Hayal Dünyası Şiiri - Yılmaz Kurt

Yılmaz Kurt
14

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Hayal Dünyası

İnsan bu beynin kıvrımlarında binlerce sır
Nehirlere kilit vurur, arslanlara zincir
Ay bile yakın oldu Mars'a şimdi hazırlık
Ne büyüksün insanoğlu, ne büyüksün insanlık

Akıl bu yol gösterir hem iyiliğe, hem kötülüğe
Akıl bir araç sadece yanında vicdan gerek
Mafyanın avukatlarına sadece akıl

Ben kimseyi yargılayamam,
Yargılayacağım insanlardan belki daha suçluyum
Belki daha günahkar..
Bu yüzden seni de yargılayamam
Hayatının bütün evrelerini bilmiyorum
Seni ümitsizliğe iten sebepleri de
Kitaplar arasında kurutulmuş bir karanfil gibi sevgin
Zaman zaman bakar geçerim..

Ben bir hayal dünyası kurdum kendime
Kendi oyuncaklarım, kendi arkadaşlarım
Çoğu zaman oyunun ismini de ben koydum
Oynanacak yeri de ben seçtim...
Ah ben, ben, içimdek, o ben
Beni ben yapan ben, beni bencil yapan ben

Kimi zaman parklarda yattım,
kimi zaman şarap masalarında sızıp kaldım
İçmekte haklıydım...
Gençtim, ailem beni anlamıyordu...
Sonra sevdim..
Önce o lise aşkımı, sonra ülkümü
Yeni bir dünya kurdum, yeni oyuncaklar, yeni arkadaşlar..
Güneş de güneşliğini bilmeliydi, işte o kadar...
Sonra hayat.. Hayatın katı gerçekleri...
Ekmek gibi, su gibi, açlık gibi
İş, eş, aş...
Savaş ha savaş
Dön ha dön...
Birgün ne için savaştığını,
Ne için döndüğünü unutuncaya kadar...
Sonra o uğrunda savaştığın değerler
Namus, şeref, haysiyet, ahlak, insanlık
Su içinde yuvarlanan taşlar misali
Küçüldükçe küçüldüler..
Artık daha dar bir çevre, belli insanlar
Kırılan her kadehle birşeyler kırılıp gittiler...

Yaş otuzbeşi çoktan geçti
İkinci yarının ortalarında, belki oyunun sonundayız
Perde ne zaman iner tam bilinmez
Ama perde inmeden henüz
Yapacağım işler, ödeyeceğim borçlarım var
Ve de büyütüp gölgesinde dinleneceğim iki fidan..
Bir de sen varsın kader arkadaşım, yoldaşım..
İyi günde, kötü günde sırdaşım...

Bu yalancı dünya derdim hep
Güya metelik vermezdim
Oysa ne kadar da bağlanmışım onun yalancı güzelliğine
Şimdi hep bitmesin, aman bitmesin derim..
Bu koca elli yılı gerçekten ben mi yaşadım
Hayret ederim..

İşte bu benim elli yıllık hayatımdan bir kesit
Daha nice günahlarım var söylemedim
Ama herşeyi gören Allah hepsine şahit
İşte bu yüzden ben o sabırlı Tanrıma müteşekkirim
Dünyayı başıma yıkmadığı için..

Bu benim hayatım be kardeşim
Sen farzet ki senin hayatın
Bu günahlar, bu yorulmuşluk, bu kolaycılık senin
Sığındığımız sanal dünyalar da birgün çökecek
Sanal sevgililer bir bir gidecek
Ağarmış saçlarımız ve kaçan fırsatlarla kalıvereceğiz ortada
Bir de bize kızan, bizi kınayan dostlarımız
Bir de bu şiirler kalacak kanıt olarak..

Hayat senin be kardeşim
Nasıl istersen öyle yaşa
Ama başkalarının ama sevdiklerinin hayatını karartmadan
Ama insanca...

Yılmaz Kurt
Kayıt Tarihi : 11.8.2005 12:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ahmet Turan Altunsu
    Ahmet Turan Altunsu

    okudum!
    bütün bir geçmişimle birlikte
    yeniden yaşadım bütün yaşamışlıklarımı...
    şu yaşıma gelinceye dek
    çektiklerime hiç üzülmedim!
    çektiklerine üzüldüm bir kadının
    ve evlerinin önündeki pisliğe aldırmaksızın
    adama yüklenen ağır yükün ağırlığına aldırmaksızın
    pişkin, pişkin sırıtan
    ablak suratlı büyüklerin
    pişkinliklerine üzüldüm!
    doğru!
    sıkıntılarını sadece sanal bir kahramana:
    Hasan' a...
    yani 'sanal karındaşına',
    tek dostuna anlatmıştı adam!..
    yanında olması gerekenler,
    türlü bahaneler de uydurmayı becermişlerdi doğrusu...
    yok sarhoşmuş, her gece içermiş,
    yok işten atılacakmış, ne naneler yermiş...
    kadın dahi alet olurken bu safsatalara
    adam hep yalnız kalmış
    bir tanrı, bir hasan ve bir adam!
    ama adam gibi adam; yine de dayanmış!
    ne demişti adam:

    “ah be hasan!
    çaldılar ağzımıza bir parmak bal;
    sanırsın bağ bağışlamışlar!
    oysa, ortada “ne rütbe var ne de mal! ..”
    bu adam mı çok aptal? ..

    “cep delik cepken delik”
    üstelik,
    cem etmişler de varını yoğunu,
    alt alta toplamışlar;
    çıka, çıka bir “adam” çıkmış…
    iki çocuk, bir de kadın;
    bir başına yaşamı sırtlamış…
    yani “adam” hamal! ..
    buyruklarına amade efradın(!)

    yani hasan;
    doğuşumuz bir ilmî hal,
    yaşamımız baştan sona ihmâl!

    büyük hâkîm çoktan kırmış kalemini,
    -uygulanacaktır hüküm behemehal! -

    budur işte çetelemiz hasan,
    budur ahvâl!
    hoşça kal! ..”

    peki ne yapmış adam?
    tanrı’ dan kesmiş umudu, hasan’ a avuç açmış…
    neresi yanlış bunun?
    adam bir şey daha demiş:

    “Ben kaybolmuştum, sen yoktun...
    Sonra, henüz ne olduğunu anlayamadan çıkıverdin karşıma! ? .
    İşte ne olduysa o anda ve o andan sonra oldu...
    Beni sen buldun! ..
    Ve o andan sonra
    Hayatımdaki bir çok değişikliğin altında senin imzan oldu...

    Unuttuğum tebessümü hatırlattın önce...
    Yine, yıllar önce unuttuğum dost ve arkadaş meclislerini hatırlattın...
    Oturup iki lâf etmeyi zül sayarken,
    sohbetin vazgeçilemeyecek bir ihtiyaç olduğunu hatırlattın...
    Lâtife yapmayı hatırlattın...
    Sevinç ve korku uzun zamandır benim için hiçbir anlam taşımıyordu;
    sevinç ve korkuyu hatırlattın...
    Telefondaki ‘’alo’’ sözcüğünün,
    oralarda bir yerlerde birilerinin olduğunu ifade ettiğini hatırlattın...
    Ot gibi yaşayıp giderken –yaşamaksa bu eğer-,
    insan olduğumu, düşünme yeteneğimin olduğunu,
    kandan ve çamurdan olduğumu hatırlattın...
    Ama en önemlisi, hepsinden önemlisi;
    o en önceki Ben’ i,
    bir zamanlar sevgiyle-aşkla-özlemle donanmış bir yüreğe sahip olduğumu,
    sevgisiz-aşksız-özlemsiz yapamayacağımı,
    sevgiyle-aşkla-özlemle bağlanacak birilerini bulabileceğimi hatırlattın...
    Kısacası, sen bana gerçek kimliğimi, Ben’ i hatırlattın...
    Şimdi bırakıp gideceksin görevini tamamlamanın derin huzuru(!) içerisinde, öyle mi? ! .
    Sana yaşadığım işkenceyi anlatmıştım oysa!
    Hiçbir canlı -en akıllısından en delisine, en güzelinden en çirkinine kadar-, aşağılanamaz!
    Çünkü vicdan denilen Tanrı gölgesi, buna müsaade etmez!
    Vicdan, bunu bir kez yapmaya kalktı; bahçedeki en güzel çiçekler isyan ettiler bu karara!
    Bahçıvan o çiçekleri eski haline getirinceye kadar neler çekmişti biliyorsun!
    Ve her gün aynı korkuyla yaşayan ben;
    elbette her dakika, her saat, her günümü bu korkuyla geçirmeye devam ediyorum...
    Ve bu korkunun mantığını da sayende bulmadım mı?
    Ve bunca çilenin içerisinde, kendim için yarattığım cenneti bana çok mu görüyorsun? ..
    Olsun!
    Bunu, üzerimdeki hakkına sayıyor ve sana hiç kızmıyorum...
    Sadece içimin,
    kalbimin ağrısına nasıl tahammül edebilirimin hesabını yapmak düşündürüyor beni!
    Keşke hatırlattıklarının yanında bunu da öğretebilseydin bana!”


    kim yürümüş de gelmiş arkasından
    ve kim yardım etmiş?
    etmesi gerekenler ne cehenneme gitmiş?

    uzatmak çok anlamsız…
    faizleri de ödenmiş bir yaşamın
    daha fazla kaçmamalı tadı..
    sevginin ve saygının son bulduğu
    /belki öldüğü
    hangi ortak yaşama “yaşamak bu” denebilir?
    bunu anlamak için
    /hodri meydan!
    neden delikmiş cepken?
    hesap istenebilir!..

    Saygılarımla Hoca’ m…..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Yılmaz Kurt