Hasan Dede GÜLCE BAHÇE Şiiri - Osman Öcal

Osman Öcal
730

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

Hasan Dede GÜLCE BAHÇE

Hasan Dede (GÜLCE - BAHÇE)

-I-

Hem düşünür hem derviş iftihar Hasan Dede,
Makamı kalpten geniş bir pınar Hasan Dede,
Hak ile Hakk’a ermiş Zü-l Fikâr Hasan Dede.

Bir himmet manaya, safi inanca,
Delice sevdaya yâr Hasan Dede.
Ali bahçesinde açılan gonca,
Koklayıp sevene kâr Hasan Dede.

Medrese ilimli âlim alperen,
Alevi-Bektaşi yolunu süren,
On iki imamı sevene yâren,
Kerbelâ’da yanan kor Hasan Dede.

Horasan diyarı Karaman eli,
Yareni yoldaşı boyu Begdili,
Oğuz oymağından arıdır dili,
Tarihe yavuklu bir Hasan Dede.

Bin dört yüz seksen dokuz dünyaya açtı gözün,
İlk konuşma ilk sözcük Türkçe söyledi sözün.
Uçmağa varış yılı bin beş yüz doksan altı,
Alevinden bir parça Ali’de yanan közün.

Ümmi Azize’den dünyaya gelen,
Fakih Şeyh Yakup’u babası bilen,
Gönül cennetinde yaşıyor halen,
Ozanlar içinde pir Hasan Dede.

Benligüzel ana saygın ve fahim,
Oğlu Mustafa’yla Halil İbrahim,
Ve kızı Ümmühan Âl-i İbrahim,
Bir eşi de Fatma var Hasan Dede.

Hacı Bektaş ile can olur candan,
Hoca Yesevi’den beri kalandan,
Alır nasibini Balım Sultan’dan,
Akdeniz elinde sır Hasan Dede.

Ulu kişiler, gönüllerde yer eder
Aşılmaz sur, yıkılmaz kale gibi.
Zamanla, hayatlarından bir parça olur
Farklı farklı menkıbeler.
Hasan Dede için de neler söylenir neler.
Dergâhtaki Akpınar’dan kızıl elma akacaktır;
İki yüz yıl, uzun bir zaman sonra
Ve akar Hacı Bektaşi Veli’nin dediği gibi,
Beklenen gelmiştir,
Daha yirmi beş yaşında Hasan Dede.
Hizmetini görür bir süre
Postnişin Balım Sultan’dan
Hoca Ahmet Yesevi’den intikal eden emanetleri alıp,
Türkmen aşiret mensuplarıyla yol vurur;
Adana yönüne, gönüllü sere serpe
Henüz pişmiş taze körpe…

Tutar Anavarza’da ne var ise ahtın da,
Ölümüne bir sevda Anadolu bahtında.
Özel bir mektup ile İstanbul’a çağrılır,
Birinci Süleyman ki Osmanlının tahtında.

Padişah, Viyana için
Hasan Dede’yi gözde bilip
Türkmenlerle savaşa katılmasını isteyince,
On dört aşiretten topladığı gönüllü erlerle savaşa gider.
Henüz yolda iken Mehmet Dede’den himmet ister,
Dilekte bulunur bir şiirle:
‘‘……………………………………
Sultan Süleyman’dan bir name aldım
Harbe yetiş deyince hazır oldum
Topladım orduyu yola koyuldum
Hayır himmet eyle pir Mehmed Dede
………………………………………’’

Musahip Mehmet Dede Anadolu olur
Dost gönlünü uzatıp,
Ozanca bir cevap verir,
Karpuzu Büyük Hasan Dede’ye:

‘‘……………………………
Sıtgınan gitmenin sırrın bilirsin
Ölsen şehit kalsan gazi olursun
Viyana’ya kadar teslim alırsın
İşiniz rast gelsin pir Hasan Dede
………………………………..’’

Tereddüt etmeden name dilinden,
Gönüllü erlerle Türkmen elinden,
Koyulur yollara hazzetmez kinden,
Askerin başında mir Hasan Dede.

Sefere çıkacaktır Osmanlının ordusu,
Askerimin önünde kurulmasın der pusu;
Düşer savunmaksızın birer birer kaleler,
Bin devletsize yeter bir Türkmen’in korkusu.

Doğudan batıya cem olan volkan,
Durulur önünde diyarı balkan,
Hasım kılıcıyla kırılmaz kalkan,
Başı koltuğunda er Hasan Dede.

Ne kazanımlar sağlar,
Askerin önünde bir ulu civan.
Gülbengler çeker, moral olur coşku ile
Yırtar yeri nidalar,
Delinir gökler, avaz avaz hu çeker dağlar.
Aynı zamanda iz bırakır,
Balkanlarda Bektaşi toplumunda.

Kalıp maksuduna erer Otman Baba dergâhında,
El alarak gönül okşar Sultan Suca dergâhında.

İhtisası alanında Bektaşilik umdeleri,
Gün geçtikçe dolup taşar azimle yürür ileri.
Karargâh tutar dergâhı Bulgaristan Hasköy yeri,
Kalıp maksuduna erer Otman Baba dergâhında.

Zaman ve mekân üzere postnişin gösterir yolu,
Derviş olan nice gezer seyri sefer Anadolu.
Bir pire intisap gerek Hak için içirir dolu,
El alarak gönül okşar Sultan Suca dergâhında.

Sultan Süleyman’dan görür itibar
Güven verir halife-i iktidar;
Hıyanet ilmini bilmedi zinhar,
Âdildir kâmildir ar Hasan Dede.

Bir dergâh kurmak ister Balkanlarda
Ya da Çukurova’da.
Bir müddet sonra
Çiftlik kurabileceği, dergâh açabileceği
Bir yer belirler zamanın erki,
Yer Keskin civarında Teke Salan mevkii.

Bin beş yüz yetmişte izin beratı,
Padişahtan gelen ilk mükâfatı;
İki Kol ‘tımar’dır şahlanır atı,
Kurar dergâhını yer Hasan Dede.

Süleymanlı idi sonra Çukurcak,
Zamanla İki Kol denildi ancak,
Son defa değişti dikilip sancak,
Adıyla anılır gör Hasan Dede.

Türkmen obalarını toprakla kaynaştırır,
Vergileri toplayıp tekkeye yüzde alıp,
Hakkı ne ise artık saraya ulaştırır;
Talibini güldürür vergiden muaf kılıp.

Yirmi altı yıl pirlik şeyhlik yapar tekkede,
İlmindendir velilik şöyle bir söylencede;
Karpuz çekirdeğiyle bir parça kömür salıp,
Şerifle olur birlik kurban keser Mekke’de.

Büyük bir düşünür, ermiş ve Allah dostu,
Sevilen sayılan feyzinden istifade edilendir.
Sekiz derviş ile geldiği İki Kol’da
Aynı zamanda ziraatla da uğraşır,
Bağcılık yapar, iri karpuzlar yetiştirir.
Yüzyılları aşıp gelen
“Karpuzu Büyük Hasan Dede” dir aynı zamanda.
Türbesi, Hasan Dede Camii yanında
Koyun koyunadır dervişleriyle, evlatlarıyla.

Çukurovadaki hayatı gizemlidir;
Kadirli Elbistan’da adına yapılan türbe,
Hakkındaki menkıbeler sevildiğine işaret.
Aşiretleri barıştırıp dertlerine derman olur,
Değirmen taşına söz dinletir.
Yöreden ve değişik bölgelerden birçok aşığı etkiler,
Adına şiirler yazılır, övgüler dizilir.
Ve Âşık Veli şöyle seslenir bir şiirinde:

‘‘Horasan elinden Anadoluya
Islahata geldi Pir Hasan Dedem
Seyreyle didemden akan selini
Islahata geldi Pir Hasan Dedem

Peşinden ordusu gayet fırkatlı
Taçları yeşildir dilleri tatlı
Böyle er görmedim gayet heybetli
Islahata geldi Pir Hasan Dedem

Haydarı Bereke bekçidir koydu
Necef denizinden kılıcın aldı
Tahta kılıç ile çok kâfir kırdı
Islahata geldi Pir Hasan Dedem

Ol Berek dağında Haydar seslenir
Varan deli akıllanır uslanır
Tahta kılıç kılıfında paslanır
Islahata geldi Pir Hasan Dedem

Aksede üstünde gördüğüm böyle
Gül yüzlü efendim gördüğün söyle
Pir Otman Babaya bir niyaz eyle
Islahata geldi Pir Hasan Dedem

Velim der ki şüphesiz Ali
Bir ismi Hasandır, bir ismi Ali
Niyaz et Allahın sevgili kulu
Islahata geldi Pir Hasan Dede’’

-II-

Mahlası Kul Hasan ve Hasan Dede,
Ne güller kızardı harlı gönülde,
Nefes nefes damlar içtiği bade,
Azı dosta yüzü dosta…

Şiirinde türlü türlü sanat var,
Uçar güzelleme çifte kanat var.
Tacı Hak’tan gelen bir saltanat var,
Pozu dosta közü dosta…

Açılır goncalar kanar gülistan,
Duaz imamları bir ulu destan.
Ağıtını duyan ıslanır yastan,
Gözü dosta yüzü dosta…

Halk ozanlarına kaynak ve esin,
Yarasına derman olur herkesin.
Sarı telde nağme nağme nefesin,
Sözü dosta özü dosta…

Adına şiirler yazıla geldi,
Kimi söz kimisi saz ile geldi,
Kimi medet kimi köz ile geldi,
Düzü dosta cüzü dosta…

Gönle sığar da
Zamana sığmaz asla,
An’a sığmaz ki Hasan Dede;
Devirlere hükmeden koca ozan,
Okudukça aydınlanır oğul kız kızan.

Ve şiirleri;

Ya cönklerle gelmiştir ya düşüp dilden dile,
Verelim bir kaç örnek ne imiş Hasan Dede.

‘‘Seni didem hayalına gezerim
Ne amel işledin dünyada gönül
Rüzgârın muhalif esti sezerim
Gemin baştankara dünyada gönül

Ne bir ahbabımız ne de yaran var
Lokman gibi ne yâremi saran var
Dert gönderip dermanını veren var
Gitme başka yere imdada gönül

Âşıkların işi cilvedir nazdır
Söyle cevabını kâmile sezdir
Böyle ağlamanın gülmesi tezdir
Niçin düştün ah-û feryada gönül

Bakmaz mısın şu feleğin fendine
Düşürüptür tuzağına bendine
Kâmilin kemâli yeter kendine
Ne hacet arifi irşada gönül

Tarikten çıkar mı hiç asil-dida
Kendine malumdur kıldığım nida
Hasan Dedem der ki takdiri Hüdâ
Ya niçin karıştın inada gönül’’

Haykırdıkça Anadolu,
Har içinde Hasan Dede.
Sevda dolu türkü türkü,
Zor içinde Hasan Dede.

‘‘Şunda bir güzele meyil düşürdüm
Uykuda yanardım düş arasında
Leyli nehar sevdalandım şaşırdım
Kaldı kara bağrım taş arasında

Sen güzelsin güzel sana inandım
Aklımı aldırdım meylimi verdim
Öyle ki abdalın seyyahın oldum
Gezerim dağlarda kış arasında

Takrir olsa sancağına yazılır
Sevdası serimde bağrım ezilir
Tan eylemen ben gedayı gaziler
Dilim ne söylerse cuş arasında

Bülbül âşık oldu gördü gülüne
Canım kurban sevdiğimin yoluna
Hasan Dedem gider dostun eline
Ara ki bulasın beş arasında’’

Evren esir bir dimağda,
Yaren kalır zorlu çağda,
Eren bülbül bağa bağban,
Mor içinde Hasan Dede.

‘‘Bâd-ı sabâ, yâre selâm et bizden
Hatırcığı eyu mudur, hoş mudur
Ben bendesi ırak oldu gözünden
Kıymetini bilmezlere eş midir

Dilber, bizim kadrimizi bilmedi
Akan çeşmim yaşın bir dem silmedi
Çok zamandır bir selamı gelmedi
Acep o zalimin bağrı taş mıdır

Rakibi gördükçe yârin yanında
Canım yanmaktadır sema dağında
Hatıra geldikçe yoksa anında
Bencileyin iki gözü yaş mıdır

Ayrılığın bedir oldu hilali
Artar derunümun derdi, hayali
Ol gonca danenin Yusuf cemâli
Hasan Dede hayal midir, düş müdür’’

Yakar özlem bağrı yanık,
Akar çeşmi boz bulanık,
Bakar düşler âleminden,
Zar içinde Hasan Dede.

‘‘Ey divane gönül, bu lâzım olan
Eyle kalbini saf, sen eyle insaf
İnsaf ehli olan söylemez yalan
Haram durur hilaf, hem beyhude lâf

Lâfı güzaf eyler biri birine
Bel bağlama şu cihanın varına
Yazılanlar gelir kulun serine
Dar eder her taraf sonunda muaf

Muaf olur biraz demler görürsün
Yaradanın keremine erersin
Hâcerül esvede yüzün sürersin
Ehlibeyte tavaf eyle der Mushaf.

Mushaf da her derde derman bulunur
Cümle müşkülatlar anda bilinir
Kimi nura, kimi nara bürünür
Kimi ehli agraf, söyledi Keşşaf

Keşşafın her sözü olundu kabul
Ehli ihraf derler canana duhul
Hasan Dede şeksiz evlâdı Resul
Haşim Abdülmenaf yoktur ihtilaf ’’

İman ile ol müşerref,
Zaman ölür kalır şeref,
Duman duman alev alev,
Nar içinde Hasan Dede.

‘‘Bir zaman anama erlik eyledim
Bir zaman hıfzetti pederim benim
Bir zaman babama avretlik ettim
Bir zaman taşıdı Maderim benim

Mevlâm izin verdi doğdum anadan
Arif olan fehmeyliyor mânâdan
Vücudumuz gelip geçti fenadan
Aşktan başka yoktur didarım benim

Piyadeyim şimdi yoktur kardeşim
Sırrım verip sır alacak sırdaşım
Her nereye gitsem, size yoldaşım
Yanımdan ayrılmaz kaderim benim

Kimi işi işrette, kimi mihnette
Kimi ruşendedir, kimi zulmette
Hasan Dedem kusurum yok gayrette
Bu kadarca imiş kaderim benim’’

Zarif dilde gizli mana,
Tarif bulup var imana,
Arif olmak kolay değil,
Zer içinde Hasan Dede.

‘‘Meşakkati cihan serimde mihman
Dedim gönül; didem eyleme heves
Olun mülevves
Mülevves olanlar olur mu insan
Ya efdal olur, ya olur tersi
Anlar isek ses

Sesten anlar isen karış irfana
Gelen, gitmek için gelir cihana
Melun iğva eder daim insana
Adüv-ü ekberdir İblisi hannas
Neylesin bu nas

Nas, bir hırsa düşmüş encamı nola?
Cümlesi Hakktandır sebep kul ola
Sıdk ile arayan Mevlâsın bula
Anı fehmeylemez cahil ü nekes
Neylesin herkes

Herkes bir sevdada, gezerler müdam
Kimi gamm-nak, kimi eyler ihtişam
Hasan Dedem gör ki kül olur encam
Mürg-ü can uçar da boş kalır kafes
Kesilir nefes’’

Çile toplar topal sanat,
Kele baldır Hakk’a biat,
Bile bile girip kalmaz,
Kör içinde Hasan Dede.

‘‘Bir acayip halde kaldım gaziler
Gecede üç, gündüz iki, günde bir
Bu cevabı duhl eyler bazılar
Senede üç, ayda iki, günde bir

Yüzüm kara, elde yoktur amelim
Ora varacağız nicolur halim
Bari ahsen ola idi sualim
Kabirde üç, kefen iki sinde bir

Vasfa gelmez benim sinemde derdim
Kelime-i tevhit dilimde virdim
Kendi aklım ile hesaba vurdum
Dokuzda üç, dörtte iki, onda bir

Âdem’de lâ, gönülde lâ, elde lâ
Mekkede lâ, Mısırda lâ, elde lâ
Kerem’de lâ kaderde lâ elde lâ
Şamda üçtür, Bağdat iki, Vanda bir

Tende üçtür, canda iki, gözde bir
Cananda üç, bizde iki, sizde bir
Sohbette üç, cevap iki sözde bir
Civanda üç, bende iki, sende bir

Aradım, Kul Hasanda buldum birini
Derdi başa çekmiş, anlar sırrını
Doldurmuşlar şu cihanın varını
Şehirde üç, pazar iki, handa bir’’

Yarenlere olur sezi,
Görenlere açık gizi,
Erenlere çözmek için,
Sor içinde Hasan Dede.

