Yaygın bir düşünme biçimi bizi sık sık yanıltıyor.. " Düşmanımın düşmanı benim dostumdur." diye kim soktuysa kafamıza?
Oysa..
DÜŞMANIMIN DÜŞMANI BENİM DOSTUM " DEĞİLDİR" Ki
ÇOĞU ZAMAN.!
***
Bizde Namık Kemal,
"VATAN VE HÜRRİYET" kahramanıdır.
II. Abdülhamid'in istibdat yönetimine karşı mücadele etmiş ve toplumda "mülk ve biat kültürü" yerine "vatan ve hürriyet" bilinci uyanmasını önemli ölçüde sağlamıştır. O zamana kadar insanlar dinsel bir anlayışla yaşadıkları toprakların "padişahın Tanrı tarafından kendisine verilmiş şahsi mülkü" olduğuna inanıyordu. Ya da "mülk Allah'ın, bekçisi ise yeryüzündeki gölgesi padişah" da denebilirdi. Biz de ona biat ederek iyi - cennetlik kullar olabilirdik. Bizim kendimize ait bir fikrimiz olamazdı, büyüklerimizce bize söyleneni yapmak ve onların arkasında saf tutmak gerekirdi.
***
O yıllarda Fransa, hanedanları devirip iktidara ve mülklerine el koymuş ne varsa halka dağıtarak bir Cumhuriyet ve demokrasi denen "özgürleşmiş insanlar sistemi" kurmuştu.Keşiflerle oluşan ticaret burjuvazisi, giderek oluşan sanayi burjuvazisi soylulara aristokratlara kafa tutacak kadar güçlenmiş ve yeni bir yaşama biçiminin önce hayalini sonra teorisini geliştirecek düşünürler yetişmişti.
Giderek topraklara bakış da değişmiş, şimdi "sultanlara ait mülk yerine vatan", teslimiyet içindeki "kul yerine ise özgür vatandaş" ortaya çıkmıştı.. Bunun sistem üzerine kurulan yeni devlete Cumhuriyet ve millet iradesinin adaletli ve ortaklaşa yansıması ise demokrasi oluyordu.
Bu gelişmelerden Avrupa'daki hanedanlar, o dönemde var olan on - on beş devletten, görece en gericileri olan Rus Çarları ve Osmanlı Sultanları çok korkmuştu..
Hemen İstibdata -sıkıyönetime- başvurdular.
***
Bir tiyatro eser; Silistre müdafaasının oyunlaştırılmış bir biçimi olan Namık Kemal beyin "Vatan Yahut Silistre" tiyatrosu her şeye kuşkuyla bakan sarayda deprem etkisi yarattı.
Eserin adı aslında "Vatan" idi.
Ne olur ne olmaz, sansür kurulu bunu sakıncalı bulursa zaman kaybı olmasın eserin adı "Silistre" de olabilir anlamında "seçenekli" sunulmuştu heyete. Ama sansürden olduğu gibi geçince eserin adı bu tuhaf haliyle kaldı ve zihinlerde yer etti.
İlk sahnelendiği gün de "vatan sevgisi ve coşkusunun bu başarılı hikayesi" çok beğenildiği ve coşku sokaklara kadar taştığı için de yazarı ödüllendirilmek yerine Magosa'ya sürgün edildi.
***
Fransız İhtilali sonrası Avrupa'daki hanedanları bir sancı tuttu demiş miydik?
Öyle ya, ya Cumhuriyet denen kralsız - hanedansız bu yeni devlet biçimi şişede durduğu gibi durmaz da bütün Avrupa'da hanedanlara karşı bir sorgulamaya neden olursa?
Hemen Fransa'ya yeni bir kral bulunması ve Cumhuriyet'in yıkılması gerekmez miydi? Bu her fırsatta ve aşamada Fransa'nın iç işlerine ve egemenliğine müdahale demekti.
Dış müdahaleler, Fransa'daki Cumhuriyetçilere yeni bir görev çıkarıyordu zorunlu olarak, kendi özgürlüklerini korumak için kendilerini kuşatan gerici hanedanlara karşı savaşmak!
İşte özgürlük ideallerini bütün Avrupa'ya hatta Rusya'ya kadar taşıyan Napolyon'un fikri alt yapısı bu gelişmeler idi..
Madem siz devrimi kendi yurdunda boğmaya çalışıyorsunuz, biz de kılıçlarımızı çeker, milletlerin üzerine çöreklenmiş kan emiciler olarak İngiltere'den Rusya'ya kadar sizin hanedanlarınızın canına okuruz.!
***
Peki, Fransa'nın ve Fransız vatanseverlerinin, hürriyet kahramanlarının derdini anladık da.. İki arada bir derede kalan Avrupa ülkelerindeki vatansever ve hürriyet taraftarlarının hali ne olacak?
Asıl sıkıntı burada..
Diyelim ki bir İngiliz ya da Alman aydınısınız...
Ülkenizdeki hanedandan da nefret ediyorsunuz ve acilen Fransa'daki gibi cumhuriyete ve demokrasiye geçilmesini istiyorsunuz.
Ve artık Paris sizin için Kudüs gibi Müslümanlar için Mekke'yi algıladığı gibi bir ülkünün merkezi haline gelmiş de gece gündüz hayallerinizi süslüyorsa..
Türkiye'de
" Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi, Yazılsın sengi kabrime Vatan mahzun, ben mahzun…” diyen Namık Kemal gibi, siz de Rusya'da "vatan ve hürriyet fedaisi" bir Rus subayı iseniz ne olacak haliniz?
Hadi karar verin bakalım!
Fransız ordusu Rusya'ya doğru sefere çıktığında siz nefret ettiğiniz Çarın ordusunda kendi ideallerinize karşı mı savaşacaksınız?
Ya da Fransız ordusu Rusya'ya doğru bir sefere çıktığında millet ve insanlık idealleriniz için Fransız ordusuna katılıp nefret ettiğiniz Çar'a karşı mücadele edeceğim derken milletinize karşı savaşarak "VATAN HAİNİ" konumuna mı düşeceksiniz?
Tam bir "yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal.." durumu..
Namık Kemal bu durumda kalmadı ama Rusya'daki roman kahramanı bu ikilemi derinden yaşadı... Türlü iç çatışmaları sonucu "vatan haini" durumuna düşmedi ve
bu zor durumda kendi ideallerine ve işgale karşı savaştı.
***
Bu romanın ve yazarı Tolstoy'un insanlık bilincine ne tür katkıları olmuştur sorgulamadık ama O zamanlarda devrimci aydınların ve öncülerin bilincinde "devrim ihraç edilemez-devrim ithal edilemez; her milletin devrimi kendi koşullarında, kendine özgü ve kendi eseri olur" düşüncesi oluşmamıştı.
Devrim sözcüğünden korkanlar bunu "hürriyet ya da kurtuluş veya bağımsızlık" gibi de okuyabilirler elbette..
***
Tarih bu konuda hep tekerrür etti..
II. Dünya Savaşında da Kırım Tatarları Almanlarla birlik olup Nazi bayrağı altında kendi devletine karşı savaştığı için sürgüne gönderildi.
Alman orduları da Azerbaycan petrollerine ulaşmak istiyordu. Amaçları Tatarlara özgürlük falan da değildi.
Bu durumu Tatarlar da yaşadı, bizim Anadolu Rumları ve Ermenileri gibi yanlış ata oynadılar.
1915'te Anadolu Ermenileri Ruslarla bir olup savunmasız Türkleri ve Kürt köylüleri katlederken...
1920'de de Anadolu Rumları da Yunan ve İngilizle birlik olup bin yıldır beraber yaşadığı Türk komşularına silah çekerken bu sorgulamayı yapamamış ve tarihsel kolaycılığı seçerek kendi elleriyle bir bir yıkmıştı dostluk ve kardeşlik köprülerini.
***
Bugün bile bu durumlarda tavır ne olmalı desek...
Çoğu kişide zihinler bulanık..
Afganistan ve hatta Irak Savaşından beri, Batı'nın Libya ve Suriye'ye silahlı müdahalesi...
Türkiye'ye ise 12 Eylül ve 15 Temmuzda silahlı,
"Avrupa Birliği ve akabinde açılım sürecinde" ise silahsız dayatmalarla "demokrasi ihracı" çok konuşuldu.
Irak Komünist Partisi ve Irak ordusu bu tür bir durumda kaldığında kendi liderinden öylesine nefret ediyordu ki Amerikan ordusu ile beraber olmayı seçti ve Saddam'ı devirdi..
Libya halkı ya da aşiretleri de Batı'nın "demokrasi" dayatması karşısında kendi liderini utanç verici bir biçimde alaşağı etti ve yetinmedi bir de onursuzca linç eti.
Acı ama..
Hayaller ve Gerçekler..
Kimi zaman öyle kimi zaman böyle..
"HÜRRİYET VE İKTİDAR...
DAHA SONRAKİ BİR MAÇTA DA KAZANILABİLİR.!.
AMA VATAN GİTTİ Mİ GİDER .!.
Siz ne dersiniz?
Kayıt Tarihi : 23.2.2020 01:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!