Sayın Başkan,
Sayın İl genel Meclisimizin Saygın Üyeleri ve Değerli Yöneticileri.
1 Kasım 1928 tarihinde, 1353 sayılı yasayla kabul edilen “Harf Devrimi”’in 79. yılını kutlamaktayız.
Bu nedenle, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, hepinize saygılarımı sunarım.
Sayın Başkan,
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurmuş oldukları, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanını müteakip, çok hızlı bir biçimde gereklilik gösteren devrimleri yaptılar. Bu devrimlerden en önemli olanlarından biriside, 1 Kasım 1928 tarihinde yapılan harf devrimidir. Bu devrim 1353 sayılı yasayla Arap abecesinin yerine, dilimize ve düşüncemize uyan Latin abecesinin kabul edilmesiydi. Bu değişimin adı da “Harf devrimidir”.
Bu devrimin yapılmasında, birçok gerekçe vardır. Bu gerekçelerden en önemlisi, Osmanlı İmparatorluğunun kalıtı olan yazı biçiminin, birçok sorunlar yaşatmasıydı. Türkçemizin doğasında var olan seslerle uyumsuzluğu bulunan Arap abecesinin, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kendini ifade etmesinde aşırı sıkıntı yaratmaktaydı. Bir başka önemli durumda, halkımızın okuryazar sayısının çok az olmasıydı. Hâlbuki yönünü çağdaş uygarlığa çeviren “Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin amacı”, devrimlerin kalıcılı olmasını sağlamaktı. Bu kalıcılık ancak ve ancak anlaşılır bir yazı diliyle sağlanabilirdi. İşte bu gerekçeler nedeniyle, bu değişim sağlanmış oldu.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Yazı ve konuşma dilimizi anlaşılır hale getirdiği ve dünya ülkeleri ile anlaşılır olmayı sağladığı için Büyük Atatürk'e her zaman minnet borçluyuz. Kutluyorum. Sevgiler
Değerli hocamı yürekten kutluyorum kaleminz daim olsun
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta