HATIRA ŞİİRLERİ

HATIRA ŞİİRLERİ

Alper Şirvan

Gece yine sessizce yalnız bir kalbe indi.
Yalnızın kalbindeki yara hayli derindi.

Onu avutan ancak sımsıcak hatıraydı.
Ne olurdu onu da birileri anaydı.

Sahibini arayan el değmemiş bir hüzün,
..

Devamını Oku
Tülay Bilgin

Segâh makamındayım
Taş plak sefasındayım


Boğuk çıksa da sesi
İlhamındayım

..

Devamını Oku
Özer Eren

Birinci dereceden yanıktır yüreğim sana.
Ucu açık yaralar barındırır bünyem, senden hatıra.
İlaç prospektüslerindeki yan etkiler ibaresi denk düşer
Benim bilinci nasırlı çaresizliğime.
Beklenmeyen bir etki görüldüğünde sana başvurmam önerilir, yapamam.
Ben yine ciğerlerimi alkole yatırır sigara tedavisine devam ederim.
Çünkü mümkünsüz aşklara birebir alkol ve de sigara.
..

Devamını Oku
Erdal Çoban

Seni bulmak ne zor idi kaybetmişken kendimi
İki dudağındayken hayatın kendisi
Yenildi yıllara kaybedilen aşkların gülümseyen sansürsüz kendini kaybedişi
Öyle zor geçti ki zaman Bürütüsün önde gideniydi akşamlar
Terliyor bedenim alışamadığı hiç hissetmediği bedeninin ateşiyle
Cinnahta otostop çeken suratımın çizmelerine yansıyan objesiyle
Eski bir Ankara evinde çocukluğumu yiyorum makarnanın ince uzun kasvetiyle
..

Devamını Oku
Ahmet Aksoy

Bir gözyaşı olduk
Süzüldük yanaklardan
Bir sevgi olduk
Çıktık yüreklerden

Bir gözyaşı olduk
Aktık yüreklere
..

Devamını Oku
İsmet Onar

Giderken bıraktığın,
Bir damla gözyaşını,
Saklıyorum,yastığımın altında...

Bak yine bahar geldi.
Kavak yelleri başımda,
Bir damla varmış meğer
..

Devamını Oku
Bekir Sami Ünsal

Yüreğim söküldü döşten, gözüm kan ağlar
Vurdun beni can evimden, ağır yaram var
Kimse duymaz feryattayım, etrafım duvar
Yürüyorum deli gibi, gözlerim pınar

Nere gitsem, neye baksam, hatıra izi
Şimdi yoksun, iflah olmam, ağlarım gizli
..

Devamını Oku
Mehmet Sani Özel

Toprağın buharı burunlarını sıvayan birkaç ah u enin sırtları çimene, ruhları don-koynek kalmışçasına yayılırlar, yamaca. Onlar gönüllerini kirlenmiş esvap gibi yıkayıp çalı çırpı üzerine asmışlar, güneşin haznedarlığından ölü taklidi yaparak azami miktarda yararlanmaya çalışmaktadırlar. “Dünya yansa bir horum otu yanmayacak! ” cinsinden muhabbet sarmalının cezbesine düşmüş, yelkenlerini hayal aleminin rüzgarları ile doldurup gaipteki bilinmezleri keşfe çıkmışlar adeta. Höt! Diyen olsa her şey bozulacak ama vaziyet hiçte öyle değil. Sanki tabiat ana bu fukarayı kucağına almış, henüz vermediği meyvelerin tadından emziriyor.

En yakın medeniyet bin ışık yılı uzaklıkta buraya! Süfli düşünceler ayak parmakları arasında biriken kirleri sadece. Göz bebeklerinde karanlık gecelerin umudu olan parlak bir yıldız var, yanıp yanıp sönüyor ve bütün mesafeler eşit yakınlıktan kavrıyor ferhundeliğin iklimini. Zihinlerinde arpalanmış at torbası olmayan seyyahlar, feleğin çemberinden meccanen seyahat ediyorlar. Camın önünde durmakla canana ne kadar yakın olunabiliyorsa o kadar yakınız cümlenin içerdiği asıl manaya. Bir çiy tanesi dokunur dilimize, dişlerimizin keman çaldığı elit ayazı hatıra alırız. Değil mi; Biz hep o çetin kış günlerinde bile ümidimizi yele vermez, inadına bahara kalırız.

Yazlık düşlerimi, aklımın bir köşesindeki gardıroba istifliyorum şimdilik. İrkilip nemli bir gölgenin serinliğinden şimşek kıvılcımları ile bütünleşerek, yaşlı bir ağacın kovuğuna yangın oluyorum ben. Yanmadan, tutuşmadan kabuk gövdesinden hayat bulan yeşil budaklar, yağmur çaresizliğe çare oluyor. Göğün çatlamış damarından akan sular, olukları boğup saçaklardan inip duvarları sıvazlayarak, yerde yarım kalmış aşılamaları ikmal ediyor. Yoktan var edenin görünmez işçileri, yivleri ve setleri en ince ayrıntısına kadar yeniden motifliyorlar. Sele kapılmak, içimden gelen arzu! Gövdesi atlastan bir varlıkmışçasına, taştan taşa vurarak yekunu, bir vadinin eteklerine takılıp kalıncaya dek sürüklenerek.,

Mistik bir rüyanın, hakikatin perdesine yansıttığı gölgeler, vicahiye çevrilmeye çalışılır, uyanmaya çok yakın zamanlarda. Debelenen köhneler tavandan toprak kurusu döker, dek durmazlığa hediye olarak. Usun heybesinde feragat hissi vardır, kayda değer her ne varsa tümünden. Ve magnezyum yutmuştur tin, öksürüklerinde ormanları tutuşturacak alev kusarak, ıslanmış çamaşır gibi yumuşak tenli bir sahile serilir, çamurlara belenir. İyi pişmemiş bir çiyliğin tadı, damağın aksanını almaya çalışırken, efsunlanmış bir doğa harikasının perçeminden tuttuğunu anlar. Nihayetin son perdesi oynanacaktır belki de, ihtiyatla yaklaştığı böğürtlen, kahkahalar atarak kaybolur kulaklarında.
..

Devamını Oku
Burak Ülker

II

Mehter Marşına “İşte müzik bu” diyen, İstanbul’da geçen bir opera besteleyen, Türk tarzında bir sürü eser veren Mozart, bir gün bu müziğin derinini anlamak için bir Balkan dergahına girdi. Kova’nın tutuşturduğu ilhamla farklı olanı anlamak için çaba veriyordu. En yakınındaki farklı olan da Osmanlı müziğiydi. Dergahta ona dediler ki “Meragimiz vardır Hafız Postumuz. Ama en derinimiz Itridir.” Mozart Itriyi tatmak istedi hemen. Bahçesinde inanmış kuşların ötüştüğü, duvarlarını mor ateşli sarmaşıkların sardığı dergahta, Mozarta ilk önce Itrinin Hisar Bestesini çaldılar. Bu tek düşünceli bestenin daha ilk notasında parlayan doğuşkanları sezdi Mozart. Burada yan yana yürüyen dört ya da beş beste vardı aslında, Hisar Beste bunların bahanesiydi. Daha ilk eserin derinliğinde hayranlığını koyverdi Mozart. Sufilerimiz böyledir işte bilirler her şeyi ama karşıya da bütünü bulmaları için fırsat verirler. Ki bulan o zevkle hayatını doldursun. Dergahtakiler ondan sonra Mozarta, meşhur “Tuti-i mucize guyem”i söylediler. O an heyecandan dizlerinin bağı çözülen ve gözleri dolmaya başlayan Mozarttı. Daha sonra da dizlerinin üstüne çökerek “Dünyanın en namuslu sükunetinin hayal kurmak olduğunu öğretiyor banaaa! ” deyip enikonu ağlamaya tutuldu. Sufiler bu orta boylu sarışın Avrupalı adamın bir anda bu hale gelişine şaşırdılar. Zira bir büyük dehanın kadrini yine bir büyük deha anlardı. Mozartın son dinlediğiyse Itrinin şaheseri Neva Kardı. Mozartın bir önceki ağlayışı şimdi mest olmuş bir hüzne döndü. O hüzünde Mozart artık dünyada değildi. Kah Utaride gidip onunla çene çalıyor, kah Ay ile bir olup kendi çılgınlıklarını tasvir ediyor ya da Mirrihe uyup geçmişiyle savaştıktan sonra Zührenin yardımıyla kendi kendisiyle barışıyordu.

Dergahtan ayrılıp Viyanaya döndü. Aklına çakılan şeyse, zamanın cilvesiyle kendisine ulaşamadığı ulaşıp da yüzüne yüz süremediği Itriye bir hatıra yazmaktı. Bir gün kendisine ölüler için dua müziği anlamına gelen bir Requiem ısmarlandı. Bu Requiem sanılmaya ki kendi babasına veya onu ısmarlayan burjuvaya yazılacaktı. Requiem ustaya, Itriye, saygıydı. Mozart bir gün masasının başına, üzerinde işlemeli sarı bir Osmanlı kaftanıyla ve başında beyaz bir Osmanlı kavuğuyla oturdu. Ve Requiemi Osmanlı müziğindeki Nevanın karşılığı olan Re kararında yazmaya başladı. Requiemin girişini tahta üflemelilerle bezedi. Fakat flüt yoktu. Flüt neyi çağrıştırdığı için korkutuyordu Mozartı. Korkusu ise o Balkan dergahında kapıldığı heyecana tekrar tutulmak ve bu kez bunun üstesinden gelememekti. Giriş bölümünün sonuna Neva Karın son kararının bütün doğuşkanlarını koydu: Üç tane Re ve bir La. La’yı altoya verdi. Bu kararda dehşet bir kuvvetle tınlayan saf koyu mor bir hüzün ve Itriye eremeyişti. Bundan sonraki korolu bölümler bu eremeyişin kıyametleriydi. Solist bölümleri ise Viyana sokaklarından toplanmış tesellilerdi. Ve bizzat yazdığı son bölüm olan Lacrimosa artık hiç işe yaramayan, ancak Itri yolundaki çılgınlıkları besleyen gözyaşlarıydı. Mozart bir an gözyaşlarından merdivenler kurmayı denedi. Soprano yine La’da patladı. Ne yazık. Ama işte o vefakar klarnet yine de Itrinin kokusunu getirdi, neyin yolunu taklit ederek. Ve Mozart bu ya –sevinci hiç elden bırakmaz- karar tınısına gümüşi Fa Diyezi ekleyiverdi. Onu da gene kibar altoya teslim etti. İşte bu umuttu Itrinin cennetinden kopup gelen.
..

Devamını Oku
İsa Yılmaz

desem ki bıçakla kestim aşkı
kanayan bu son renk ve bu son yürek

desem ki müzelere kaldırmayacağım bu aşkı
toprağa gömdüğüm bu son resim ve bu son matem

ey karda açan gül çiçeği
..

Devamını Oku
Arafat Arık

Marifet Kayseri'de değil senin özünde,
Mekan kanatlanır da uçar şair sözünde,
Yıllardır mahremimde sakladığım yüzünde,
Zemheri inadına,açan filiz görürüm...

Tutkuyla bağlanılan şehrin yakan narına,
Ve bu narın kor eden,yürekteki harına,
..

Devamını Oku
Arin Roni

gitmek uzaklaşmak,şehrini terk etmek ne demek biliyormusun?
kokuna sarılarak uyumak,sen varmışsın gibi sarılmak yastığa
sesinle yol bulmak karanlıkta,bir mum gibisin şimdi
korkularımı alıp götür,akşamlar geçerken

senden ayrı düşüyorum yavaş yavaş,gitmek gelmiyor içimden ayaklarım isteksiz
bir boşluktayım,sen asılı duruyorsun tutunduğum her şeyde
..

Devamını Oku
Mehmet İrfan Dalbudak

Bugünde akşam oldu sensizliğinde
Yokluğun hançer gibi yüreğimde
Ne geceler unutturabildi seni bana
Nede kadehler derman oldu sensizliğe
Unutamadım unutamıyorum
Hatıra kaldı senden bana
Yokluğunda gözümdeki yaşlar
..

Devamını Oku
Elkadavra

Sabriye babaoğlu na
B/ aşka! ...
Şiirine telefon açan
Bir muştu
Der ki:

Gözlerinde ertelenmiş birkaç damla acı
..

Devamını Oku
Kemal Müftüoğlu

Güneş artık aydınlatmıyor bizi
Yağmurlar ıslatmıyor bedenimizi.
Sen yoksun sesin duyulmuyor artık
Bulamıyoruz zifiri karanlıkta birbirimizi.
İçimi acıtan en son hatıra,
Gizlice seyrettiğimiz Urla denizi,
Ve yeşil kül tablamızda,
..

Devamını Oku
Harun Keleş

Gecmiste kaldi silindi hersey
yasananlar hersey bitti
senden kalan tek hatira
yirtik bir resmin kaldi bana
oysa resmin degil
sen olmaliydin suan yanimda
neden diyorum kendime
..

Devamını Oku
Zehra Karakuş

Aman hastanenin derdi bitmez tukenmez
..........................................................................
Hastahanenin kapıları demir değilmi?
Hastalara verilen ilaç değilmi?
Sıcak yuvamada dönmek nasip değilmi?
..................................................................
Sağlığımı yitirdim genç yaşımda
..

Devamını Oku
Yasemin Birbudak

Kolay mı sanıyorsun
Bir anda unutmayı
Elimde kalan tek hatıra
Silik fotoğraflardaki anı
Unutmak mümkün mü bir anda
Yapma güzel gözlüm yapma
Öldürüyorsun
..

Devamını Oku
İhsane Okumuş

Bıraktım seline
Kendimi dünyanın
Ürkek bir tebessüm
Dudağımda
Haline acıyorum
Saçmalıkların
Sonu olmayan
..

Devamını Oku
Faruk Bakuri

Güzel ruhlar sayılı
Haktan lütuf faili
O lütufla dünya’da
İns ve cinsler yayılı

Devlet verir hatıra
Der ki doğru otura
..

Devamını Oku