HAPİSHENAMDEN KAÇIŞ ÇARESİZLİĞİ
Esir aldığımda kendimi daha çocuktum,
Korkularımı kabuslu rüyalarımla İkna ettim.
Böyle kalalım ne olur, başka çıkış yolu yok dedim.
İnanamasaydı bana, bilirim;
Kabuslarım acımasız olmayacaktı
Kendim daha çocukken, içime saklandı
Geceler boyu onu büyüttüm, korkularımı;
Birlikte büyüdük…
…
O
Hep benden daha fazla büyüdü
Korkularımı benden önce sırtlanıp koştu
Belki sıcak beyaz bir kadının bacaklarına… ayıp
Bilmiyorum henüz çocuktum, anlam veremedim,
Yetişemedim.
Erektil olamadı, duygusuzca hissiz kalkmayan uzantım
Bana yanıt vermedi, her zamanki beni, ıssız çöllerde bıraktı
Kendim ve kendimin yükü, dokunmadan, teni tenden kıskanan…
Yalnız bırakmasına şaşırmadım içime saklanan kendimin acizliğini,
Kutsal kitapların gönüllü acılı oruçlu köklerini, kölelerini, hep aynıydım
…
Zavallı denen asil eşeğin sırtında, samanyolu ekeriz yıldızlara,
Çocuğum hala
Bakar bakar samanyoluna, düşünürüm;
Heybede küçük bir delik var akıyor yıldızlar
Samanyoluna dökülüyor, heybeden kaçmışlar
Kendimin bende saklı, çocukluğum ve son nefesim.
Yıldızlar galaksiler, kara enerji; bana tutunmak ister hepsi
Biri çeken, diğeri uzaklaştıran, çoğu annesiz, çaresiz, kaçışırlar
Uzaklaşan, koparan kaçan, meçhule, ve
İki kara enerji, biri kucaklayan öbürü çokça…
Eşek sakince yürürken, karnı tok, sulanmış, sırtından inerim
Sırtındaki yükler hafifler; sırtında dolu heybe, bense yürürüm,
Heybe saman saçar samanyoluna, o yürür yolu ben ıssızlığın içinde
Bir kara madde çarpar bana kendimi iten,
Boşalan heybeden…
…
Kendim ve kendimin veya kendimden başka,
Heybeyi kaderi acılı eşekten aldığım zaman,
Sırtım yüklenir ; iki yüzlü yeniden yüklenir heybe,
İçi dolu çuvalı göğsüme asarım, başımdan aşağı
İki gözlüdür heybe, hep öyledir, boynuma asarım;
biri acılarım, sırtıma yüklenir, diğeri sırtıma yaslanır
Umutlarım, nefeslerim, yitip gidecek zamanların,
Ve bir de çocukluğumun inatçı yükü…
Yalnızlığım….
Yüklenirim aciz kendime, ön yüzümde ağırlığı,
Sırtımda azaldıkça çoğalmayan keyiflerim…
Artık kamburum
Nasıl alnımda kırışıklar olmadan sana bakarım,
Aynı taşı bu ve öteki zamanlarda dağın tepesine taşırım
Düştükçe, yuvarlanarak üzerime gelir, ulaşamayacağını anlarım.
Taş kesilir umutlarım, taş ve ben, en tepede arayıp dururuz kendimizi.
Sonsuzluk garip bir hiçlik zamanı,
Anlamsız
Sıkıcı,
Bıktırıcı,
Çabucak biter
TAŞ ister,
Ben bırakıp gitmek, taş istemez
Zaman hapishanesi bize gülümser.
Heybe artık eşeğin sırtını acıtmaz;
Sırtımda bir eşeğin kutsal yürüyüşü, boynumdan bir urgan gibi giydim
İçleri dolu havasızlıktan
Bir yüzü önümde
diğeri göğsüme yapışmış,
yürürüz eşek ve ben
bir de heybede doğmaya yakın yıldızlar
Birden boşluğun bendeki yaşama refleksi,
Aniden irkilirim,
Azıcık uyku sarmalamış,
İrkilirim aniden…
Üzerine uzay gelir,
Hani nereden geleceğini bilmeden
Boyutlar karışır, olmayan boyutları anlarım
Tanrım neredesin?
Kara deliklilerin çekimlerini yenebilirim, yapabilirim,
Ayaklarım yok, yol karanlık ve bitmez,
Ellerim yok, tutacak bir şey yok,
Işık soğuk, görecek artık hiçbir şey yok..
Hangi zamanın içindeyim, hangi zaman savurdu beni
Ve hangi yoksul zamanlarda çile doldurdum:
Güçlüyüm,
Bir karanlık, başka bir karanlık, arada kaldım
Hala nefes alıyorum, boğazım sonsuz karanlık
Bilirim bir yönüm kendim, diğer yönüm ip verir ağaç dalına
Diğer yönüm belki der, ama en çok karanlık yönüm, henüz bitmedi
Söylenecek sözler belki eksik kaldı veya kötülükler?
İyiye dokunduğum,
Bana nefes üfler çocukluğum.
Hakan KARADUMAN
Hakan Karaduman
Kayıt Tarihi : 20.6.2025 03:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!