Örneğin Hinduizimde Brahmana bir inek vermek, mutlulukların en yücesidir ve nirvanaya giden yolun kendisidir. İnançlarda bir sınıf maddi olarak verir iken, bir sınıfta alır. Ve de nasipler eşitsiz dağıtılmıştır. Yoksulluk sabredilmesi gereken bir sınama olgusudur! Eğer sabır sınavını başarırsa cennete gideceği hüküm olunur.
Toplumu inançsal görünümlü düzenleyebilirsiniz. Ancak toplum yinede inançsal değil de, zorunlu olarak toplumsal nesnel kurallara göre işleyecektir. Siz isteseniz de istemeseniz de bu böyledir. Sizin topluma her inançsal müdahaleniz, bu yapı ile çatışma ve gerilimi oluşturur. Bu huzursuzluk aşılana değin epey çatışma yaşanır.
İnanç bazlı sandığınız toplumsal yapı, zorunlu olarak nesnel bazlı sürüp gidecektir. Ama halk olarak siz onu, ilahi ve inanç temelli ilişkiler sanmaya devam edeceksiniz. Farkında bile olmaksızın.
Bu tür çaba, halk olmanın bir ırasıdır ve doğasında vardır. Ama size reva görülen, toplumsal ve evrenselliği olmayan bir halk yaşantısı olacaktır. Toplumsal işleyişiniz (maddi olanakları sağlayış) yaşantınız ve refahın üretilip bölüşülmesi maddi temelli olacaktır. Ama halk olarak biz bunun bilincinde olmadığımız için, işler yanlışta gitse; ta ki canımıza tak edene dek, Tanrı korkusundan değiştirilmesini teklif dahi edemeyiz. Bu sürenleri öznellikle ve inançsal bir tavırla, düzen içindeki uygulama sanacağız.
“ Egemenlik kayıtsız şartsız halkındır ” demek, bu şartları sağlayacak alt yapı ve üst yapı uyumlaşmasının, tamda bir birine denk düşen, yapılarında ancak geçerli olabilecek bir anlayış ve tutumdur. Elbette böyle tıkır tıkır işleyen bir yapıda halkın şu veya bu biçimde vereceği subjektif kararlar, yine bu uyumun kural ve gelişmesi içinde olarak; toplumsal işleyişi, fazla kritik nokta yoğunlaşma aşamasına taşımadan, aksatır olmadan işletecektir.
Yoksa üretim güçleri ve üretim ilişkilerinin gelişmesi ile oluşacak yeni üretim ve paylaşım tutumlarıyla oluşacak egemenlikleşmenin, neler olacağını halk bilemez. Egemenlik sel oluşum, millet iradesine bağlı olmadan, milli irade dışında değişecek ve değiştirilecek olan, üst yapıya ait yönetsel tutumlaşmaların neler olacağını; halk ilişkilisi olmadığı için, asla bilemez.
Zaten tarih boyunca inançlar toplumsal işeyişi yansıtmıştır. Toplumdaki üretme ve bölüşüme değin değişme ve egemenlikleşmeleri halka benimsetebilmek için; ayinle ilgili semboller üzerinden halka benimsetmelere gidilmiştir. Buradaki bir başarısızlığımızı tutup, halk istiyor, halk iradesi budur dersek, bu yanıltma ve kaosu; kitlelerin vicdanına yıkar oluş saptırmasıdır. Halk işin, halk yanıyla ilgili ve duyarlıdır. Milletin topluma ait (toplumsal) değişmeyi görür ve bilir oluşu değildir. Ki bu söz, sür git millet (halk) ne derse desin, mutlaka doğrudur demek olsun. Yani:
1- Halk toplum dışı bir anlayış ve yapılanış alanı olduğu için, toplumsal ilişkilenişteki nedenli rahatsızlıkları bilemezler. Toplum dışı demek: a) Toplumun ilişkilenişinde azade olan ve çeşitli nedenle toplumda üretemeyen kesimler olmalarıdır. b) Toplum bireylerinin de, kendi üretim dışı zamanını da yaşadığı alandır. c) toplumsal tüketimin göreceli paylaşımının, yine göreceli tüketildiği, kendi kendine bir dengede oluşu sağlayan alandır...
2-Halktaki rahatsızlık iki biçimde belirir. Birisi üretiminizi tüketen; refah, bolluk ve gönencin paylaşılmasıdır. Ki tamamen ideolojik ve siyasidir. Halktaki rahatsızlığın ikinci temel yanı da şudur: Üretim araçlarıyla üretim ilişkilerindeki bir değişme; zincirleme üretim güçlerindeki yeni gelişmelerin ve değişmelerin, zorunlu olarak öngörür. Yeni ilişkilenmeyi ve paylaşmaları gerektirir. Bunun özümsenmesini öznel olarak, ancak toplumun insanı görür. Bu değişmeye halkla beraber karşı olan toplum içindeki ideolojik yapılanmadan kaynaklanan çıkarcı çevre teşebbüsleri ve hizmet grupları da vardır. Öznel görü ile bunları toplum aşar. Halk çoğunlukla bunlardan bi haber olabilmekte ve çıkar grupların kandırmalarına uygun şekillenebilmektedir.
3-Kişi içinde bulunduğu durumu ala ve rana görecektir. Bu doğal statik olma kuramıdır. Halk bunun rahatındadır. Ancak bu durumu bildiği halde özelliklede liberal aymaz çevreler çıkarları gereği, halkta halk; derler. Oysa bir organize birlikte, hiçbir işleyiş diğer işleyişlerin üzerine ve önüne; bu önemlidir diye alınamaz. Çünkü her organizma ve toplumsal birlik “”birlikte ve karşılıklı bağımlı”” bir işleyiştir. Abartı kabul etmez. Elbette üretim ve refah sonuçta insan için, halk için, bunların mutluluğu içindir. Bunlar üretimin sonundaki refahın istediğiniz gibi kullanım ve tüketimidir ve halk içinde özeldir. Ama bunlar refahın nasıl üretildiğini halkın biliyor olması anlamına ve bu alanda halkın kayıtsız şartsız egemenliği anlamına ne edip edip getirilmemelidir. Bu bir abartı ve kural tanımazlıktır. Anarşi ve kaosu bütüne yaptırmanın gözden gizlenmesidir.
Halkın egemenliği, seçme ve seçilme ile paylaşımlı kısmilik olarak elbette gerçeklenmelidir. Halk egemenliğinin, seçme ve seçilme ile gerçeklendiğini savunanların, bir açmazı ve üstünü örtükleri demokrasi anlayışının sakatlığı da şudur. Seçilir olma ve seçimlere katılmak finans işidir. Yani akçeli, paralı ve pahalı bir iştir! Yani siyasetin seçilmenin mutlaka bir finansman maliyeti vardır.
O halde finansmanı kim yapar? Buna karşı önlem olan devlet desteğini saymıyorum bile. Hiç kuşkusuz parası olan zenginlerdir. Yani yönetime yön vererek, elinde bulunduran egemen zengin güçlerdir. Şu halde halkın kısmide olsa, seçme ve seçilme hakkı bir para gücünün halkı yönlendirerek, dolanaraktan tahakkümü iken; siz nasıl olurda:“”siz halka inanmıyor musunuz, halk getirdi halk götürür”” demeyi; demokrasi ve aydınlıkçılık ve halktan yanalık sayarsınız. 1970'lerin sonunda, sermayenin nasıl anlık hükümetler kurup dağıttığını açıkça gördük. Bunlar açıkken sırıtarak; “” halk gücü her şeyin üzerindedir”” demek bir uyutmacadır.
Siyasetin finansmanını halk yapabildiği sürece, kısmi egemenliği kademe kademe yol alıp gerçekleşecek demektir. Bundan sonraki adım denetler olabilen sivil halk örgütleri eli ile yasalara uygun oluşun denetlenmesidir. Bundan sonra uygunsuzluklara ve olumluluklara örgütler aracılığı ile baskılar oluşturup yapılma Ya da yapılmamasının izharına neden olmaktır. Takım tutar gibi siyasetleri tutmamak, her yanlışında savunup desteklememekte bir çeşit siyasetteki sizin manevi baskınız olacaktır. Bu tür çabalarla siz ancak egemenliğinizi sağlarsınız. Denetimsiz demokrasi olmaz. Maşallah bu da halkta hiç yoktur! Sonunda parlamento, Ya da yargı veya yürütme kendi kendine denge unsuru erkler ayrılığı olmaktan çıkar, bunların tahakkümüne dönüşebilir. Egemenlik bir özgürlük işidir. Buda toplumsaldır.
1-Özgürlük, başlangıçta biyolojik birey oluşun, sınırlıklı seçme ayıklama davranışıdır. Çevredeki birçok verili arzlar arasında, sınırlı kullanımla enerji alış veriş bağımlılığıdır.
2- İnsanların toplumlaşması ile özgürleşmesi bir bilgilenme ve yapabilirlik süreç gücüdür.
3-Özgürlük öngörülemez bir toplumsal devinim gerektirmesidir.
4- Özgürlük insanı güden, beş baskının, bir zorunluluğun, insanı bağımlı kılan süreçlerin var oluşlarının dayattığı, bir toplumsal kullanım ve gerektirmesidir.
5-Özgürlük, zorunluluğa egemen oluş ve zorunluluğun bilincine varıştır. Zorunlulukların belirişini, zorunluluğun kullanımını geciktirip çabuklaştırma bilgi ve eylemselliğidir. Değilse bir zorunluluğa bağımlılığı, tamamen ortadan kaldırıp, yok ediş değildir. Eğer, bağımlı olunan gereksinimlerimiz olmasaydı; özgürlüğümüz de; yaşam koşulumuzda; eylemselliklerimiz de olamazdı.
Seçim hem halkın, hem toplumun konusudur. Sadece toplumu Ya da sadece halkı öne çıkarmak bizi yanıltır. Seçimlerle halkın öznel yansıması ortalanırken, toplumunda reel politikliği de, tutamlatılır. Yani seçmen davranış kriteri, ne tam halksal ne tam toplumsal olmamalı. Halkı kamu düzeninde buluşturulur sorumlulukta olmalıdır. Burada laiklik ölçütü kendini seçimin taraflarına hissettirir bir havadır.
Sürecek 21
Bayram KayaKayıt Tarihi : 26.4.2009 13:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!