Halk Ve Egemenlik 23 Şiiri - Bayram Kaya

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Halk Ve Egemenlik 23

Bizim toplumumuzda ve Dünya'da, “halkın egemenliği” kavramı güncelin gerçeğine karşı “saltanat ve hilafet” gibi fiili durumlara oluşturulmuş bir parola ve bir aydınlanmacı söylemsel gerçekliktir. Bu parola güncellenir güncellenmez; yani yürüre konduğu anda, bilmesinlercilik dezenformasyonuyla rayından saptırılan bir slogana dönüştürülmüştür!

Bu bağlamda, insanlığın mücadelelerle ulaştığı bir yönetimsel aşama olan seçme ve seçilme hakkı, siyaseten alt yapısı hazırlanmadan bir yetkilendirme olmuştur. Ve yine, alt yapısı hazırlanmadan icracısı olacak seçilmeyi, en yetersizler seçilerek kullanır olacaklardı. Zaman düzleminden bi habersiz, konusuna yabancı kişilere, denetlenme yetkilenmesi verildi. Bunun alt yapısı da tam oluşturulmadan devreye sokuldu. Yani sorumsuzluğa pirim verildi. Yetersiz sorumsuzluk maç kuyruğuna girer gibi, seçilmek için aday üye oldu. Konusuna yabancı kişiler hem seçme ile hem de seçilme ile yetkilenir temsillilikleri, toplumsal yapının sorunsalı olup çıkmıştır.

Siyaseten siz, ne proje üretip korsanız koyun, halk bu projelerinizi belli bir filtre anlayıştan geçirerek davranır. Filtre değer yargıları da, halkın dindir, inançlardır. Kendine göre kanaat önderlerinin söylemleridir. Gelenek görenek ve etnisiteyse uyuşmasıdır. Hatta çok kez de, sığ bir sağcılığı ve solculuğu gibi ideolojileridir. Akraba, dost tavsiyeleridir ve saire. Sizin projelerinizi halk, bu kalıp filtrelere uyarlayarak olumlarlar. Ya da bu kalıp filtrelere göre algılanmaz kılarlar. Ve süzülerek elenirdir. Halk ne derse o olur; sözü, öyle sığ, öyle anlamsız, öyle bir baş belası abartı sözdür, ört ki ölem; cinsinden bir bas bayağılıktır.

Hâlbuki seçim ve yetkilenme olayı, toplumsal bir alan düzenlenişidir. Seçimi yapanın kriteri ise; halksal yapının öznel subjektif ölçütleri olması hesabı ile seçimdeki seçmen kriterler ölçütü; toplumsal temsili yetkilenmenin ehillik oluşu ile çatışırdır. Bu da anacak belki tek bir doğru yolla önlenebilir. Ya halka, seçmen olacak şekilde, formasyon el kılınacak, yurttaşlık eğitimi verilir. Ya da seçilenler temsili olarak yönetebilir, toplum kriterli formasyon el donanımlı ehil kazanımlı yetenekler olacaklardır.

Hâlbuki şimdi, ne seçmen profilinde, ne seçme ayıklama ilke kriterlerinde nitelik oluşturulmuştur. Nede aday üye seçilenlerden seçme ayıklama kriterleri oluşturulmuştur. Bu tam bir çelişik çıkmazlık handikaptır. Bu engel sadece bir çevrenin işine yarar. O da çıkar gruplarının yani güçlü egemen çevrelerin işine yarar olmaktan öte bir şey değildir. Halk ne derse o olur, denmekle bu güzel sözün içeriği, böylece boşaltılmışlık alaycılığı, bilmesinlerciliği ile halkın gazı alınır.

Seçilenlerin alt yapısı, toplumun öngöreceği kazanımlarla doldurulduğunda, yani aday olan seçilecek kişiler, seçmen karşısına biçimlenme el tercihler kılındığında, halk neyi, neye göre, nasıl seçmiş olursa olsun; böylece başarısız bir seçim ve seçilimin akim kılınması daha baştan önlenecektir.

Böylelikle halk, istediği gibi, gerekli yeterliliği olan kabiliyetlerin, kendi geleceğine yön verecek muktedir karizmaları seçmiş olacaktır. Değilse demokrasidir diye; muktedir vasfı olmayan muhteris kişileri, seçtirme âli cengiz oyunlarına meydan verir olmak demokrasi değildir. Bu yozlaşma ve ikbal için sefahat sürme kültürüdür.

