Hastane Koridorları
Öyle anlar vardır ki; insan bir daracık geçittedir ve geçip geçemeyeceğinden habersiz derin iç hesaplaşmalara dalıp gider. Aynı an da bir söylem, bir halk filozofu bile olduğunun farkında olmayan biri sizi o dar geçitten çekip alıvermekle kalmaz, savuruverir kahkaha dehlizlerine..
Unutuverirsiniz o kötü ruh halini.
“ 4 numarayı hazırlayın” diyen sesi duyarsınız başhemşirenin dik sesinden.
Personelden Fatih görevlendirilmiştir sizi ameliyathaneye indirmeye.
Sekizinci kattan eksi üçe. Haliyle aileden biri bineceğiniz tekerlekli götür geçin bir yanında, bir yanında da personel. klasik arkadan bantlı ameliyat kostümünüzü giymeden yeni bir talimat daha gelir.
“sadece iç çamaşırlarınız kalsın”
Dosyalarınızla kendinizi tekerlekli götür geçin üstünde bulursunuz.
Start verilir ve aracınız marş, marş ameliyathanenin yolunu tutar.
Siz kendi can telaşınızdasınız. Yine az sonra sizi karşılayacak mezbaha komitesinin karşında olmaya hazır bir panikle 8. kat asansörünün kapısında personele yardımcı olmak isteyen yakınınız çağrı düğmesine uzanır. Personel “gerek yok, otomatik” der “
Ruuşşeennn 8. kata gönder asansörü, hasta var” diye bağırır.
İşte, gülmekten kopmaya başlanan anlar zinciri başlamıştır.
Yerin üç kat altındaki Chicago mezbahalarını andıran bir yere gelmeyi düşünüyor olabilirsiniz
.Harika aydınlatması, sterilizasyon koridorları, pırıl, pırıl duvarları ve sanki özellikle güler yüzlü insanlardan seçilmiş hizmet personeli sizin motorsuz götür,geçlerinizi (üst kısımları ayrılan alt kısımları bir önceki etapta kalan) parçalarıyla sizin kısa seyahatiniz duraksamadan bir sonraki etaba geçirilmiştir.
Burada esas mizansen, şimdiki Cevahir alışveriş merkezinin olduğu yerde, eski İ.E.T.T garajındaki otobüslerin yan yana dizilişi şeklindeki sedyelerin bekleme salonunda ki dizilişleridir.
Asma alçı tavanlara yerleştirilmiş ışıklı peyzaj panoları ve her yana koşuşturan görevli personelin düzenli görev dağılımları için üstlerine düşenleri yapmalarını izlerken sıranızı beklemeye başlıyorsunuz.
Ameliyathaneyle bekleme salonu arasındaki geçişe hazırlanmış yarım duvar şeklindeki kapıdan sedyelerin salt üst kısımları mekanik bir bölünme ile transfer edilirken az ilerisinden de operasyon personeli ayağındaki terlikleri geçiş eşiğinde bırakıp içerisindeki kısımdan steril bir başka terlikle bölümlerine geçiyorlardı.
Yarım duvar şeklindeki kapıdan operasyon yardımcısı malzemelerini mekanik bir alışkanlıkla, ameliyat olacak hasta bu ara kapıdan geçerken ya yanına katılıyor ya da hastayı opere edecek personel tarafından alınıyordur.
En komik iki anons peş peşe geldi.
“büyük demir kesme makası nerede bulamıyoruz, bilen var mı? ”
“bir meme, bir göz, bir kulak gelsin”
Bu anons tabii ki gönderilen servis isimlerini ve hasta adlarını ifade ediyordu.
Burada gelişmiş olan hitap şekli buydu.
Bir kulak dendiğine göre sıra K.B.B ye gelmişti ve sıra benim demekti.
Bizim servisten tek ben vardım.
Bekleme salonu ile ameliyat masası arasındaki en kısa yol o çok uzun yaklaşık 100 er adet olmak üzere 200 den fazla ameliyat odası olan koridorda ki en yakın olanıydı.
Ameliyat masasına alındığımda daha önceki gelişlerimden beni tanıyan anestezi uzmanı “narkozu çok sevdin galiba, sık, sık gelmeye başladın” deyince espri sırası bana gelmişti.
“Müşteri memnuniyeti esastır, hizmetlerinizden memnun kaldım, daimi müşteri muamelesi isterim” dedim.
Tüm ihtimamlarına rağmen alışılmışın dışında seyreden sayrılığım yüzünden altı ay içinde beş kez operasyona girmek zorunda kalmıştım.
Bu son gelişimde de iki taraflı operasyonu bir seferde yapmak mümkün olmadığından on beş ya da yirmi gün sonra ikinci operasyon öngörülmüştü..
Yine gelecektim.
“ Hizmetlerinizden memnun kalırsa yirmi gün sonra tekrar gelecek” dedi sevgili doktorum
Cem bey.
Operasyonum oldukça güzel geçmişti.
Ayılma odasında bir süre bekledikten sonra servisime çıkarıldım
.Aynı günün akşamı beni sürekli konuşmama konusunda uyaran sevgili Medine. hemşire benle konuşmamakla cezalandırmasına rağmen istemeden incitmiş olduğum için “Tanrım, seni bildiği gibi yapsın” diyerek zorunlu iletişimin dışında benimle konuşmayı kesti.
Şairin tabiatında ki ihtilalci karakterden midir bilinmez susamıyorum, işte.
Sustukça sıranın bana geldiğini yaşayarak gördüm.
Benim sustuğum yerde kalemim konuşacak olsa da iki misli mücadele yapmak ister gibi kalan sayılı günlere inat, beni sevdiklerini her vesile ile davranışlarıyla sezdiren ülkemin bu güzel yürekli sağlık emekçilerine duyduğum saygıya rağmen
Susamıyorum
Konuşamıyorum
Sadece
Sessiz çığlıklar atıyorum sayfalara
Şeref Öztürk
11 Aralık 2007 – 22.50
Şişli Etfal Hastanesi
Kayıt Tarihi : 24.4.2009 11:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!