barışın cesedinden yükselen elvan ışık huzmeleri
şairlere üleştirmeye hazırlanırken körpe kelimeleri
kürtçe bir soru gelir aklıma:
ma édi ne bese? *
yaralı bir annenin çalımlı sesi
yürüdüm..
zamandan ve mekândan münezzeh gözlerim
ve alacalı balçıklardan yontulmuş esmer yüzümle
kuşatıcı bir uğultuya dönüştü Allah
henüz ne elma tadı ne varoluş sancısı
çınladı bütün ruhlarım malum soruyla
yürüdüm..
şafak vaktiyle düşürüldüm yezidi pusulara
yeşil çocukların çatlamış dudağına gömüldü merhamet
paramparça oldu Mekkî umudum Zeyneb'in çığlığıyla
ıssız korkaklıklar kapladı tüm arkadaşları
aman ve yakarıdan yoksun hücrelerle
demiştik ki üç vakte kadar çıkar fallar
ve bir de keramet var daha
sana sessiz çığrıltılar göndermeye geldim
benden arda kalan yılgılar olsun
ki saçlarımda beyza bir yangın başladı Taha..
Kimin ağzından seni anımsatan bir sözcük duysam
Cam kırığı yapıp gözlerime basıyorum.
Ki cam kırığı dediğin
Hiç bir göze yakışmaz biliyorum.
Hangi dudakta,titrek öksüzlüğüme rastlasam
birinci bardak;
yoksul inzivamda kaşığın bardağa teması ağlatır yalnızlığımı
hayra yormak lazımdı oysa ormanın homurtusunu
sincapla ve ceylanla
ikinci bardak;
uğuldayarak doluyorsun içinden içime rüzgarca
bahçeye dönüyor ağzımda zülkarneynin mührü
doğuya ve batıya esiyorum iki satır imanla
kimi sevsem hoyratça seviyorum
seddin ardına mühürlüyorum ne varsa acıdan yana
ben de ürperiyorum sevgili
Kardeşim Aslı'ya...
kovulduğumuz cennete gene varacağız
ve dikileceğiz günahlarımızın karşısına
bunu bil ey uğursuz kargış!
ezanları ve çanları aynı savaktan akan
hayır hayır henüz vakit çok erken;
ölümün yok belirlenmiş bir saati
seslenilen bir kâbus unutulmuş bir beyaz
kirletilmiş bir siyah
ve kanatılmış bir dudakla
varılmaz hiç vuslata..
daha nice guzel siirlerin devami dilegiyle saygilar