Gün batımının dinginliği sakinliği gibiydin. Hayatın acımasızlığını ardında bırakıp yorgunluğunu gecede dinlendirecek olan gün gibi.
Karanlığın yalnızlığına sığınıp, benliğinle savaşmaya başladığında aklına gelen ilk cümle ile kendine gelirsin. Yalnızlık karabasan gibi sarar seni. İçindeki ölü toprağını atıp silkelenirsin. Alnında oluşan birkaç damla ruhuna düşer. Kabuk tutmuş yaralarından sızan acıya sözcükler merhem olur. O zaman anlarsın aşkın umutsuzluklarla pişmiş olduğunu.
Dağ başı yalnızlığında acılar, aşklar ve umutlardan oluşan koronun son namelerini duyarsın. Her biri seni bir yana savurur. Birbirine düğüm olmuş duygular başkalarının yaşamlarına karışmış yaşamların ortasındasındır. Sus zamanlarının başladığı hastalıklı korkularının kurumuş isteklerinin tama ortasında tek başınasındır. Bir duygu sağanağına yakalanırsın. Korunmak için mücadele bile etmeden sarsılan bedeninin nöbete dönen krizinde acıyı daha da derinde yaşarsın. Zamanın dolmasını bekleyen ölümü düşleyen hasta gibisindir.
Yağmur damlalarının sessiz sesinde terk edilmişliğin çığlıklarına boğulursun. Yalnızlık seni kundakladıkça daha da hareketsiz kalırsın. Silkinip çabaladıkça bedeninin uyuşmuş olduğunu hissedersin. Umutların tükenmiştir ve sen yalnızlığın soğuk kollarında buz gibi nefesiyle ısınmaya çalışırsın.
İşgal altındaki aşkının savaşacak gücü kalmamıştır. Güneş buz gibi tenine değerken ne bir gülüş, ne bir anı, ne de bir düş senin elinden tutup düşüşünü kurtaramayacağını düşünürsün. Tutunduğun her şeyi tutup savurur hayat. Kafa sesinden yükselen sözcüklerin darbeleri ile mezarlığa gömülürsün.
Altından sular akmayan köprüler, gök kuşağı olmayan semanın altında, soluğun yalnızlık, bedenin küf kokar. İnsan ruhunu okuyan körün gözleri ile bakarsın dünyaya. Gelmeleri beklersin, gül kokulu ten kokusunun kırıntıları doldurur genzini. Gülizar’da tek kalmış gülün kokusunu ararsın inceden sızan ışığın yansımalarında. İçini dolduracak nefesin girişini kapatmış olsan da.
Yitiklerini ve kazançlarını terazilersin; bir nefeslik fark vardır aralarında. Üflediğinde yıkılan iskambil kâğıtları gibi. Yok ettiğin aşk, yaşarken öldürdüğün sevdan senin en büyük yitiğin olmuştur. Kabuklarından sızan kanlara batırarak yazdığın şiirler kaybını pekiştirmiştir. Dokunduğun hayatlarda bıraktığın izler sende onulmaz yaralar açmıştır.
Hani hançer kendini yaralamazdı, acıtmazdı sözcükler insanın canını
03.05.2015
Fatma Avcı
Kayıt Tarihi : 5.5.2015 16:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!