‘‘Gam yeme gayri, divane gönül
Bize canı yanan cananımız var
İsmi bin bir, kendi birdir, lâ nazir
Âlemin sahibi Süphanımız var

Bizden selam eylen Şah-ı Mikdata
Anın hükmündendir bay ile geda
Muhammed Mustafa Habibi Hûda
Resulün sahibi Kuranımız var

Dünyanın baş eri ol Şah-ı Emin
On bir evlat ile Hazreti Emin
Ana hayran idi arş ile zemin
Çağırana şah-ı merdanımız var

Bir Hasan Hüseyin bir Zeynel-ubad
Bakır, Cafer-i Sadık eylesin imdat
Kazım’a, Rızaya bağla itikat
Bizim bir imam-ı zamanımız var

Şah Taki, Şah Naki, şah evliyadır
Şah İmam Askeri, sırr-ı Hûdadır
Hasan Dedem der ki, derde devadır
Mehdi-i zamana, imanımız var’’

Sözde değil aşkı aşktır,
Özde yanar meşki meşktir,
Gözde nuru kitap ehli,
Sur için Hasan Dede.

‘Efendim cihanda iptida kula
Tanrı tarafından hidayet gerek
Hidayete eren Mevlâ’sın bula
Hâlisi kalb ile itikat gerek

İtikat tam eyle bulasın iman
Hamdolsun Nebimiz hem ahir zaman
Ahlâkını düzelt var tut bir zaman
Daima yedinde, şeriat gerek

Şeriat sahibi vahidi mutlak
Hiç mahrum olur mu kim ki diye hak
Cihana aldanma sen behey ahmak
Mümin olanlara tarikat gerek

Tarikata girip olasın kâmil
Benim bu cevabım cümleye şamil
Herkes eyler ise ilmiyle amil
Kendini bilmeye marifet gerek

Marifeti olmayan nâşidir nâşi
Dünyada, Ahrette fenadır işi
Hasan Dedem farket şeş ile beşi
Her zaman kalbine hakikat gerek’’

İçer meyi hakikatin,
Uçar gönül zahir batın,
Açar olur kırk kapıyı,
Nur içinde Hasan Dede.

‘‘ Birsin birliğine yoktur gümanım
Tövbe günahlara estağfirullah
Allah huzurunda çoktur günahım
Tövbe günahlara estağfurullah

Muhammed peygamber İslam yolumuz
On iki imamlar pirim Ali’miz
Hatice Fatıma gerçek belimiz
Tövbe günahlara estağfurullah

İmam Hasan geldi bize yardıma
İmam Hüseyin’dir derman derdime
Zeynel Abidin’i şükür görmeme
Tövbe günahlara estağfurullah

Muhammed Bakır’dır balkıyıp gelen
Ol İmam Cafer’dir elimiz alan
Musa-i Kazım’a niyazlar kılan
Tövbe günahlara estağfurullah

Ol İmam Rıza’dır Horasan piri
Muhammed Taki’dir sırrımın sırrı
Ali yül Naki’dir imamlar nuru
Tövbe günahlara estağfurullah

Ali Askeri’den aldığım ferman
Muhammed Mehdi’dir derdime derman
Yola ikrar verdim geriye durmam
Tövbe günahlara estağfurullah

Hasan Dedem Hak nuruna boyandım
Gözüm açtım hem kalfetten uyandım
Mürvet güzel pirim sana dayandım
Tövbe günahlara estağfurullah’’

Sürek olan yol mihengi,
Gerek kılar bu ahengi,
Yürek kuşu duaz imam,
Dar içinde Hasan Dede.

‘‘Getir ki, mümini bilem
Ben olayım ona gulâm
Üç kimseye verme selam
Biri hain, biri fasık
Bir beynamaz, bir beynamaz

Kul olanlar bilir Hakkın
Kendini nadandan sakın
Üç kimseye olma yakın
Biri müfsit, bir münafık
Bir de gammaz, bir de gammaz.

Şair, şiir icad eyle
Dil mülkünü âbad eyle
Şu üç şeyi mutad eyle
Biri halim, biri sabır
Bir oku yaz, bir oku yaz

Nasip et mümin kullara
Bakmaz mısın bülbüllere
Daim ezber et dillere
Biri zikir, biri şükür
Bir de niyaz, bir de niyaz

Cefaya düş, açma sırı
Fahiş işten sen ol beri
Hasan Dedem, üçten biri
Biri huzû, biri huşu
Bir de namaz, bir de namaz’’

Nifak bilmez eler ince,
Hak katından söyleyince,
Şafak söker olur vasıl,
Kar içinde Hasam Dede.

