Harflerin Arsız İnkılâbında Kısasa Yeprem Nezaket
boşluk kabul etmez bilirim mekanın serinliğini
inilti kıvamında her bir harf sırayla dizilirse belki zaman
kelimelerle kıyasıya sarılır mananın çılgınlığına
ardından harf yılgın, harf çılgın davranır dişlerimden
yırtar atar ses, hüzmesindeki alçaklığı
yüzüme vurur yuvarlak, yüzüme vurur şişkin, yüzüme sivri bazen de kılçıklı örneklem
değil aslında ben, ben bir kulak iltihabıyım e harfinin tizinden
ben unuttum, dedim kendime dedem nerde, ninem kim?
içerisi içimde kovalar dolusu kus-zaten şaşırmadım inanın buna-
ah bir de şu azot, oksijen ne bileyim işte o kahrolası gazlar yok mu
ayaklarım merdi meydan gazvesinde hezimete sevdalı desem
kalkıp saplarından bir içim su verecek göğün damadına
surat ayva kurusu renginde iğrenç düş
ellerim kalkmıyor, korkak gözler kulağıma eğiliyor
anlatsam dinler miyim bilmiyorum
iltihabım azıyor ve başlıyor kelimeler kanamaya
ayetlere atılıyorum hemen, o kufi esrikliğine
eliften geçiyorum be’den
se duruyor aralıkta şöyle bir yokluyor ensemi
üç dişini de geçiriyor ıslak tenimden öteye
simyamı özüne çekiyor hassan oralarda geziniyor
-ihanetin sevdalıdır köşemdeki işveli dilbere bilirim
ilk güz aşklarında saklamıştım halbuki en siyah hücreme-
ey ehabiş ya sen nereden,hangi renk sesinle gelirsin bilmem
ruhum erimiş çelik kıvamında harlandı gecikmenden
zel,sin ve dahi şın
nerdesin,kim? evet ben,nerdeyim?
hatırlar mısın elenen saatlerini turunç günlerinin
otuzumdayım galiba bir de karım
hey köşedeki ya sen,afyon meraklısı barbar evet sen
sesli harflerini de alıp defol evimden
doktor perhiz verdi müsaade edin
uzun,uygun,olgun kelimelerim var işte
rahatladım biraz dişetlerimin öfkesinden
hani anlatırlar ya tarihte hassanlar biat etti
ehabişler ise ihanet diye
nesine inansam demiştim o karpuz günü hatırına
-yayılmıştı içim mavi suratına işte deyiverdim-
üç diş izi bir de kehanet
hassan’a mı baksam ehabişe mi?
çağ yılgını sarhoşların geğirtileri ve ardından isyan
komünist burjuvazi, faşist sosyalizm işte budur hastalığın dersen
eyvallah derim lakin benim derdim henüz
harflerdeki kinin dişlerime değen şiddetinden
düşün ki bir adam, gözleri iliklerinden bakıyor
kulaklarından doyuruyor beninin açlığını
parmakları üstünde yürüyerek geçiyor kendi içinden
kavmi hasret, kavmi kin
kınında falçatası, kan samimiyeti
bizdeki heves belki bühtan menkıbesi
kaldırım yelpazesi, yağmur harareti
çetrefilli yollarıma bir tutam eklenmiş günah
peşimde hafiyeler var, a lar i ler ö ler
nereye kaçayım kime yanaşayım
anlatabileceğiniz ne var sesimdeki bu illete
Kardeşim, gel otur zihnimin köşesine, dışarda iğrenç gülüşler iliklerdeki sancıya dokunuyor. Yüzün eski, yüzünde beddua izleri. Nefret ki bir damak gibi kıkırdaklı ve şekilsiz. Unutma ben tard edilmiş bir pehlivanım bundan sonra göğün mavi çayırlarında. Uyanın artık, uyanın ey çağın iblisleri günahlarınız koynuma. Ses. Bir damla yankısı kadar ıslak ses. Ve bir ıslık kadar tiz rüya, kaçar gibi kendimden arsız hararet. Kardeşim, benim adsız ilişiğim. Göbeğimde ağrı, sırtımda acılı nasır bekleten acımın soydaşı. Eğrisiz, büğrüsüz sadeliğinde kıyasıya sessiz.
