Halk Ve Egemenlik 15 Şiiri - Bayram Kaya

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Halk Ve Egemenlik 15

Cazibe ya da çekim; var oluşun ve varlığın, temel hareketi ve bir duruş bir beliriş biçimidir. Halkın cazibe ve çekim alanı halkın üyelerini aitleştirmektir. Halk çekim alanında üyeler kendilerini halkın birbiri ile iletişen aidi oluşları gerçekler. Aitleşme bir örnekleşmeyi, kimlik birliklerini ve duygusal birlikleri sağlar.

Bunlar halk içi tanımlanma ve birbirini tanıma gruplarıdır. Kısa süreli amaçlı birliklerdeki kalabalıklar olabileceği gibi, bir akım biçiminde moda belirişler de olabilirler. Ve geçmişten güne gelenek yaşayış benzerlikleri (mimiriki) * ola gelen tutumlayışlar olmaktadırlar.

Bu aidileştirme çok önemli ve hayati bir fonksiyondur. İnançlar ve dinler bu tür cazibenin çekeyleşesi sayesinde mümkündür. Ki bunlarda başlangıçta ahlakçı ve filozof öğreticilerin benimsetmesi ile kazanılır. Halk bunu gelenek olarak benimser ve sosyolojik deneyimlerle bir kazanç aktarımı olarak, sosyal genetik sürerliliğini benimser.

Bunun dışında halk, herkesin Ya da çok kesimlerin ilgisinde olabilecek cazibe Ya da çekim merkezleri oluşturamaz. Bu yapı halkın parçalı yapısından kaynaklanır. Toplum, kurum ve kuralları ile parçalı yapıları bağıntılarken, halk inançsal, geleneksel, aitleşmenin dışında; üyelerini bağıntılı kılamaz. Bu bağıntı kimi zaman zorunlu, kimi zaman müsamahalı, kimi demde kerhen belirebilmektedir.

Halkın aitleştirmesi; gelenekten ve geçmişten gelen halk gücüdür. Bu çekim alanı kişilerin yabancılıklarını giderir. Kişilerin senli benli, birbirini anlar ve kaynaşır olmasını sağlayan çok hayati durumdur. Özellikle kişilik olgunlaştırmada çekimler. Kişilerin sosyal cemiyete uyumlaşmasıdır. Bunlar dışında çekim cazibesi yaratamayan halk; aksine cazibeye kapılır.

Bu yüzden halkın genelde tercihi, cazibe odaklı öznellikler ve sübjektiflikler olur. Bu türden cazibe oluşlar ve çekime kapılışlar, toplumdan yanalık ortaya koymayabilir. Bu nedenle de halkın seçeceği egemenlik, toplumsal egemenliğin gerçeklenmesi bağlamında, mümkün olmaya bilir. Bu yüzden; böylesi egemenliğin olabilecek sakıncalarını toplumun kurum ve kuralları denetler.

Cazibe yaratamayan geniş halk kesimleri, neyi neye göre cazibe odağı yapacağından emin değillerdir. Bu tür davranışlarda en makulü, kendi inançlarındaki motiflerden ve yatkınlıklardan alıntı ve hitaplar taşıyan yansıyışlar olacaktır. Halkın ittifak edemeyen genel yığınları, sanal ve eften püften yaratılan cazibelere çekimlenirler. Bu yüzden aynı tip bakış açısı geçmişte oluşta şimdi olmayan nostaljilere, bir unutmayı doğrulayan hatırlatmalara yöneliş türünden olabilirler. Ya da aynı düzlemin anlayışlarından doğru olanı farklıyı da sırf kendilerine benzemiyor diyerekten kendi onaylarının baskısı ile elimine ederler.

Bu nedenle halkın aynı tip bakış açısı, aynı tip kulvarın kavrayışı; farklıyı dışlar. Birbiri olanları onaylar! Bu bir müridin şeyhini tasdikleşmesi gibidir. Veya bir şeyhin müridine ben şeyh değil miyim? Deyip; müridinde: evet sen şeyhsin, demesi gibidir. Ya da müritlerin biri birine şeyhini onaylaması gibi, subjektif bir tavırdır. Yani bozacının şahidi şıracı olmasıdır.

Halkın en büyük tüketimi, kullanım ve üretimi sanat alanları olabilecekken bu alan geniş kesimlerin özeni benimserliği içinde değildir. Sanat yapamayan geniş kesimler ya bunların kendisine yansıyışlarına eğilim ederler, Ya da inançsal olarak oraya odaklandırılırlar.

Halk için cazibeler yaratmanın bir yolu da halkı eğitimsiz kılan bencil siyasetlerdir. Örneğin halkımızın 7,5 milyon kişisi okuryazar değildir. Buna birde sadece bir şekilde okuryazar oluşta, bir o kadar eğitimli olmamayı ekleyin. Eder 15 milyon. İşte bu milyonların cazibe odağı bambaşka ve oldukça sanal, inançsal, geleneksel, adeta bir seçememelik egemenliği olacaktır.

Bu yüzden nüfus başına milli geliri, 2000 dolarlardan alıp, 1500 dolarlara düşüren politikalar yıllarca “”Halka hizmet hakka hizmet “” diyen duygu sağlayan parola ile iktidar olmuşlardır.
Bu siyasetler milli geliri 20 000; 30 000 dolarlar düzeyine çıkararak:”” halka hizmeti, hakka hizmet”” bilmemişlerdir. Halkta bunu sorgulamamıştır. Sadakalara memnuniyet duymuştur.

