Şimdi şu tespiti bir yineleyelim: Toplum emek yoğun araçlaşmanın ve araç yoğun üretimin ilişkilenmesi ile süreç içinde, kaideleşen, kurumlaşan üretim gücü ve üretim ilişkilerinin entegrasyonudur. Yani toplumu ve toplumda etkin egemenliği üretim güçleri sağlamıştır. Toplumun işleyişi halkı belirlemiştir.
Başlangıçtaki halk bir toplumun ilişkilisi imiş gibi yaşantılaşsa da, toplumun oluşturucusu değildir. Yani toplumun egemeni değildir. Bu bağlamda toplumun bireyinden dolayı, yine toplumun egemeni gibidir. Halk Kendisinin bile egemeni değildir. Oysa toplum bir plan ve program dahilinde kendisinin egemenidir.
Geçmişten günümüze egemenliğin kullanımı İ.Ö. 5. yüzyılda Yunanda doğrudan bir egemenlik anlayışı uygulanmıştır. Ancak halk egemenliğin içinde değildir. Kadın ve köleler yurttaş sayılmadığından, bu egemenliğin icrasında da yokturlar. Ha keza Roma'da da durum benzerdir. Yurttaş olmayan sınıfların egemenliği seçme hakkı yoktur. Senatörleri lâtifundia (toprak sahipliği) egemenleri seçerlerdi. Ama bununda müthiş bir ilerleme olduğu açıktır.
Bu bağlamda bakınca halkın egemenliği yalınç olarak, bilgi ve formasyondan yoksun, sınıf yapılı bir statü ile yurttaşlaştırılan kimselerin yasa yapma ve seçmesinden ibaret bir egemen oluştur. Yani her şey sınırlılıkla vardır. Bizdeki gibi hüdai nabit değildir.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta