Halk Ve Egemenlik 12 Şiiri - Bayram Kaya

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Halk Ve Egemenlik 12

Pek çok osilasyon ve indüksiyon (gerekirlik) içinde, sadece bu iki osilasyon ve indükleme kuramından ikincisi somut metodikleşirken, birincinin yaşayışı, sırrı ve nedeni kişilerdedir. Kişi içsel oluşumun, dışsal ve öznel ilişkilenişinin sarmalıdır. Farklı farklıdır ama mutlaka kişiseldir. Çünkü kişinin içselinden doğup gelişen ve kişi içseline dönene, bir yaşama ve belki de Tanrı'sal alandır. Bu da inançların kişisel yapı oluşunun temel diyagramıdır (olgu değişim ve gelişim grafiği) . İnancın eğilimlilik oluşunu sanal düzleme götüren mütalaaları burada kesiyorum.

Demek ki inanç daha temel ve doğru düzlemde geliştirildiğinde uhrevilik ve ulviyet kazandırılacak. Sonuçta sosyal yaşayışın, toplumsal yaşayışın, gölge gibi bir yansıma anlayışı olacaktır.

Buradan da, inancın kişisel oluşuna bir yansıma daha eklemlenecektir. Halktan ve toplumsal belirişe katılamayan bir kişinin, dışsal yansıma anlama ve anlayışı ile hem toplumda hem halkta yaşayan bireyin, dışsal yansıması anlayışı ve bunun içsel ilişkilenişle osilasyonla beyne indüklemesi çok çok farklı olacaktır.

Bu, toplumsal yaşayışı, halksal yaşayışa fazla kılan yandır. Çünkü her toplumda olan kişi halkın içinde vardır. Ama her halkta olan kişiler toplumsal işleyişte yoktur ve bi haberdir. Aynı yansı kuralı, halktan birinin, inançsal yaşayış anlamasının farklı oluşunu, bu ortaya koymakta ve toplumsal yansı ile çatışmaktadır. Bu yansımalar, diğer yansımalarla, olumsuz çığlaşacağından, topluma uygulanır bir varlaşalar sağlayış kullanımı, şimdilik mümkün gözükmemektedir.

Korelâsyon katsayısı, bağımsız değişkenler arasındaki ilişkinin yönü ve büyüklüğünü belirten katsayıdır. Bu katsayı, (-1) ile (1) arasında bir değer alır. Pozitif değerler doğrusal yönlü ilişkiyi; negatif değerler ise ters yönlü bir ilişkiyi belirtir. Korelâsyon katsayısı 0 ise söz konusu değişkenler arasında doğrusal bir ilişki yoktur.

Kovaryans iki gerçel değerli rastsal değişken arasındaki ilişki. Kovaryans, iki rastgele değişkenin beraber değişimlerini inceleyen bir istatistiktir.

**ikinci olaraktan, toplumsal yaşayışın belirişi ile başlayan yaşamın sürecinde oluşan, yepyeni toplumsal olaylardaki tedirginlikler; öldürme, fakirlik vs. gibi, olumsuzlukları çözmek için, inanmaların önce kanısı, sonra inançlaşması oluştu. Bu ve diğer belirtilecek üçüncü tür inanma, tamamen bilinçsizliğin ürünüdür. Üçüncü tür, tam bir aldatma ile konjonktürü uzlaştırma çabasıdır.

Bunu, İsrail oğullarının bir yazımı olan Talmud da bir iyice görmek, hiç şaşırtıcı değil. Bir Mazdeki yapı olan Zerdüştilikte ve diğerleri de, bu yapıyı hızla ama uzun sürede dokuyup dönüştüren aşamalardır.

Tabii Sümer de, Babil de, bu gelişmede nasibini alır. Yermerkezli sorunu gök merkezli bir cezalandırma ile Ut-Napiştim ve Ziusudra; tufan efsane tasarımları, tüm orta doğuyu bir haylice Hindistan'ı etkileyecekti. Hiçbir uygarlık hemen hemen bundan kurtulamamıştır.

Başlangıçta, böyle bir yola girmenin; belki de toplumsal huzursuzluğundaki temel çelişkiyi kavrayamamanın mazurluğuyla söylenebilir. Ama halkın bu sorunu da, aşmak zorunda oluşu, zarureti vardı. Öyle ise ne yapılmalı idi?

İnsan, adım adım, kendine yabancılaşarak, mana kavramı ile inceden inceye, çağlar boyu, bu anlayışını güttü. Zaten birinci maddede saydığım hal ile de, kişiler içselinde, inanma eğilimli olduklarını kendinden de, bilir oluşu, bu çözüm şeklini, iş bilirlerce benimsettirilen, bir kanıksatma tutumu yapıp çıktı...

Bunun alt yapısı da, insanın var oluşundan beri edindiği, “”benmerkezci”” mana anlamalı tezahür edişlerdir. Haz ve elem duyumlu olarak, kendisinin korunuyor olduğu sanısı veya tehdit ediliyor olduğu izlenimidir. Bunlar, o insanda, yaklaşma ve uzaklaşma eğilim algı ve sanısını var ediyordu. Düşmesi bile durup dururken değildi! Bu “mana” anlamını içinde olduran düşünce şöyle idi.

Göğün gürlemesi, ya da yıldırım düşmesi, şimşeğin çakması, asla insanı korkutmak için değildi. İnsanı korkutmak için gürlemeyen gök, korkuların ve saygılaşmanın yansımasına iç düzenle ilişkilenip dış işleyişe muhatap olunuyordu. Oysa gök gürültüsü özneye duyumsal yansıma nedeni ile kendini ben merkeze koyan, insanın korkusu olmuştu. Bu sanısı inancının temelindeki yansımalardan biri idi. Halada korkularımıza engel olamayız. Bu tür olaylarda, kendini tehdit eden algılamalar olduğunu, ben merkezli duyuşla kendine yansılıyordu. Bu önlenmez, anlaşılmayan nedenselliği, benmerkezci oluşu ile kendi üzerine kurguladı. Olabildiğince az dış dünya ilkesi de, bu dış Dünya uyaranlarını da, tehdit olarak, sanki pekiştirircesine duyumsatıyordu.

Tıpkı; anlaşılmaz nedenlerle, içinin Sevinçleşip hüzünlenmesi gibi. Uçurumdan düşerken çalı ağaçlar tarafından tutulması, ya da; kapıştığı, hayvanla yaptığı amansız ve şuursuz boğuşma mücadelesinde, mücadele ettiği hayvana düşman, bir başka hayvanın, ansızın ortaya çıkıp, kendisine tehdit olan hayvanı kaçırması ile kurtulmasında duyduğu tarifsiz bir ihtiramla, kendinin “mana tarafından kayrıldığı” benci düşünmesini, hissettiği gibi.

Toplumu mana düşüncesi ile düzenleme tutumunun temelini atan yola girilmişti. Bilinçli ve bilgilenme yetkinliği ile içimizde Yüce Tanrı ile kurduğumuz bağ, ''nedensel olayların'' benmerkezci olmamız durumuna göre, bize; tehdit ya da, kayra olarak yansır. Bu ikili; hissin, duygunun, ana unsuru oldu. Tehdit ve kayrılma... Doğal afetler bir tehdit olduğu gibi; aç olması, başının ağrıması, fakir olması, av yapamaması gibi bir yığın olgularda tehditti. Fakirliği de kendine cezai bir tehdit, zenginliği de kendine kayradan ötürü “mana” tarafından verilen bir ödül, bir kayrılma, niçin olmazsındı! Bu daha sonraki toplumsal yaşayış nicel timinde, rızıkların eşitsiz dağıldığı anlayış fikrini pekiştirecekti.

Tabi bugünkü manada kavranan bir toplum ve halk yoktur henüz. Ama sosyal nüve, yol almış, yolu şekillemiş, sosyal devinim, bugünkü kulvarı belirleyen yapının sancılarını, bağrına çoktan sarmıştı bile.

***Bu beliriş ve belirleniş, inançsal yapıya, bir üçüncü elin uzanmasını da gerektirmişti. Bu el istismardı. Hem korkutmayı, hem maddi çıkarsal, yönetsel egemenliği sağlıyordu. Hem toplumdaki huzursuzluğun nedenini örten bir perdelemenin ve sömürüyü sürdürmenin istismarı idi. Tam bir katlanmanın girdabına girişti ki, çağlar boyunca uyanılamayış olacaktı. Töreleşecekti. Asıl inancını yola koyuş bir hayli zahmetli gerçekleşecekti.

İşte inançların bu ben merkezli kanılar ile toplumdaki huzursuzlukların çözümünü somut bilip anlayıp üretememenin sıkıntılarını, toplum dışı bireyci “”mana”” anlamalarına havale etmişti. Oysa sorun; bir araçlı gelişme olan yapının sorunu idi. Yani maddi zeminli idi, çözüm de, maddi zeminli ve bu yapının içinde olmalı idi. Yapıyı ve etiği; üretimi ve üretimin ilişkilenişini, paylaşımını burası belirliyordu.

Bu, us ile tam egemenlik sel olarak, bilinip açıklanıp, başarılamadı. İnsan egemenlikli çıkarsal inançların, toplumda boy atıp, hem palyatif (geçici-anlık) çözüm üretmeleri, hem toplumsal huzuru daha bir azdırdı. Şiddet, baskı gibi unsurları destekledi. Basit bir pansuman tedavisi ile birlikte, pek çokta olaylar, gerçek yapılaşmaların gayri ihtiyari tesadüfleri ile aşılıyordu. Aşılanan merhamet duygusu ile teşvik edilen inayet tutumu bu geçici rahatlamayı sağladı.

Toplumsal erk, mana gücü ile Tanrı krallara dönüşüyordu. Bu Tanrı krallar zamanla tek Tanrı krala dönüştü. Bu tek Tanrı fikri merkeziyetçi yönetime yol alıştı. Bur adan da göklerden vekâletle, halife olarak: Musa, Davut, Süleyman, İsa, gibi onlarca vekâletli, kutsal ruh kayralı, etkilere dönüşüyordu. Bu inançsal evirilişler bir çeşit ilkel ''devlet otoritesinin temeli'', sözleşmesi oluyor, bu şekillenmeyi akla takıyordu.

Sürecek 12

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 5.4.2009 12:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    emeğe saygı ve selam.tam puanla bu değerli serinizi de kutlarım hocam.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya