Perde Aralığı
Elzem aynalar,
geçmişi geleceğe sindirmiş.
Dalkavukça değildir kımıldamayan insanın gölgesi.
Kaç asır geçti, bilmiyorum.
Ses ver Nida!..
Tırnaklarımın kırıldığı yerde değilsin.
Ömrümün en kuytu köşelerinde saklamıştım oysa..
Neden böyle parmak uçlarımdan geçip gidersin..
Gülümseyen bir delilik vardı zulamda.
Çaya kaç şeker, göğe kaç bulut, yola kaç adım gerek
Göğsünün üstünde kanayan sözlerine ne hacet?
Yeterim velhasıl ben kendime
Gözlerinin ferinde dinlenmeye ne gerek
Bakırdan yapılmış demlikte kaynayan çayı içerek,
Ayazın pervasızlığını at bir sahanlığa
Belki de kelimelerin ahi vardı bende
O yüzden boynu hep büküktü sözcüklerin.
Sensiz geçen yetim günlerin matemi bitmedi bende..
Düşündüğün kadar seni düşünmekten vazgeçmediğimi bilmelisin Nida!
Dudaklarından hep kırık kelimeler döküldü
Toynakları kırık atların üzüntüsü vardı bende
Korkunç, insansaldı hem de..
Mızrakları aldırmadan-dörtnala koştum yılgınların arasında.
Bir insan parmağıydı çelme takan
Tepetaklak düştü-döküldü taşıdığım yengiler.
Her sabah uyandığımda tanımlayamadığım acılar sırtımı sıvazlıyor.
ucunu bulamadığım,
hızına yetişemediğim köhne bir çukurda..
Burası işte;
umulmaz resetler,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!