çarşı pazar önemseyen adımlarını arıyorum-itişmenin-
kah karpuz sergisinde dilim dilim heder olmuş kırmızı ifadeler
sivri suratlarından hiddet fışkıran biber yığınları
doktor söyle bana bugün zerdüştü görebilir, buyruklarına sarılabilir miyim?
iltihabım seslilerin hükmünü sürdürecek olsa haznemde
niçeyi de nihilist olmayı da sadece dişime dolgu niyetine alacağım
dur bir dakika sen hassanlardan mısın hey sen
ayaklarımdaki manayı okumadınsa yoksun
aşağılardadır benim yüz hatlarım, kelimelerim baksana
tövbe neuzübillah bir tek sözün yok mu bu çığırtkan kaçışa
kendinden geçmiş mağara kavuklarından bir çekimlik buhur
sağa kayan gözler daha sağa, sanki çıkıp gidecek kan çanağından
sakinleşmeliyim, çökmeliyim parmaklarımın üzerine
karnımda açlık bir kısım sözler gurultulu
düşünmeliyim a’sız e’siz ö’süz
vitamin, protein veya ne bileyim
allahım yırt perdeyi, ne olur bana simya
kırçıl saldırılara bir avuç merhem o bitimsiz nurundan
kelamının dingin bestesinden iki parçam ses
duruyorum burada, sadece bu
yüzyıllar kanyon gibi oyduysa ifademi, etime dokunamadı
anafor meraklısı kelimeleri seçiyorum ziyafetime
ses tellerinin arasından yuvarlanıyor o ve u
peki hangi kelime diye sormayın yakışık almaz
i ve e hala kızgın bir mızrak
sataşıyor kah havaya kah suya
kabülümden geçse ah geçse
tüm illetliğim yaralarımdan fırlayacak
mana pişkin endamıyla yağdıracak emirlerini
ölünce kemiklerim toprağa değecek ve kelimeler binecek günahıma
birden iki kafa belirecek biri münker biri nekir
hep istemediğim sesleri bırakacak aşağılardaki ifademe
kan doluşacak mezarımdan mezarlara
rüya olsa bu uyanamayacağım
a ve e,a ve e,a ve e
i ve ü,i ve ü,i ve ü
bittim işte bir film şeridi gibi ah tenim
demiştim yamçık gülüşler dadanır diye
her birinin ağzında etimden bir parça
ehabiş nerdesin,ah yarama afyon
hassan! bulmalıyım seni,sevincime ihanet
ah tanrım duy sesimden eksikliğimi
bana bir zamanlık gölge,bana rahat
bir tekrarlık harf ne olur yarama
ruhumu bedenime kıstırmalıyım, bir tek ataç
duy beni tarih, bana bir nefeslik ses
hiddetinden kurtulmalıyım
duy beni ey zamanın bitimsiz sesi
bana bir küskün harf
Duydun değil mi şafak badirelerimi. Seslilerin intikamından geçtim ufuk çizgisi boyunca. Kaderin kalın dişli boğazlıkları birer birer dilime dikti seslileri. Dilim yangın yeri, dilim abes devrimlerin ocağı. Asitlerimi emip aldı tükrüğümden lanet. Vücuduma giren her nesnenin hazmı zorlaştı bu sebeple. Sırıtkan ifadeleriyle alnımda sırnaşıyor kelimeler. İşte bak işte görüyorsun değil mi?
Yunus Emre Altuntaş
Kayıt Tarihi : 29.4.2018 23:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!