Değilse sayısal çokluğu olan sıradanlıklara, sen seçmensin, sende seçilebilirsin demekle; halktaki, toplumun ölçütleriyle bağdaşmayan; filtre ölçüsüne ram olunmuştur. Ki bu sadece egemen işbirlikçilerin işine yarardır. Toplumsal anlayışla bağdaşmazdır. Yani siz nasıl doğru ortaya koyarsanız koyun, halkın bu doğruyu algılayışı; Hiçbir zaman sizin dediğiniz biçimde değil, onların algısına dönüşecektir. Halk, Ya da seçmen; daima bu filtrelerle sizi süzer. Sizin tek bir doğru akılcı adımınızdan bile, onlarca ilgisiz algılar çıkarırlar. İşte bu halkın gerileyiş noktası olmaktadır. Çünkü halkın zamanı, toplum zamanının düşünsel çıkarımlarını pek pek bilemezdir

Böylesi bir halk, genelde yolsuzluklara tepki dahi vermez olabilir. Hatta neden kendisinin bir biçimde bu yolsuzluğun bir tarafında olamayışına, kendisine bir pay çıkaramamış olmasına feveran da, eder. Bir şekilde, kendisini, o tür oluşumların içine dahil etmenin pragmatik ego olumunun arayış çabasında da olurlar! “”Helal olsun, hak ediyor da yiyor! ”” diyerek kendi özlemini belirtirler. Halkın söylemi ve davranışı, genelde farklı ve rastgele olabilmektedir.

Böyle bir durumda siz, en dürüst karakterleri iktidara getirseniz dahi, bu dürüstlük; ya bu yapılaşmaya uymak zorunda kalır, ya da düzenin seçme ayıklama ilkesi onu eler. Böylesi durumlarda Köroğlu olmak hiç yarar getirmez.

Bir toplumun, bu tür genel kırılmalara gelmesindeki neden; o toplumun siyaseten çok kötü ve başarısız yönetilmesindendir. Ve yine halkın sürekli olarak ekonomik krizlerle bezip boğuşan ekonomik dar boğazlarla cebelleşen, yapılar içinde tutulması nedenleriyle olur. Bu tür algısal kırılmaların nedeni olabilmektedir.

Bu tür halklarda, ekonomik sıkıntıların halka yansıması da, hayli farklı olacaktır. Bayağı bir siyasetin ve normsuzlukların halka etkisi, halkın daha bir çıkarcı davranmasına gidecektir. Halkın böyle bir durumlar karşısında, şartları kabullenirlik katsayısı, giderek artırmaktadır. Ve bu durumlar halkta giderek sıradanlaşan algı seçmezliği yaratır. Bunlar halkın sıradanlaşanları benimsemesini yaygınlaştırmaktadır. Değerlemeler, genelden özele gelici, rasyonel verim kriterleri yerine, eleme kriterleri azalıp, ilgisizleşen bir kişisel bencilliğe kayarlar.

Böylesi açmaza sokulan halkın bezginlikle, durumu kabul etme katsayısı çok fazlalaşır. Halkın seçmen olma yetkilenme eylemi, bu bezgince kriterlerle çok daha kolay, neredeyse sıradan bir durum olmaktadır. Böyle bir halkın yapısı, daha çokta kaderciliğe kaymıştır.

Çekilenlere ram oluşu; değerlendirdiklerinde; tam bir çıkmaza girerler. Nedeni, halk seçerken seçilecekleri içinde yani seçenekleri içinde; doğru olanın bulunmadığını bilmedikleri için: “”siz nasılsanız başınıza öyleleri geçer””demeyi kendilerine kazanç olaraktan da, inançlarının haklı olduğunun, onayını görmüş olurlar!

Örnek olarak 2007 genel seçimlerinin akabinde halka 3 soru sorulmuş. 1-Cumhurbaşkanı kaç yıllığına seçilir? 2-Genel seçimler kaç yılda bir yapılır? 3- Milletvekili seçilme süresi nedir? Denmiş. Seçmenlerin hatırladığım kadarla % 37 si bu soruları doğru cevaplamış! Üçgen piramidin uç kısmının genel egemenlikteki payı, nitelikli olmasına rağmen, sayısal, nitelik azlıklarından ötürü, halk egemenliği ile gerilemiştir.

Burada egemenlik sel sayılıp, halkın partileri sandığa gömdüğü, safsatasına değinmekte bence yarar vardır. Bu böyle değildir bunu böyle anlamak isteyene helal olsun. Böyle anlasın. Ona sözümüz olmaz. Sözümüz akıl işletenleredir. Parti bazında, öznel ve tikel baktığınızda bir partiyi sandığa gömmek doğrudur. Ama egemenlik gerçekleşmiş midir? Bu kuşkulu.

A partisini sandığa gömdüğünüzde B partisi gelir. Değişen bir şey olur mu? Hayır. Örneğin 50'lerden beri partiler sandığa gömülür durur. Ama günün konjonktürü olan sorunlar söz gelişi topraksız köylüye toprak dağıtma sorunu (egemen oluşunuz) yine değişmemiştir. Feodalite yine yıkılmamıştır (sandığa gömmekle egemenleşememişsinizdir) . İşsizlik önlenememiştir. En son (2003'teki) sandığa gömme işi sonrasında ne olmuştur!

