Hangi Mahlasa Sığabilirdik Ki

Dudaklarında mor gülüşler ,
Güneş görmemiş yüzler ,
Kahverengi gözler ,
Toprağı anımsatır ,
Bana ana . . .

Ürkek bir erik ağacında ,
El ele vermiş iki güvercin ,
İki keklik kınalı çizgilerle bürünmüş .
Manyas cenneti değil ,
Darıca böğürtleninde , seyre durmuş ;
İçinde güzellikleri terk etmiş bir yığın insanı . . .
Usulcacık dokunsak yeşerir mi ? dersin ,
Rengini yitirmiş kelebek yüreklere .
Süzgeç ,
Mahsus bana koklamak için ,
Bir tutam gök kuşağını fırından yeni çıkmış , kızarmış . . .

Utanmak , arlanmak yok ,
Düş yormak , Yenik düşmek ,
Fil dişi büyüklüğünde şimdi , cellat bakışları , ,
Ecel , ölüm . .
Urganında kanlı , paslı açılmıştır sungu , ağzı gümüş ,
Nişanı can düşmanı ,
Dejavu serap yaşatır ,
Kandil fıtili yakmış ,
Haşhaş sütü matarasında . .

Koğuşta olana mübaşeret vaktidir ,
Dışarıda olana tabun zehridir , meyve tadında ,
Manolya kokusuyla ,
Vaddetmem ,
Söz vermem yarına ,
Önümde demir , zincir , kılıç . .
Acımasız ve katı olana dek ,
Kırmızı , kızıl . .

Ölüm kokusu sinmiş üstüme akın akın ,
Yediğim mızrak darbelerinden .
Seken kurşun ,
Aksayan güleler ,
Alışıban yanarım ben , tutuşarak alev alev . .

Yezit soyundan , Gaza yolunda ,
Kutsal bu topraklarda ,
İnandık , doğru bulduk , Lahza bir dönemde . .
Ant içmiş kan kardeşi ,
Koruduk , saydık , kayırmaya çalıştık , işte böyle vurulduk . .
Böyle gaddar ,
Böyle zalim ,
Kavga , gürültü , Kıyamet , Zati ' ydi ; Meyilli cephede . .

Nihai cevheri , arız oldu ,
Ortaya çıktı kertik ile ,
Namlunun ucu cenkleşti ,
Âdem ' in oğluyuz biz !
Havva ' dan doğan . .
Değirmende öğütlendik ,
Törpü ile yontulduk ,
Anadolu ' nun kapı eşiğinde . .
Bir yanımız bakırdan kova ,
Bir yanımız tırpan , ekin arabası , boyunduruk ,
Kızak , harman döveni ,
İşte Anadolu ' da doğduk ,
Hangi mahlasa sığabilirdik . . .