Bir hayatın yaşandığıdır.
Bir hayatın,
Bütün yalnızlıklara açıldığı kapıdır,
Doğduğum gün!
Ve…
Yaşayıp gördüklerime, penceredir bu bedenim.
Sakin mi limanın?
Yanaşayım mı kıyına?
Yaşamın fırtınaları yıpratıyor insanı...
Uzaklarda dahi olsan…
Ya birde sen hiç olmasan!
Ne yapardım ben!
Kalbinin mağduru…
Kalbimin mağruru…
Sen ki;
Güzelliğinin adını koyamadığım güzel!
Sen ki;
Senle beklediğim günlerin,
Kuşları niye vururlar, bırakın uçsunlar.
Özgürce, sansın gökler kendinin, şu kısa hayatında.
N’olur ha n’olur? Olmaz tabi ki…
O kuşların kalpleri tertemiz, bir bebek gibi.
Tabii her kuşun değil.
Bir kuşu diyorum ben, bir kuşu.
Ah yanında olabilsem…
Elini tutabilsem…
Elinin sıcaklığını hissedip, göğsüme yaslayıp, sımsıkı tutabilsem…
Sanki o çocukluğumuzdaki,
Dünyalar bizim gibi oyunlar oynadığımızda,
Yalnızlığımızı sarabildiğimiz gibi sarabilsem seni!
Bak yine güneş doğuyor,
Bu gece de geçti, ey resimdeki sevgili!
Yine şişenin dibi gelmiş ama sarhoş değilim ki!
Bu kaçıncı böyle geçen gece…
Şişelerin dibi, paketlerin içi boş!
Hep o hayaline bakıyorum resminde, boş boş…
Kaptırmışım kendimi,
Karanlıktan uzağa, yıldızlardan öteye,
Suskun kalmış yalnızlığa,
Aramışım hep seni,
Bulamadığım yerlerde,
Unuttuğum göğün içinde…
Öylesine canım sıkılıyor ki,
Hiçbir şey istemiyor sanım desem…
Yalan,
Her hayalimin, umudumun içine,
Dalıp dalıp çıksam, desem yine yalan olur.
Ne bir yastığa baş koyup saatlerce uzanmak…
Ne yavrum diyenin,
Ne bu bir sürü saçmalıkların yargılandığı toplumun,
Hiçbir şeyden habersizken dahi, yatıp sallandığım beşiğin,
Beni her şeyimden alıp, çok uzaklara götüren…
O uzayıp gide gide bitmeyen yolların,
Anısı gelecekte olan, bu yaşadığım hayatın,
Günler ile…
Seni yazdım ve sonra okudum.
O kadar uzun ki,
“Son” kelimesi yok bu yazıda.
Sınırlaması yok, kılavuzu da yok!
Ne klasiği, ne günceli, hiçbir şeyi yok!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!