-III-

Askerdir oğul İbrahim,
Evlat hasreti yakıp kavurur.
Volkan kızıl kaynar,
Taş gibi düşer yüreğin ince noktalarına.
Mısralar düğüm düğüm olur,
Boşalır bir boşlukta nefes nefese:

‘‘Beni mecruh etti hasret-i firâğı
Elif kadem ettin keman İbrahim
Yok aklımın oturağı, durağı
Gayet oldu halim yaman İbrahim

Takatim yok ben oraya varayım
Bağ-ı hüsnün, gül cemalin göreyim
Padişaha bir arzuhal vereyim
Dad eden elinden aman İbrahim

Ta ezel ezelden kemter bahtımız
Viran oldu gönül köşkü tahtımız
Allah-û âlem, oğul, ahir vaktimiz
Tahmin görüşmemiz güman İbrahim

Göresin bu sinem tutuşup tütmek
Adettir askere hem gelip gitmek
Ne hacet sensiz ben hesap etmek
Sen gideli hayli zaman İbrahim

Hasan Dedem ciğerciğim sızılar
Böyle imiş mukadderde yazılar
Gurbetteki, sılasını arzular
Hübbül-vatan, minel-iman İbrahim’’

Seyyidlik belgesi olanın
Soyu Muhammed soyuna çıkar,
Belgesi sahte olanın
Günahı Nakibül Eşrafa çıkar.
Hasan Dede yapıcıdır, kâmildir,
Kusurlara nefes olur ozanca;
Âdemoğluna seslenir,
Eşraf oğlunu uyarır,
Türkü olur dillerde söylenegelir.

‘‘Eşrafoğlu al haberi
Bahçe biziz gül bizdedir
Biz de Mevlâ’nın kuluyuz
Yetmiş İki dil bizdedir

Erlik midir eri yormak
Irak yoldan haber sormak
Cennetteki ol dört ırmak
Coşkun akan sel bizdedir

Âdem vardır cismi semiz
Abdest alır olmaz temiz
Halkı dahl-eylemek nemiz
Bilcümle vebal bizdedir

Kimi sofu kimi hacı
Cümlemiz Hakka duacı
Resulü Ekrem’in tacı
Aba, hırka, şal bizdedir

Biz erenler gerçeğiyiz
Has bahçenin çiçeğiyiz
Hacı Bektaş köçeğiyiz
Edep, erkân, yol bizdedir

Kuldur Hasan Dedem kuldur
Mânâyı söyleyen dildir
Elif Hakka doğru yoldur
Cim ararsan Dal bizdedir’’

-IV-

Dört kapı kırk makam felsefesidir,
Verdiği her nefes pir nefesidir.
Cemlerde söylenen Ali sesidir,
Arıdır durudur Türkçedir dili.

Hakikatin sırlarına erendir,
Vardığı yerlere düzen verendir,
Ne dostunu ne hasmını yerendir,
Kızılırmak gibi coşkundur seli.

Boşanır gülbengi haz ile dilden,
Elinden dilinden arıdır belden,
Ehlibeyt sevdası dökülür telden,
Semahına durur her seher yeli.

Dergâhında ilm-i ledün var idi,
Yanıp yanıp nice talip eridi,
Yolcusu fakiri nasibin yedi,
Yürüyor izinden süreğen beli.

Peşindeki Türkmen boyu arkalı,
Bilmez ayrım yetmiş iki fırkalı,
Karpuzu üzümü olmuş markalı,
Çapaya kazmaya yatkındır eli.

Vuslatî diyor ki ey Kızılırmak,
Çizerek dolanır yay Kızılırmak,
Kaç asır birliksin say Kızılırmak,
Hasan Dede bizim Kırıkkaleli.

Osman Öcal

Osman Öcal
Kayıt Tarihi : 24.3.2011 01:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


GÜLCE'DEN. DÜZENLEMEYE AÇIKTIR.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    Zaman zaman yazıyorum.. Fırsat buldukça...
    Ama zor işimiz........ Anlatmak zor, anlaşılmak zor....

    'Bizim tarihimiz', bizim inancımız, bizim soyumuz....
    Müslüman olduk ama o kadar kolay değil..... Çünkü Atalarımız İslam öncesi de 'hakka inanırdı, Gök Tanrı der, göklerde aranırdı varlığının hikmetini...'
    Puta tapmak ne ki? O kim ki?
    Bozkır'ın putu mu olur? 'Töresi olur', hakkı hukuku töre bilir, töre verir...
    Kağan da tabidir o töreye, dağda çoban da.......

    Türk İlinde asla ve kata 'NAMUSA GÖZ DİKMEK YOKTU! '
    Kimin emriydi bu?
    Nerede yazılıydı?
    Dost, dostun kardeşiydi... Evini çekinmeden açar, sofrasını yazar, en güzel yataklarda ağırlardı..
    Ne şüphe duyulurdu, ne gözü arkada kalırdı ev sahibinin...

    'Haram' ne ola ki?
    Kim, kimin malını çalacak? Kim, kimi kandıracak, soyacak...
    Yalan yok, talan yok...
    Meralar 'DEVLETİN......' Yurt/İl devletin...

    Evet.. Zor Müslüman olduk... Ama asla 'ARAP OLMADIK! '
    Bizim geçmişimizde ayıbımız yoktu ki? Bizim geçmişimizde hırsızlık, eşkiyalık, talan, soygun, yol kesme yoktu ki?
    Biz çocuklarımızı 'ERKEK- KIZ' diye ayırmadık ki?
    Kızımız da yiğitti, erimizde....... Banu Çiçek o nedenle güreş tuttu Bamsı Beyrek ile...

    Müslüman olduk... Milyonlarca insanımız pahasına... Zulüm, 'soykırım', kan, vahşet yaşayarak... Şehirlerimiz, medeniyetimiz talan edile edile...
    Ama bizim İslam anlayışımız Araplarınkine benzemiyor...
    Onların bir sürü mezhebi var..Genelde onlar Eşari... Bizde 'MATURİDİLİK VE YESEVİLİK'
    İmam Maturidi itikatta önderimiz, Hoca Ahmet yesevi ise pirimiz...

    Anadolu'ya öyle geldik biz...
    Bütün medreselerde 'İSLAM VE İLİM YAN YANA' oldu... Maturidilik hakim idi...
    Ta ki Mısır'ın fethine kadar...

    Ondan sonra başladı 'Arapların hakimiyeti' ve giderek bozulma...

    Hasan Dede... Yüzlerce 'Eren....'
    Sevgiyi, kardeşliği, 'aydınlığı' Anadolu'ya getirenler...

    Vuslati Osman Öcal Bey'i kutluyor, paylaşıma teşekkür ediyorum..

    Cevap Yaz
  • Ahmet Kısa
    Ahmet Kısa

    Uzun soluklu ve oldukça yoğun emek harcanmış edebi kültürümüze ışık tutacak derecede önemli bir eser kazandırmışsınız Osman Hocam. Tam puan bıraktım gönül sayfanıza. Selam ve hürmetlerimle...

    Cevap Yaz
  • Necdet Arslan
    Necdet Arslan



    Şimdi ne yazsam bu harika emeği anlatmaya muktedir olamayacağım.
    En iyisi mi;gönülden kutlamak.
    ÖCAL'ın gücü sayfada ...Ve hayranlıkla okudum.

    Nicelerine.Kutluyorum Dost.

    Cevap Yaz
  • İbrahim Halil Akın
    İbrahim Halil Akın

    DEĞERLERİMİZE IŞIK TUTAN GÜZEL BİR DESTAN YÜREĞİNİZE SAĞLIK BÜYÜK EMEKÇİ DUYARLI YÜREK SAYIN OSMAN HOCAM ÜÇ'ÜNCÜ DEFADIR SAYFANIZA UĞRAYIŞIMDI BİTİREBİLMEK İÇİN ZEVKLE BİTTİ DESEM DE KOLAY KOLAY BİTMEZ BU ESER HAZ DERS VE COŞKU DOLUYDU CANDAN TEBRİKLERİMLE

    SELAM VE SAYGILARIMLA

    Cevap Yaz
  • Rahime Kaya
    Rahime Kaya

    SAYIN ÖCAL, EMEK DOLU, TİTİZ ÇALIŞMANIZI İÇTENLİKLE KUTLUYORUM. SAYGILAR

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (25)

Osman Öcal