Hapishanemden Kaçış Çaresizliği

Hakan Karaduman
226

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Hapishanemden Kaçış Çaresizliği

HAPİSHENAMDEN KAÇIŞ ÇARESİZLİĞİ

Esir aldığımda kendimi daha çocuktum,

Korkularımı kabuslu rüyalarımla İkna ettim.

Böyle kalalım ne olur, başka çıkış yolu yok dedim.

İnanamasaydı bana, bilirim;

Kabuslarım acımasız olmayacaktı

Kendim daha çocukken, içime saklandı

Geceler boyu onu büyüttüm, korkularımı;

Birlikte büyüdük…

O

Hep benden daha fazla büyüdü

Korkularımı benden önce sırtlanıp koştu

Belki sıcak beyaz bir kadının bacaklarına… ayıp

Bilmiyorum henüz çocuktum, anlam veremedim,

Yetişemedim.

Erektil olamadı, duygusuzca hissiz kalkmayan uzantım

Bana yanıt vermedi, her zamanki beni, ıssız çöllerde bıraktı

Kendim ve kendimin yükü, dokunmadan, teni tenden kıskanan…

Yalnız bırakmasına şaşırmadım içime saklanan kendimin acizliğini,

Kutsal kitapların gönüllü acılı oruçlu köklerini, kölelerini, hep aynıydım

Zavallı denen asil eşeğin sırtında, samanyolu ekeriz yıldızlara,

Çocuğum hala

Bakar bakar samanyoluna, düşünürüm;

Heybede küçük bir delik var akıyor yıldızlar

Samanyoluna dökülüyor, heybeden kaçmışlar

Kendimin bende saklı, çocukluğum ve son nefesim.

Yıldızlar galaksiler, kara enerji; bana tutunmak ister hepsi

Biri çeken, diğeri uzaklaştıran, çoğu annesiz, çaresiz, kaçışırlar

Uzaklaşan, koparan kaçan, meçhule, ve
İki kara enerji, biri kucaklayan öbürü çokça…

Eşek sakince yürürken, karnı tok, sulanmış, sırtından inerim

Sırtındaki yükler hafifler; sırtında dolu heybe, bense yürürüm,

Heybe saman saçar samanyoluna, o yürür yolu ben ıssızlığın içinde

Bir kara madde çarpar bana kendimi iten,

Boşalan heybeden…

Kendim ve kendimin veya kendimden başka,

Heybeyi kaderi acılı eşekten aldığım zaman,

Sırtım yüklenir ; iki yüzlü yeniden yüklenir heybe,

İçi dolu çuvalı göğsüme asarım, başımdan aşağı

İki gözlüdür heybe, hep öyledir, boynuma asarım;

biri acılarım, sırtıma yüklenir, diğeri sırtıma yaslanır

Umutlarım, nefeslerim, yitip gidecek zamanların,

Ve bir de çocukluğumun inatçı yükü…

Yalnızlığım….

Yüklenirim aciz kendime, ön yüzümde ağırlığı,

Sırtımda azaldıkça çoğalmayan keyiflerim…

Artık kamburum

Nasıl alnımda kırışıklar olmadan sana bakarım,

Aynı taşı bu ve öteki zamanlarda dağın tepesine taşırım

Düştükçe, yuvarlanarak üzerime gelir, ulaşamayacağını anlarım.

Taş kesilir umutlarım, taş ve ben, en tepede arayıp dururuz kendimizi.

Sonsuzluk garip bir hiçlik zamanı,

Anlamsız

Sıkıcı,

Bıktırıcı,

Çabucak biter

TAŞ ister,

Ben bırakıp gitmek, taş istemez

Zaman hapishanesi bize gülümser.

Heybe artık eşeğin sırtını acıtmaz;

Sırtımda bir eşeğin kutsal yürüyüşü, boynumdan bir urgan gibi giydim

İçleri dolu havasızlıktan

Bir yüzü önümde

diğeri göğsüme yapışmış,

yürürüz eşek ve ben

bir de heybede doğmaya yakın yıldızlar

Birden boşluğun bendeki yaşama refleksi,

Aniden irkilirim,

Azıcık uyku sarmalamış,

İrkilirim aniden…

Üzerine uzay gelir,

Hani nereden geleceğini bilmeden

Boyutlar karışır, olmayan boyutları anlarım

Tanrım neredesin?

Kara deliklilerin çekimlerini yenebilirim, yapabilirim,

Ayaklarım yok, yol karanlık ve bitmez,

Ellerim yok, tutacak bir şey yok,

Işık soğuk, görecek artık hiçbir şey yok..

Hangi zamanın içindeyim, hangi zaman savurdu beni

Ve hangi yoksul zamanlarda çile doldurdum:

Güçlüyüm,

Bir karanlık, başka bir karanlık, arada kaldım

Hala nefes alıyorum, boğazım sonsuz karanlık

Bilirim bir yönüm kendim, diğer yönüm ip verir ağaç dalına

Diğer yönüm belki der, ama en çok karanlık yönüm, henüz bitmedi

Söylenecek sözler belki eksik kaldı veya kötülükler?

İyiye dokunduğum,

Bana nefes üfler çocukluğum.

Hakan KARADUMAN

Hakan Karaduman
Kayıt Tarihi : 20.6.2025 03:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!