HARK ÜST SOKAK
Ark Üstü Sokak; Bahçeler başının bir üst sokağıdır. Bu sokağa, sokağın başındaki çeşmeden girilir. İlk ev Şerif Yanargilin evdir. Toprak damlı, hepenkli, tek katlı. Yanındaki ev kardeşi Hacı Mahmut’un, aynı üsluptaki evi gelir. Onun yanındaki ev terzi Nuri’nin evidir. Sokağın ilk iki katlı evidir. Terzi Nuri; evi, uzun seneler önce Kal Mahmut’tan almıştır. Nuri amca Çoruh Nehrinin kenarında terzicilik yapar, uslanmaz bir sigara tiryakisiydi. Hatta ramazanda, iftara yakın sokağa çıkar, bir elinde sigara, bir elinde muhtar çakmağını ağzının hizasında tutar, ezan okundu mu hemen sigarasını yakar, bir iki nefes çeker öyle içeri girerdi. Onun karşısında Kürt Dahir’in (Tahir) evi; baraka çatılı, o devrin haremlik, selamlıklı evlerinden. Tahir amca; iki evli olup, iki hanımı da aynı evde otururlardı. Hanımları; Gıcı Naciye ve Gelle (Rahile) teyzeler.
O sokağın renkli simalarından olan Tahir Amca o devrin bakkalıdır. Elma, erik, tut kurusu satar. Dükkânı Küprü başındadır. Kuru tut satması meşhurdur. “Benim tutum tatlıdır, benim tutum tatlıdır.” Sloganı, çocukların ağzında tekerleme olmuştur.
Tahir Amca arada bir birinci hanımı Gıcı Naciye’yi döver, efkârlanan Naciye teyze, Birinci Sigarasını tellendirir, kaderine küserdi.
Yandaki ev; Abdi amcanın evi, hanımı Laz Fatto (Fatma) . Fatto Teyze; iri bir Laz hanımı olup, şefkat ve merhamet deryasıydı. Karşısındaki ev; Söylemez’lerin Lütfi’ye Hocanın evi. Nuri Amcaların evin yanındadır. Lütfiye Hocanın eşi İbram Efendi, İzmir’e gurbete gitmiş, uzun yıllar Kürt Niyazi’nin yanında çalışmış, hastalanarak memleketine dönmüş, buradan Erzurum Numune Hastanesine gitmiş orada rahmetli olmuştur. Cenazesini bile getirememişler, orada defnedilmiş, mezarını dahi bilmezlerdi.
Hoca Lütfiye genç yaşta dul kalmıştı. Muhacirlik görmüş, orada Osmanlı Mektebinde tahsil yapmış, güngörmüş bir Osmanlı hanımefendisidir. Onların yanlarında, tek katlı toprak damlı, Ömer Eminin evi gelir. Ömer emi harp gazisidir. Hanımı Zernişan Aba; oda genç yaşta dul kalmıştır. Eski evinde yalnız yaşardı. Bütün sokağın Zernişan Abasıydı. Eski evinden bir türlü çıkaramazlardı. “Etme Zernişan aba bir gün bu ev çökecek, Allah göstermesin” derler ama o bir türlü inadından vazgeçmezdi. Bir gün Hoca Lütfiye’nin torunları sokakta oynarlar, olacaklardan habersiz. Komşunun kızı “Annem çaya davet ediyor.” Der, çocuklarla beraber annelerini alır gider. Ardından büyük bir gürültü. Ev olduğu gibi çöker. Çocuklar mutlak bir ölümden kurtarırlar. Bereket versin; ne kendisine nede sokaktan geçenler bir şey olmadı. O gün Zernişan Aba evde yoktu. Toprak damlı evin üzerinde 70 cm toprak vardı.
Zernişan Abanın yanında ki ev Kutur Ahmet Amcaların evi. Hanımı Anahanım Aba. Evleri kalabalık olup birçok kızı ve oğlu vardır. O sokağın en idareli evlerindendir. Kutur Ahmet amcanın eli iş görür, komşuları da bu arada unutmazdı. Azdan az, çoktan çok her ihtiyacı olana koşardı. Ortanca oğlu Zeki, okuyup Eczacı olacaktır. Memleketin en eski eczacısı.
Daha ileride ki evi Anşa (Ayşe) teyzenin evi. Oğlu Ömelli (Ömer) . Ömer abi muhasebecilik okulunu bitirdi. Bir türlü işinde dikiş tutturamadı. Sonun da mütahhit oldu.
Daha ilerisi, o sokağın ikinci iki katlı evi olan, Söylemezlerin Dişçi Bahattin Amcaların evi, anneleri Feride Nine olup bütün çocuklar ondan korkarlardı. Her sabah kapının önündeki taşlığı yıkar, süpürür oraya kimseyi bastırmazdı. Kızı Vasfiye Teyze.
Vasfiye Teyze; o devrin en iyi “Ehram “ dokuma ustalarından olup, deyme ustalar yanına gelemezdi.
Vasfiye Teyzenin kızı Nermin. O sokağın en güzel kızı. İnce, narin endamına saçlarının örüklerini bırakır, salına salına yürürdü. Esmerin en güzeliydi Nermin Abla. O kapının önünden hiç kimse lapevra, lakayt geçemezdi. Feride nineyi gören, muhakkak kendisine çeki düzen vermek zorundaydı. Yoksa Feride nine açardı ağzını, yumardı gözünü. Kimin haddine.
Daha ilerisi Purutların ev. Bu evde kalabalık bir evdi. Sokağın üçüncü ve son iki katlı evidir. Oradaki değişiklik ise gelinleridir. Gelin Refika.
Gelin Refikanın özelliği Erzurumlu olmasıdır. Purut Fazil onu Erzurum’dan gelin getirmiştir, oğlu Naim’e. Kırmızı yanaklı, şirin Refika Teyze. Merhametin, şefkatin timsalidir Refika Teyze.
İki kızın üstüne bir oğlu olmuştur. Güven. Bir daha da oğlu olmamıştır. Güven tek oğul olduğundan el bebek gül bebek büyütülmüştür. Hatta bütün sokağın bebeğidir Güven. Kıvır kıvır lüle saçlı esmeri güzeli bir çocuktur Güven.
Sokağın birde köpeği vardır. “Golluk.”
Golluk; Kutur Zekinin köpeği olup devrin en akıllı köpeğidir. Sokağın sakinlerini tanır, kimseye ilişmezdi. Kutur Zeki onu canı gibi sever, gözü gibi korurdu. Bir gün; Golluğu köylüler kaçırır. Akıllı hayvan kapatıldığı yerden kaçar gelir. Bu olay sokak sakinlerine o kadar dokunur ki Lütfiye Hoca, Golluğa türkü yakar. Nihayetinde Golluğu zehirlerler, bütün sokak yasa bürünür, hatta Kutur Zeki az kalsın cinayet çıkaracaktır, Purut Naim engel olur. Golluğu zehirleyeni zehirleyecektir! ! !
Ark Üstü Sokak adını; sokağın ortasından geçen büyükçe bir arktan almaktadır. Bu ark suyunu, Koruk mevkiindeki çilçilden alır, havzasında iki değirmen, bir ding dönderirdi. Kimse ne zaman yapıldığını bilmezdi.
Bilinen tek şey vardı arkın tarihinde. Bu ark yapılmış yapılalı yüz elli can almıştı, mahalle sakinlerinden.
Ark Üstü Sokağın komşuları öyle şimdi ki gibi komşuluklara hiç benzemez; tatsız, tuzsuz, ruhsuz değillerdi. Herkes birbirinden haberli, herkes birbirini en az iki göbek veya daha fazlasını tanır, birbirlerine son derece saygılı ve sevgi doluydular. Kendi aralarında; haremlik, selamlık nedir bilmez, bir birleriyle bir aile gibiydiler. Zaten çocukların birçoğu birbirlerine sütkardeş gelirlerdi.
Kimde ne pişse muhakkak ki yanındakine pay götürür, olan olmayana hiç teklifsiz verir, tam bir sosyal aktivite yaşanırdı. Akşam oldu mu, Ark Üstü Sokak sakinleri bir birlerine, akşam oturmasına gider, hatta gece yatısına kalınırdı.
O evlerde neler yaşanmazdı ki.
Oturmaya gelen komşular, önlerine “Çedeneli kavurgayı” aldılar mı, hele birde “Tut kurusundan.” Oldu mu, artık deyme keyiflerine. Masalın, hikâyenin en güzeli anlatılırdı.
Hoca Lütfiye; Kâh “Siyerden” nasihat eder, kâh muhacirlik anılarından anlatır, kâh ilahi, kaside okur, genç kızları, ilmihalden imtihan ederdi.
O evlerde ne yoktu ki.
Mutluluğun, kanaatin en güzeli yaşanır, aza kanaat edilir, az ile mutlu olunurdu.
O evlerde neler yaşanmazdı ki.
Acılar, kederler, mutluluklar beraberce paylaşılır, beraber mutlu olunur, beraber kederlenilirdi. Mutluluk herkesindi. Kederde herkesindi.
Ark Üstü Sokak.
Bahçeler Başının bir üst sokağı. İki üç adımda, kendinizi devrin botanik bahçesi olan, bahçelerde bulurdunuz.
O bahçeler ki; dört mevsimi yaşarlardı. Bahar geldiği zaman, envai türlü meyve ağaçlarının, gelincik gibi çiçeklerinin arasında bulurdunuz kendinizi. Leylakların doğal kokusu, sarhoş ederdi insanı. Güz geldiğinde ise tuhaf bir kızıllığa bürünürdü bahçeler başı. Altı kızıl, üstü kızıl olurdu. Kızılyaprakların üzerinde yürümek, arada bir başınıza konan kızılyaprakları alıp, koklamak, okşamak isterdiniz, bahçeler başında.
Bahçeler başından geriye koca bir hiç kaldığı gibi, ark üstü sokaktan da geriye koca bir hiç kaldı, eski bir sokak levhasından başka.
Ark Üstü Sokağın önce arkı gitti. Ardından değirmenler ve ding.
Ardından Yanar Kardeşler birer ikişer göç ettiler. Onların ardından Kürt Dahir (Tahir) amca yollandı öteye, hanımı Rahile Teyze, Terzi Nuri, Lütfiye Hoca, Zernişan Aba,…………………
Şu yakınlarda da Gelin Refika’yı, gelin ettik ahirete.
Kala kala kim kaldı ki?
Purut Naim, Kutur Zeki (Namı diğer Padişah)
Parmakla göstersen üçü beşi bulmaz Ark Üstü Sokağın sakinlerinden. Onlarda birbirinden ayrı paramparça.
Şimdilerde Ark Üstü Sokakta viranelerde kalmadı. Bir kısmı söküldü beton yığını oldu. Bir kısmı ise çocuk parkı. Bir kısmından ise eser kalmadı. Yola gitti. Terk edilmişliğin kendi kaderinde.
Vasfi OKUR
Kayıt Tarihi : 2.11.2010 14:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kendisi
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!