Hasan DAŞ, 1 Mart 1998'de Şanlıurfa'nın Bozova ilçesinde dünyaya geldi. Şanlıurfa'nın Bozova beldesine bağlı Fırat nehrinin yükselmesi ve çevresinde bulunan evleri içine alması sebebi ile Şanlıurfa'nın merkezine göç etti. İlk ve orta okulun bitmesinden sonra Şanlıurfa Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinden mezuniyetini alan DAŞ, okul yıllarının son zamanlarında hayatının en acı kaybı ile karşı karşıya kalmış, babası Mustafa'yı kaybetmiştir.
Hayatına Şanlıurfa'da devam eden DAŞ, kazandığı üniversiteleri bir kenara bırakarak iş hayatına atılmış ve aile geçim sıkıntılarını bir şekilde üstlenmiştir. İletişim sektörüne atılarak bir çağrı merkezinde operatör olarak göreve başlamış ve yıllarca bu görevi sürdürerek çalışmıştır.
Daş zaman zaman katılmış olduğu yarışmaların yanı sıra ACEMİ EDEBİYAT DERGİSİ sayfalarında yer alarak ZEO isimli ilk öyküsünü yayınlamıştır. Ardından 2018 yılında ERİK AĞACI ÖYKÜ SİTESİ köşe yazarlığı yaparak SON TREN isimli öyküsüne de bu sitede yer vermiştir.
Bu dönemin yanı sıra askerlik dönemini yaklaşmış ve vatani hizmetini yapmak üzere yola koyulmuştur, sırası ile Erzincan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgelerinde askerlik hizmetini tamamlayarak bu süreçte yazmış olduğu ilk kitabı TAHAYYÜL (Vazonun İçindeki Küçük Adam) yayınlayarak okurlarına ismini duyurmayı başarmıştır.
Daş, 5 kardeşli bir ailenin ortanca oğludur. Kendisini "Yeni bir başlangıç" olarak tanımlamaktadır. Benimsediği görüş ise "Sanat toplum içindir" görüşüdür.
Eserleri
Tahayyül (Vazonun İçindeki Küçük Adam)
ATEŞTEN ÖYKÜLER (Antoloji)
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!