Âşık Enver Gürkani - Has ve naz kardeşle ...

Âşık Enver Gürkani
846

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

:
Tarihini ve zamanını bilmediğimiz, çok eski çağlarda yaşamış bir hikâyeden söz edeceğiz.
Ülkenin birinde çok adil bir kral yaşarmış. Her insanın olduğu gibi, Kralında bir derdi varmış, bu öyle bir dert ki; çaresi yok, bu dert şu imiş, kralın çocuğu olmamış Memlekette ne kadar hekim, tabip varsa hepsine başvurulmuş. Ama bu derde bir çare bulunamamış. Kral derin derin düşünmeye dalarmış. Ben öldükten sonra, benim krallığımı kim sürdürecek diye. Ben ne talihsiz bir insanmışım ki, atalarımdan bana gelinceye kadar, babadan oğula devam ederken, bana gelince zürriyetim kesildi. Hanedanlık bizden çıkacak diye, gece gündüz üzülüp duruyormuş.
Bir gece kesin emir vermiş, kimse beni rahatsız etmesin, ben tek başıma has bahçede, kafamı dinlendireyim diye çıkmış bahçeyi dolaşmaya başlamış. Tam bu derin düşüncede iken, gecenin sessizliğini bozan bir ses, onu daldığı hayal dünyasından uyandırmış. “Kralım çok önemli bir derdiniz mi var ki? Derin düşünceye dalmışsınız. Kral sesin geldiği yöne dönmüş, “bre adam sen kimsin buraya nasıl girdin? ben sıkı tembih etmiştim buraya kimseyi almayın diye, sen nasıl buraya girdin sana kim izin verdi? ”,sesin sahibi hiç istifini bozmamış biraz daha yaklaşmış, demiş ki; “
Kralım ben bir yere girmek istediğim zaman, bütün dünyanın ordusunu diksenizde fayda etmez. Bana kimse mani olamaz, ben sizin derdinize çare bulmak için geldim, benden çekinmeyin siz sadece derdinizi bana anlatın.”Bu söz üzerine kral biraz rahatlamış, öyle ya ummadığın yerde bir çare bulunur, çünkü dünyada çaresiz hiçbir dert yoktur, ölüm hariç.
Kral emir vermiş, kimsin yaklaş kendini tanıt seni bileyim. Şahıs yaklaşmış yaşlı bir kimse imiş, demiş ki; Kralım gördüğünüz gibi ben yaşlı bir insanım. Kral rahatlamış durumu ona olduğu gibi anlatmış, eklemiş “sanırım ki bu dünyada derdime çare yok. Zaten yaşımda hayli ilerledi, hanım dersen zaten oda benim gibi bundan sonra bizden geçti pek umudum kalmadı da. Deyince yaşlı devreye girmiş, aman kralım bu kadar umutsuz olmayın, daha nice dertler vardır ki, çaresiz denildiği halde çare bulunmuşken sizin derdinize mi çare bulunmaz. Allah’tan umut kesilmez, zaten ben sizin derdinize çare bulmak için buraya geldim, yani ben bilerek sizin yanınıza geldim, sizin bu derdinizin çaresi bende der. Koynunda bir elma çıkarır kralım buyurun bu elmayı alın üçe bölün, bir parçasını kendiniz yiyin, bir parçasını sizin hanımınız bir parçasını da atınıza verin. Zamanı gelince sizin iki oğlunuz kısrağında iki tayı olunca, (bilen Allah’tır) bir oğlan ve bir tay benim biride sizindir razı mısınız? Kral bu pazarlık karşısında ileride sonuç ne olacak düşünmeden biraz heyecan birazda fazla umut olunca, hemen evet demiş. Yaşlıda elmayı verir ayrılmadan önce der ki; Kralım, son sözüm ben gelmeden çocuklara isim koymayın ve geldiği gibi bahçeden ayrılır gider.
Yaşlı gittikten sonra kral kendini toparlar, acaba bu olanlar hayal mi gerçek mi? düşünür elinde elmayı görünce hayal olmadığı ortada, bu sefer şunu düşünür acaba yaşlının dediği gerçek olacak mı olmayacak mı? Ve evin yolunu tutar. Zaten bunun dışında yapabileceği bir şeyde yok, eve varır, hanımına başından geçenleri olduğu gibi anlatır ve elindeki elmayı üçe böler, bir parçasını kendisi yer, diğer parçaları da hanımına ve atına verir, bunları yaparken de Allah’tan umudunu kesmez görelim Mevla’m ne gösterir deyip gece uykusuna dalar. Cenabı Allah bir şeyi murat etti mi, bir sebep yaratır. Demek ki yaşlı bir sebebin eseriymiş. Ve zaman gelir Kralın iki oğlu ve atın da iki tayı olur, memlekette bir bayram havası eser, Kral bayram ilan eder yetimler gözetilir, fakirler giydirilir, mahkûmlar azat edilir. Aradan zaman geçer çocuklar yavaş yavaş büyümekteler, herkesin gözdesi olurlar çocukların yaşları yirmiye gelmesine rağmen, hala isimleri yok.

Tamamını Oku