Emekten yana, halktan yana, Hiçbir politikalar değişmemiştir. Emek platformu yine Taksim'e
29 yıldır çıkamaz. Elbette konjonktörün halk dışındaki iradesi değişmeye başladığında bu tabu da, ufaktan bahanelerle değişecektir. Bu halk egemenliğinin olmadığı anlamına değil, bu egemenliğin nasıl yozlaştırıldığıdır. Sadece sözcük anlamlarının halkı memnun etmesidir.

Söz gelişi devam eden sorunlar çözüldü mü? Hayır. Ya ne oldu, Hukuk dışına çıkmalar oldu. Tüm Cumhuriyet tarihimizden bu yana yapılan borçları kat kat katlayan borçlanma yapıldı! İşsizlik tavan yaptı. Kriz var demeyin. Kriz bizde yıllardır var. Banker krizi, banka krizi, esnafın, işsizin, kendini yakma öldürme, çoluk çocuğu rehin alan cinnet vs. krizi yılladır var. İşsizlik bizde kalu beladan beri bu ülkede var. Hem de ulusal işçilikten, uluslar arası işçi olacak denli vardır.

Bunun nedeni şudur. Yukarıda belirtildi. Demokratik olmayan toplumlarda içte, dışta egemen güçlerin, çıkar gruplarının finanse ettiği partiler vardır. Doğru olan, toplumdan yana olan partiler yoktur. Siz hangi partiyi sandığa gömerseniz gömün, seçiminiz yine bir çıkar grubunun ve işbirlikçilik hizmetine matuf partiyi seçmek olacağından, sorunlarınız dahi hiç değişmeden sürecektir. Hala tünelin ucundaki yeşil ışığı göremeyeceksiniz. Sizin Hiçbir isteminiz olmaz. Egemenleşemezsiniz. Seçtiğiniz siyasetlerle rutin olanın dışında, halkın toplumun yararına değişiklik yapamazsınız.

Genel kırılmalardaki İkinci neden de şudur. Bu tür ekonomik buhranlarla, halkın sorgulama direncini kırılmaktadır. ””Kendi gemisini kurtaran kaptan””; “” Bal tutan parmağını yalar”” gibi çıkarcı ve kaderci düşünmelerin odağına, kişilerin kendilerini; mahpus tutar olmalardır. Bu karamsarlıkla sorgulama ve sorumlulukları, gerileyen kişiler, hemen basit filtreleme tutum ve algılarıyla ancak dirençleşir olması noktasına indirgenirler! Bunlar da, seçmen profilinin en yaygın tipini oluşturmaktadır. Böyle bir eylemin sonunda egemenlilikleşme çıkar mı?

Genel kırılmalardaki bir üçüncü yol da halkın yoksul ve aç bırakılmasıdır. Halkı yoksul ve aç bırakırsanız, sadaka ve fitrelerle, zekâtlarla “”Allah razı olsun”” diye yalvartırsınız! Yine halkınızı cahil bırakırsanız da kendinize bağlar kul köle edersiniz. Cahil kalmalılar ki hataları yüzlerine vurulmalı, size bir ezilme ve minnet duyma ile acınır küçülür ufalanır tavırlar göstersinler. Kısaca kötü politikalar ortamı, aç bırak yalvarsın, cahil bırak bağlansın gibisine kirli siyasetlere dönüşmüştür.

Halkın dili öz ve açık anlatımlı yanıltıcı formüle edilişli bir söylemdir. Herkes açık seçik bu dili anlar. Bu halkın söylem ve anlatım egemenliğidir. Halk dili bu konuda oldukça başarılı bir muktedirliktir. Ancak bu güzelliğin yarattığı paradoksta; halkın geniş kesimlerinin analiz yapmaktan kaçınır olmasını yeğletmektedir, yani açık anlamın yeter sinilmesi ile analiz yoksunluğu olmaktadır. Halkın derin düşünmeyi dışlayan tembelliğini yaratmaktadır

Toplumun dilinde, analitiktir. Açık seçik olmayı kişinin kendi anlamaları deşifre eder. Bireyler anlamak için, arifi olmak için, kafa yormayı sürdürmek zorundadır. Alanlarda kısmi birikimli olmayı içerir. Bu sizi verimliliğe yöneltir. Olgu ve olayları yorumlayıp dönüştürmenizi sağlar. Bunun paradoksu da herkese açık olmayıp, geniş kitlelere yayılamamasıdır. Anlaşılmaz olmasıdır.

21.10.2008

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 28.4.2009 11:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya