Bir Zamanlar Fakirdik Şiiri - Mahir Çiçek

Mahir Çiçek
165

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Bir Zamanlar Fakirdik

Memleket de fakirdi halk da fakirdi. Şimdilerde her çocuğa bir oda hemi de alasından. Önlerinde dört kap yemek, masada bir kuşun sütü eksik. Bir zamanlar şiarımızdı yokluk. Altı çocuğu olan on kişilik bir ailede ekmek yetiştirmek ne mümkün, yetiştirmekse marifetdi. Yer sofrasında ortada bir kaptan yemeğimizi yer, yüklükte yıkanır, bir odada yer yatağında sırt sırta yatardık.
Bu günün çocuklarının, o günlerin yokluk anılarını duymak istemediklerini biliyoruz. Ama yaşandı gerçek bunlar. Biz değil ama babalarımızın ataları, savaş artığı özürlü gazilerin yada şehitlerin çocuğuydular. Onlar bizlerden, çok daha zor şartlarda yaşadılar. Nüfus artsın diye vergiden muaf tutuldular.
Çok çocuklu aileden gelmiş oluşumuzun sebebi fakirlikti. Vita yağı, gaz yağı, şeker, çay karne ile alınır gıdım gıdım harcanırdı. Büyükler çayını şekerle, küçükler pekmezle tatlandırırdı.
Mahalle bakkalı Ahmet amca, mal almaya şehre gittiğinde, babası Ali Dede otururdu kasanın başına.Yetmiş Yetmiş beş yaşlarında kilolu, geniş alınlı, irice gözleri olan sakallı bir adamdı. Aklı pek ermezdi alış verişe. Ahmet amca tembihlerdi, çocuklar yanında durun yardım edin diye, bizde bir kaç arkadaş yardım ederdik dedeye. Ali dede bize nasihat eder, arada bir askerlik anılarını anlatırdı. Hiç unutamadığım bir anısı var ki, yeri geldiğinde defalarca anlatmışımdır.
Ali dede doksan üç harbine katıldığını, o yılların aynı zamanda kıtlık yılı olduğunu söylüyordu. Günde bir adet, tayin hakkımız vardı o da yumruk büyüklüğünde. Onunla bir gün idare etmek zorundaydık, bu bir emirdi emre itaatsizlik eden cezalandırılırdı. Gençtik, diri vücutluyduk, bir tahin ekmek dişimizin kovuğuna yetmez, on tahin ekmek verseler doyamazdık ki, ama çaremizde yoktu.
Bir gün çarık yapmamız için her birimize sığır derisinden kösele dağıttılar.
Kollarını açarak işte şöyle bir kucak büyüklüğü kadar dedi. Akşamdan suda ıslattık, sabah kalktığımızda yumuşamış olsun, kesip biçip dikip çarık yapalım diye. Karnım açtı bir türlü uyuyamıyordum. Şeytan dürttü sanki. Gözüm hiçbir şeyi görmüyordu aklım kösele deydi, İlla ki yiyecektim kafaya koymuştum bir kere. Ses çıkartmadan, ot yatağın altından kasatura mı, suyun içinden de köseleyi çıkardım. Battaniyenin altında bir güzel,afiyetle yedim. Çocuklar iyi de doymadım ki. Bu sefer aklım üst ranzada yatan Maraş'lı Velinin derisini de ye diyordu. Sağıma döndüm unutamadım, soluma döndüm bir türlü aklımdan çıkartamadım. Bi cesaretle Velinin köselesini de yedim. Ertesi sabah arkadaşlar yumuşayan köselelerinden çarıklarını yapmaya başladılar. Nöbetçi Çavuş, ben ve Velinin kıvrandığımızı görünce yanımıza geldi, nerede sizin köseleleriniz diye sordu. Hazırola geçip selam durduk ve künyemizi okuduktan sonra küllen inkar ederek, diğer bölüğün neferleri çalmış kumandanım dedim. Zavallı Veli boynu büküktü, o da çalmışlar kumandanım dedi. Tüm bölüğe hitaben, hepinizi falakaya yatırır askerliğinizi yakarım. Size bir saat mühlet çalanı bulup getirin karşıma dedi ve gitti. Açlık susuzluk yetmiyormuş gibi bir de falakaya yatırılmak ha. Bir yarım söyle, bir yarım inkara devam diyordu. O verilen mühlet doldu zaten kimse üzerine de alınmamıştı. Önce beni falakaya yatırdı iki nefer çıplak ayaklarımı bileklerimden tuttular kumandan çavuş otuz değnek birine otuz değnek birine vurdu. Bayılmışım ayıldığımda Kumandan Henüz Veliyi Falakaya yatırmamış ama tokatlıyarak sorguluyor, Veli ağlayarak bilmediğini söylüyordu. Ölümü göze almıştım zaten yarı ölüydüm. Velinin ağıt figanına vicdanen dayanamadım, dur vurma kumandanım köseleleri ben yedim, açtım dayanamadım dedim. Yediğim falakadan dolayı ayak tabanlarım davul gibi şişmişti bir hafta yere basamadım. Tekrar falakaya yatırmadı ama bir hafta hücre hapsi verdi.
Neden bunları bilmek istemez şimdiki gençler. Neden pantolonlarının her tarafını yırtar, yırtık yırtık gezerler anlamış değilim. Biz utanır yırtık hiçbir şeyi giymezdik. Temiz ve yamalıydı giydiklerimiz. Analarımız iki güne bir çamaşırlarımızı yıkar, yırtıklarını yamar öyle giyindirirdi. Çayda, Yunakta, kazanda ısıtılan sodalı suda tokaçla yunurdu çamaşır ve elbiselerimiz. Sırtımız hiç yeni elbise, ayakkabı görmezdi ki. Şimdilerde ikinci el diyorlar o yıllarda her şey müstamel di.
On beşli, on altılı yaşlarımız çok afacan olduğumuz yaşlardı. dağ taş demez gezer koşuştururduk. Ayakkabılarımız erirdi sanki ayaklarımızın altında. Pantolonlarımızın diz kapağı, ceketlerimizin kol dirsekleri, koşup düşmekten yamalıydı. Kamyon lastiğinden sıyrılma get lastik kapaklanıp, çivilenirdi, eriyip eskimesin diye. Bu seferde altını değil üstünü eskitirdi ayakkabılarımız.060315 mcicek

Mahir Çiçek
Kayıt Tarihi : 7.3.2015 18:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mahir Çiçek