Madem halk siyaseten seçmektedir, halkın egemenlik sel belirmesinin diğer bir yansıması da, zorunlu olaraktan denetim ve sorgulama yapmasını yine kişilere bir kamu yükümü olaraktan çıkartmaktadır. Yani halkın sorumluluk duygusunun kamuoyu oluşturmasıdır. Bizim sosyal yapımızda kamuoyu oluşturmak oldukça zordur. Ama inançsal bağlamda bir anda çok büyük kalabalıkları meydana toplamanızda pek mümkündür.

Geçenlerde gazetede şöyle bir fotoğraf vardı: 4 Nisan 2009 Sözcü. Dünya'nın belli başlı kamuoyu yaratmış toplumlarından; Almanya, Yunanistan, Fransa, İngiltere, İrlanda vs. yerlerde dünya krizi için isyan boyutunda kamuoyu baskıları oluşturan mitinglerin resmi vardı. Bunların yanına Türkiye, İstanbul'da konmuştu: “”Türkiye balık tutuyordu””

Bu türden kayıtsızlık hayli düşündürücüdür. Anarşide hiç ama hiç gerekmiyor. Ancak bir demokratik hakkın kullanımı da böyle zamanda ortaya konmaz ise, ne zaman kendini açık eder diye insan düşünmeden de edemiyor. Bunun böyle olmasındaki bir temel nedensel tespit kanımca gelenekten gelen itaat etme, aitleştirme kültüründen kaynaklanmaktadır.

Özellikle de insana demokratik açılımlaşa sunamayan, sorgusuz sualsiz itaati öngören inançlardan bir bilinçlenme olduğu, pek kuvvetle insana düşündürülmektedir. İkinci neden olaraktan da, biyolojik genetik havuzun dar olmasıdır. Yani halkımızın yakın akraba evliliklerini tercih eder olmasıdır. Bunun biyolojik açıdan alabildiğine sakıncalar içerdiği çok açık elini gözümüze sokan bir gerçekliktir.

Bunların iki bakımdan tehlikesini konu gereği belirtmekte yarar var. Birincisi içevlilikler doğal seleksiyona kapalılığın ve seçme ayıklamaya olanak sunma açısından en sığ ve dar arzlar sunar olmasıdır. Bu çok sınırlı ve kendini tekrarlayan verimsiz arzlar sağlayıp, seçme ayıklama ilkesine en iyinin seçilişine, rekabete; daha gametler düzleminde olanak tanımamaktır. İkinci olarak aynı döller arasındaki patolojik geriliklerin ve kısırlıkların aynı gen havuzunda varyasyonunun sürekli çoğalması bu tür tercihlerin en büyük handikabıdır. Bunlar yavaş tepki vermelerin nedeni gibi bir düşünceyi akla uygun düşünme yapmaktadır.

Toplumsal hak ve bilinçlenmede, özgür oluşta; kamu oyu oluşturmak, sivil toplum örgüt ve kuruluşlarının işidir. Bunlar halkın ve toplumun bireylerinin, toplumla olan ilişkisini yurttaşlık görevlerini, canlı, güncel ve diri tutarlar. Kamuoyu bunlar vasıtası ile olay ve durumlardan haberdar olur. Ama ne yazık ki halkımız bunları çokça da destekler olup da üye olmazlar.

Hâlbuki bir sivil toplum kuruluşu olmayan tarikat ve cemaatlere; çoluk çocuk, cümbür cemaat üye olmaktalar. Ya da devamlı müridi olurlarken toplum olaylarına soğuk ve Fransız kalmaları tamamen gelenekten gelen sosyal gen bilinçaltı baskısıdır.

Seçimde oy kullanmakla egemenlik sağladığını düşünen güzide insanlarımız, sorunu takip eden, sivilleşen; yönetimin baskı unsuru olan kamuoyu olmaya hep ve çokça soğuk ve güvensiz bakabilmektedir.

Bu durum halkın bir önemli, hem de çok önemli yanını ele vermektedir. Buda halkın kendisini genel ve bütüncül cazibe merkezi kılamaz oluşudur. Halkın aitleşmesinde etnitise oluşturmasında, halk bireylerinin sosyal kişileşmesini olgunlaştıran çekim alanı var etmesi; çok hayati bir yaşamsallıktır.

Sürecek 15

*Mimiriki: Mimik olarak; el, yüz, kaş, göz hareketleriyle hatta giyim kuşam, renk gibi zevklerin yemek gibi beğenilerin benzer parfüm kullanmaya kadar varan, öykünüm, taklidi tutumlarla halkın duygularını yansıtır olma aitleşmesi. Eşdeyişle vücut dilini ve duygu benzerliklerini öne çıkaran öykünmeler.

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 14.4.2009 09:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    Geçenlerde gazetede şöyle bir fotoğraf vardı: 4 Nisan 2009 Sözcü. Dünya'nın belli başlı kamu oyu yaratmış toplumlarından; Almanya, Yunanistan, Fransa, İngiltere, İrlanda vs. yerlerde dünya krizi için isyan boyutunda kamu oyu baskıları oluşturan mitinglerin resmi vardı. Bunların yanına Türkiye, İstanbul'da konmuştu: “”Türkiye balık tutuyordu””

    ACI AMA GERÇEK. TAM PUANLA TEBRİKLER HOCAM. UMARIM BİR GÜN BİZ DE HAKLARIMIZDAN HABERDAR OLURUZ.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya