yelda'ya
giderken bıraktığın bütün herşey duruyordu oysa.gökyüzü aynı...değişen sadece yaşantımızdı...şimdi çok uzak bir şehrin iki yabancısıydık...ne sen biliyordun benim şehirimi ne de ben senin şehirlerini...benim şehirlerim dargındı hayata,seninkiler gibi ihtişamlı değildi gök kubbeleri...sen benim şehrimdeyken sevdim seni...bıraktığın gül dalı hala yeditepededir.giderken bir şeyi unutmuşsun sanırım...elime verdiğin gül yüreğime değmiş...geri almamışsın...yaralamışsın beni...yaralamışız birbirimizi...Aşk bu kadar neden mi hatıralara? hatıralar bu kadar duyarsız mı hayata?
benim şehrim Şehr-i İstanbul da aşk ne kadar tuhaf sana...ne kadar yalan ve ne kadar yabancı...Şimdi uzak bir yerlerden yazıyorum sana...senin şehrine gönderilecek bir mektup var elimde..biraz buruk ve tükenmez yazılmış kağıdın üstü birazda ben kokuyor...benim şehrimden gönderiyorum sana...
içinde ne var diye sakın sorma? içinde biraz İsranbul var ve biraz da ben işte hepsi bu...neden mi yazıyorum bunları sana?
çünkü
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta