Ancak halkın, egemenlik sel olduğu fikri ile sırtları sıvazlanır. Bu da halkın hedonizmidir (davranış ve eylemlerini haza göre yöneltir olma) . Halk; toplumların gelişme süreci ile sınırlı bir seçme, seçilme, yetkilenesi ile olgulaşmıştır. Bununla beraber, yetkili olmanın gereği olan seçileni takip etmek, sosyal örgütlenmeye katılmak, örgütler aracılığı ile erki denetlemek gibi, egemenliğini gerçekleyecek sorumluluklarını da kullanmayı ve erke yansıtmayı pek yapamaz. Hedonizmi seçer olma yetkilenmesini, egemenlik sayar! Bunun nedeni, inandırılarak kişinin kendisine ve toplumuna yabancılaşmasıdır. Halkın kendisini bir yurttaş gibi görmeyip, sırf kendisini inançlı uysal bir tebaa (uyucu) görmesidir.
Oysa halk, toplumun müşterisi olaraktan da, ilişkilenip; kendisini topluma bir açık devre alanı sunma gibi belirim gücüde vardır. Ama topluma yabancı durduğundan bunu pek kullanamaz.
Halkın yetkili kılınması, toplumsal ve halk içindeki çıkar gruplarınca demagojik olarak, halk dalkavukluğu olaraktan, anlık çözümlerle, hedonistlik yaklaşımlarla, bu yetkileme öylesine etkilenir ki, bu etkileme ile akıl almaz süreçlere girilir. Örneğin bu anlık (günü birlik) ve hedonist yaklaşımla, sadakaya alıştırılan halk, bunu bir lütuf, bir inancın kayrası, olarak görür ve sosyal haklar kavramını anlayamaz da yalvarır, dua okur! Bu tür sosyal haklar kavramının bilinçli yurttaşı olarak, sürekli takibini yapamaz. Çünkü kendi anlamasınca, kayraya lütufkâr olmuş bir şanslıdır o!
Halkın egemenlik selliğini dayatan, gerekli olan alt yapılardan biride, halk özgürlüğüdür. Bu toplumsal özgürlükten farklıdır. Ancak bu da, objektif kriterli; öyle Ya da böyle üretmeyi gerektiren bir bilinçli yurttaşlık halidir. Halk özgürlüğünü, üretme objektifliğinden ne kadar uzaklaştırırsanız, özgürlük istemi o kadar keyfiliğe ve uçukluğa kaçan bir anlamsızlık olur. Hiçbir keyfilik, halksal özgürlüğü ve halkın egemenliğini sağlayamazdır.
Halk egemenliğinin gerçekleşememesinin bir nedeni de, halkın, zaman akışındaki, iki yöne de meyil eder oluşundan ötürüdür. Halkın çoğu, zamanın akış yönüne göre yönelimsel değildir. Yani halk özgür olamayışından ötürü, egemen olamaz. Özgürlük, inançları gibi zorunluluklara bir boyun eğişin sür gidi değildir. Aksine bağımlılıklarımıza egemen olmaktır. Yasallılıklara egemen olmaktır. Bunları gerektiği gibi kullanıp, geciktirip, engelleyip Ya da kolaylaştırıp hizmetimize sunarak kullanmaktır. İnançlarımız bizim; ne egemenliğimizi ne özgürlüğümüzü ön göremezdir.
Oysa toplum özgürdür ve toplum özgürlüğü yaratmak zorundadır. Kişiler halk kavramının bağlayıcılığı ile sınırlı değildir. Oysa birey toplumun bağlayıcılığı ile sınırlı zorunlu üreterek, o bağlılığa egemen olarak, özgürleşilir. Örneğin halk kavramı: deliliği, aptallığı, nevrotik ve şizofrenlik, sosyal çarpıklık, manik depresif bozuklukları da, zihni yetersizlikleri de, her tür cahillikleri içermektedir. Bunlar halktan normal kişilerin, peşine düşüp yöneleceği tutumlar olamaz. Yine bu bağlamda halk, zamanın gerisine düşmüştür. Gelenekleri inançlaştırarak zamanın gerisinde olmayı somut tutum kılarlar. Halk, bunlarla hemhal yaşamak ister. Bunlar dahi, toplumun yönetimine talip olanlardan seçmene göre seçilmek için aranan özellikler olmuştur! Bu karıştırma bile, halkın egemen olamayacağının tek başına bir göstergesidir.
Bu sayılan kusurlar, toplumda ve toplumsal yetkilenmede eleneceğiniz bir kriterlerdir. Oysa halkta bunlar elenemez. Aksine halkın alanı, bunların bakılıp, gözetilip, rehabilite edileceği yerlerdir. Halk olmadan bunlar, kendi başına var olamazlar. Halk, toplum bireylerinin ve halk yaşantılı kişilerin dinlenme nadas alanlarıdır.
Halkın kesimleri öznel yaşantılaşma olaraktan, zorunlu olarak hem en ileri ve en geri zaman dilimlerinde olabilmektedirler. Yani, halkın en olumlu yandan, en olumsuz yana, esneyebilen bir yapı tutumu vardır. Bu yön karmaşası, halkın; egemenlik sel olabilecek soyut ve somut tutum lamasını çatıştırır. Aynı zamanda da bu sürekli ve zorunlu ikilem, halk süreçlerini ileri geri yürüten Ya da durduran süreçler hüviyetini de kazanmaktadır. Bu alanlar, öznel düzeyli, halkın; kataliz olduğu, kristalize alanlarıdır. Bu nedenle halk, zamanın akışı yönünde birliksel değildir. Halk birlik olup, egemenlik edemez. Halk kesimler çoğunluklu egemenlik oluşturur. Halkın oluşu zamanınızın düzlemindeki niceliksel çeşitlenme, belirme kaoslarıdır.
Oysa toplum geri ve olumsuz yanını teşhis ve tedavi eder, onu dönüştürüp ileri süreçler yapar. Oysa halkın böyle bir derdi ve düzlemsel zamanda olma gibi sorunu yoktur. Gerekmeyebilirde. Halk teşbihte hata olmazsa, sanki suda boğulan bir adamın, can havli tutunma gayreti ile davranıp, eline geçen ilk dayanağa tutunur. Onun kurtarıcı olup olmadığını düşünmez bile.
Onun nasıl bir kurtarıcı olduğunu ve olacağını hayali olaraktan, öyküler. Artık o can simididir. Can simidine yaklaşmayan her eylem, onun için bir sapmadır. Bu simit ilke edinilmiştir. Artık, onu boğacak su ortada olmasa bile, o can simidi etrafında örülen davranışlar, kurgular, öznede kendini sürdürür olacaktır. Ve durumları hep bu kurgularla kritiğe ettirmeyi sürdürür olacaktır.
Bu tür sosyal öğrenme onun, yap ya da yapma veya yapılabilirsin davranış komutlarıdır. Bu komutlar onun çekimlendiği ve etrafında ekseni kristalize oluş alanlarıdır. Değişmeyen yargı, tutumlardır. Yine bunlar ahlaki kavramlarıdır. Süreçle ilgili egemenlik sel tutum olamadıkları için, kişileri ve bireyleri eylem içinde varlaştırıcı değildirler. Aksine, bu yaklaşımlar, pranga olan ve kişileri güden, boyunduruk olucudurlar.
Halk, yaşamsal değerdeki ihtiyaca kullanımların yararlanılıp tüketilmesinde, çağın ve zamanın düzlemindedirler. Ama bu tüketişin gerekli olan yapılaşmasını ve öznel yaşayışı ile bağıntılı yapmak için aynı düzlemde değildirler. Yada bu bağıntıyı ters köşeden ilişkili yapmaktadırlar.
Bu nedenle halkın ruh zamanı ve düzlemi çok çok farklıdır, bu da egemenlik sel yapının aykırı uçlarca kutuplanıp uzlaşamamasıdır. Yani zamanda olamayışın uzlaşamamasıdır. Aynı zaman ve zemindeki karşıtlar uzlaşılarak aşılır. Yani halkın din ve inanç davranışı, bir egemensel oluş ve kılınış değildir. Aksine egemenliğin kişice taşınamazlığı üzerine bir görüntüsüdür. Kişi bir şeylere bağlanarak, kendisini yüceltir. Süblime eder. Ve kişinin kendisini bir çekeyler alanında kristalize ederek varlaştırmasıdır. Yani inanç kişi için, lineer kolay olanın tercihidir.
Halk, bu tür inanç eğilimini genele götürme davranışı gösterebilmektedir. Böyle bir yönelim içinde iken dahi; egemenliğin toplumsal olan ilişki düzey ve düzlem bağıntısını, çoğu kişi hiç kuramaz. İçinde bulunduğu icabı hali, inançlarının, tabu gücünün, bir lütuf ve kayrası gibi olduğunu sandığı için, kendini bu inanca göre davranmakla, iyi bir bilir sanıp, mutmain olur.
Cahil insanlar, egoları gereği, her şeyi kendi içinde başlatıp, içinde var oldukları inançları kişiselleştirip, farkında olmadan bilinçsizce yeniyi meydana getirir oldular. Böylece de kimi zaman eski inançları da yıktılar. Bu olumlu yandır. Ama bunlar da sığ ve basit kalmaktaydı. Bu bilinçsizce nedenledir ki, aynı tür inançlar ve anlayışlar, genellik ve evrensellik kazanamaz oldular. İnsan egosu, dışın işleyişini okumak, tutumlaşmak yerine; bu işleyişi içiyle uyuşturacak yerde, dışın yansımalarını ve sanısal algılarını kendilerine egemen kılıp, riayet ettiklerini düstur yaptılar. Bu sanılar ne kadar hakikatse; düşünülen dışa ne kadar uygunluk gösteriyorsa o kadar yararlı oldu, hakikatten (gerçekliğe benzemekten) koptukça kendi prangasını kendi kuşandı.
İnanma ve sevme gibi tutumlar kişisel özelliklidir. Şunu da söyleyebiliriz, inanma ve sevme toplumdan önce vardır. Bunlar, toplumdaki işleyişlerle, yeniden canlandırılır ve çokça yansıtılır bir oluşu vardır. Bu yansıma duygulara ivme ve yoğunluk kazandırdı. Bu da zaten inancın toplumsal temelli olmayışının kanıtıdır.
Bu şu demek; inanç ve sevme toplumun, çokça da halkın, yaşam biçimi ve tarzına göre şekil alır. Nasıl rengin görselde her hangi bir şekli yoktur, bir kedide kedi biçimlidir, bir kazakta, insan gövdesi biçimlidir ise, inançlar da; toplumsal üretim ve refahın tüketilişi biçimlidir. Halka ait yaşamla ilintili bir ilinekselliktir.
Sürecek 20
Bayram KayaKayıt Tarihi : 25.4.2009 15:14:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/04/25/halk-ve-egemenlik-20.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!