Han Duvarları Şiiri - Yorumlar

Faruk Nafiz Çamlıbel
54

ŞİİR


515

TAKİPÇİ

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!

Tamamını Oku
  • Ayhan Yalçın
    Ayhan Yalçın 17.08.2022 - 20:30

    Cevap Yaz
  • Nedim Nihal
    Nedim Nihal 09.01.2022 - 14:40

    Bu şiir çok özel şeyler anlatır...Sarıkamış muharebesinde ölmeyen ve Aslı'sı için Anadolu'yu beş parasız ve bir tek sazıyla gezen ve han kapılarında ölen Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ın hikayesini Şair Çamlıbel, çok güzel bir şekilde anlatıyor...Böyle şiir yazmak herkese nasip olmuyor maalesef

    Cevap Yaz
  • Perihan Pehlivan
    Perihan Pehlivan 23.11.2021 - 17:22

    güzel. toprağıbol olsun

    Cevap Yaz
  • Ömer Köroğlu
    Ömer Köroğlu 23.06.2021 - 19:03

    ÇOBAN ÇEŞMESİ
    Derinden derine ırmaklar ağlar,
    Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
    Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
    Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

    "Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
    Yol almış hayatın ufuklarınca,
    O hızla dağları Ferhat yarınca
    Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."

    O zaman başından aşkındı derdi,
    Mermeri oyardı, taşı delerdi.
    Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
    Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

    Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
    Kerem'in sazına cevap veren bu,
    Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
    Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

    Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
    Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
    Ateşten kızaran bir gül arar da,
    Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

    Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
    Tarihe karıştı eski sevdalar.
    Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
    Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...

    Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

    Cevap Yaz
  • Mehmet Öztürk
    Mehmet Öztürk 24.06.2020 - 20:39

    Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
    Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
    Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
    Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
    Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
    Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
    Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
    Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
    Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
    Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
    Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
    Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
    Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
    Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
    Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
    Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
    Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
    Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
    Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
    Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
    "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
    Baba ocağından yar kucağından
    Bir çiçek dermeden sevgi bağından
    Huduttan hududa atılmışım ben"
    Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
    Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
    Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
    Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
    Araya gitti diye içlenme baharına,
    Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
    Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
    Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
    Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
    Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
    Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
    Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
    Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
    Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
    İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
    Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
    Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
    Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
    Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
    Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
    Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
    Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
    Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
    Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
    Gönlümde can verirken köye varmak emeli
    Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
    Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
    Biz menzile vararak atları çektik hana.

    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
    Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
    Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
    Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
    Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
    Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
    Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
    "Gönlümü çekse de yârin hayali
    Aşmaya kudretim yetmez cibali
    Yolcuyum bir kuru yaprak misali
    Rüzgârın önüne katılmışım ben"
    Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
    Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
    Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
    Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
    Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
    Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
    Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
    Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
    "Garibim namıma Kerem diyorlar
    Aslı'mı el almış haram diyorlar
    Hastayım derdime verem diyorlar
    Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
    Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
    Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
    Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
    Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
    Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
    Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
    Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
    "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
    Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    Dedi:
    "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
    Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
    Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
    Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

    Aradan yıllar geçti işte o günden beri
    Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
    Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
    Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
    Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
    Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
    Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

    Cevap Yaz
  • Furkan Etik
    Furkan Etik 16.06.2020 - 13:51

    İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
    Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
    Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
    Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
    Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
    Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

    Cevap Yaz
  • Mustafa Camcı
    Mustafa Camcı 18.05.2020 - 01:04

    Muhteşem

    Cevap Yaz
  • Fatma Saylak
    Fatma Saylak 18.11.2019 - 18:39

    Lisede edebiyat hocamın okuduğu şiir. Şair içinde bulunduğu durumun zamanını o kadar güzel bir şekilde yansıtmış ki. Bu şiiri okurken hep aklıma bu düşünce gelir.

    Cevap Yaz
  • Cihat Şahin
    Cihat Şahin 18.11.2019 - 09:31

    Merhum şiir değil de sanki bir roman yazmış. Ama iyi de etmiş hiç olmazsa bize şiir gibi bir şiir okuttu. Fakat şairin bir mısrasına açıklama getirmek isterim ki o da "Adem" kelimesidir. Malum adem yokluk demektir ve Allah'ın var ettiği hiç bir varlık için- o kendisi yok etmedikçe- kendiliğinden yok olmaz. Bilhassa da insanlar ve cinler bu dünyaya imtihan için gönderilmişlerdir. Onların yaptıkları ameller hesaplanacak ve aldıkları puanlara göre sonsuzluk ülkesinde ya cennete ya da cehenneme gideceklerdir.

    "İNSAN BİR YOLCUDUR! YOLCULULUK İSE; RUHLARA ALEMİNDEN, ATOMLAR VE ELEMENTLER ALEMİNDEN, ANA RAHMİNDEN, ÇOCUKLUKTAN, GENÇLİKTEN, İHTİYARLIKTAN, ÖLÜMDEN, KABİRDEN, BERZAHTAN, MAHŞERDEN, MİZANDAN VE HESAPTAN GEÇİP CENNET VE YA CEHENNEMDE SON BULAN UZUN BİR SEFER-İ İMTİHANDIR!"

    Herkese hayırlı sınavlar ve hayırlı yolculuklar dilerim.

    Cevap Yaz
  • Muhammed Şehid Didin
    Muhammed Şehid Didin 08.10.2019 - 16:13

    Günlük kullandığımız kelimelerin sanatla dizilmesi ve şiirsel ahenge dönüşmesi..Şiir yazar gibi değil de şairce konuşur gibi ustaca yazılmış.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 80 tane yorum bulunmakta