğinizin hesabını yeniden yapma ihtiyacını hissedeceksiniz!..
    ¥
    Necran, Mekke ile Yemen arasında, Hicaz beldelerinin en güzeli ve en hoşudur. Peygamberimiz (asm), her kabile gibi Necranlıları da İslâm'a davet etmiş ve Necran Piskoposuna bir mektup göndermiş. Piskopos, durumu halkının ileri gelenleriyle görüşmüş ve neticede Necranlılar hicretin 10. yılında Medine'ye bir heyet göndermişler.
    Necran heyetinden olan Ebû Hârise ve kardeşi Kürz'ün başından seyahat esnasında şöyle bir hâdise geçmiş: Bineğinin ayakları birbirine dolaşan ve yüz üstü yere düşen Kürz, 'Yüzünün üzerine düşsün, helâk olsun!' diye Resûlullah'a (asm) bedduâ etmiş. Ebû Hârise: 'Sen düş! Sen helâk ol!' deyince Kürz: 'Ey kardeşim sen bunu bana niçin söyledin?' diye kızgınlıkla sormuş. Ebû Hârise: 'Vallahi o bizim bekleyip durduğumuz paygamberdir' demiş. Bu cevap üzerine iyice şaşıran Kürz, 'Peki, sen, bunu biliyorsun da Ona tâbi olmaktan seni alıkoyan nedir?' demiş. Ebû Hârise'nin cevabı şu olmuş: 'Eğer, dediğini yapacak olursam, şu kavim bize yaptığı hizmeti, itibarı, hürmeti bir daha yapmaz! Bizden yüz çevirir ve aksini yaparlar. Bizde gördüğün her şeyi elimizden çekip geri alırlar!'
    Medine'de bizzat Resûlullah ile görüşen ve Âl-i İmrân Sûresinin ilk 64 âyeti haklarında nâzil olan Necranlılar, burada da İslâm'ı reddetmişler, Peygamberimizin lânetleşme davetini başta kabûl etmişler ancak daha sonra peygamberlik sıfatlarını daha iyi anladıklarından buna da yanaşmamışlar. Neticede Resûlullah'ın takdir edeceği bir anlaşmayı imzalayarak Necran'a dönmeye râzı olmuşlar.
    ¥
    Necran Papazları'nın hâlinden pek çok dersler çıkarmak mümkün. Ancak birçoğu daha sonra Müslüman olan bu şahıslardan alınacak birinci ders; 'Gerçeği bildiği hâlde ona inanmamak' yahut 'hakikati ketmetmek/ saklamak' gibi sıfatların nasıl bir rûh hâliyle ortaya çıktığını anlamak olmalı kanaatindeyim. Meseleyi biraz daha açalım?
    Necran Papazları, Peygamberimizin Allah'ın Resûlü olduğunu biliyorlar mıydı?.. Evet!..
    Onun sıfatlarını, hem okudukları kitaplarında hem de Medine'de bizzat görüp itiraf etmemişler miydi?.. Evet!..
    Peki bunlara rağmen niçin îman etmemişlerdi?.. Cevabı Ebû Haris'ten alalım..
    'Eğer, îman edecek olursam, şu kavim bize yaptığı hizmeti, itibarı, hürmeti bir daha yapmaz! Bizden yüz çevirir ve aksini yaparlar. Bizde gördüğün her şeyi elimizden çekip geri alırlar!'
    İşte aradığımız 'sır' Ebû Hârise'nin bu cevabında. Şu güne geldik, bu cevap hiç eskimedi. Gerçeği bildikleri hâlde gizleyenlerin, hakikatin farkında oldukları hâlde yalanlayıp halkını aldatanların boyunlarında da bu cevabın asılı olduğundan hiç şüpheniz olmasın.
    Endişeler hep aynı idi: Görülen itibar, hürmet, hizmet kaybolacak! Koltuklar gidecek! Zaten hakedilmemiş, liyâkat kazanılmamış 'statü'ler elden çıkacak! Menfaat çeşmeleri kuruyacak! Bunun için elden geldiği kadar hakikat gizlenmeli, ketmedilmeliydi!..
    Her sahada, hem içimizde hem de yabancı ülkelerde modern Necran Papazları ile karşılaşmak hâlâ mümkün. Siyâsette, târih ilminde hatta manevî, dinî sahalarda bile!
    Meselâ yakın târihimiz bunlardan geçilmez! Gerçekleri bildikleri hâlde hâlâ gözümüze baka baka yalanlar uyduranları hiç mi görmedik?
    Hele siyaset erbâbı, bayılır bu işe!
    Ama asıl vicdanları acıtan dinî ve manevî sahalardaki şahısların hakikatleri gizlemesi, bildiği hâlde doğruları söylememesi değil mi? İnsanların ebedî hayatlarını üç kuruşluk îtibarlarına, koltuklarına, 'statü'lerine fedâ edenlerden bahsediyorum. Nefislerinin arzularını, menfaatlerini her şeyin üstünde tutarak dînine, davasına ihânet edenleri kastediyorum!
    Bunların ortak özellikleri şudur: Kitaplarda açıkça yazsa, belgeler açıkça aksini söylese bile gerçekleri gizlemek, çarpıtmak ve hatta yalanlamak! Ölçüleri, usulleri boca etmek!..
    Bunları tanımanın en iyi yolu da şudur: Mihenge vurmak! Vitrinler bunlarla dolu, alın herhangi birini vurun mihenge! Kalp, akıl, his, muhabbet mihengine değil; kitap, eser, delil, bürhan, vesika mihengine! Bakın nasıl çıkacak ortaya bakırlar, altınlar!..
    Altın çıktı ise mesele yok. Ama bakır çıktı ise 'modern Necran Papazları' listenize ilâve edip Allah'a havâle edin! Onlardan olmamak ve onlara uymamak duâsını da ihmâl etmeden?
    Ahmet Muhsin Meriç
    [email protected]
    (08.O4.2005)

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Kadir Soytürk