Diğer bir yandan da öğütçü ve hikâye nakledici tutumların, toplumsal işleyişleri; bilir ve kavrar olmadığınızı gösterir. Toplum yönetim işini örgütleri ve kurumları eli ile sağlar. Ve bunların işleyişini yasal olanak içinde, kendi siyaset ve politikaları eli ile pratiğe dönüştürürler.
Hazreti Ömer'in Mekke sokağını dolaşıp; aç-tok istihbaratı yapar olması, iki açıdan normal ve doğru olur. Birincisi bir köyü siz zamanca ve mekânca dolaşarak, istihbarat yaparsınız. Bu kolay ve zaten birbirinizi bire bir, bilir olmanızdır. Siz istihbarı olarak gezmeseniz de; yöreyi bileceğiniz bir durumdur. Yani o günlerin Mekke’si nüfus olarak azdır. 25 bin aralığında bir nüfus, insanları bilinebilir bir, yerleşim merkezidir. İkinci olaraktan da bu tür merkezi otoriteyi oluşturamamış siyasi örgütlerin bu tür yönelimleri de bir zorunluluktur. O günün Arap İslam devleti ve kabile yönetimi, merkezi otoritenin öngördüğü bir örgütlenme biçiminden henüz yoksundu. Yeni devletin yönetimi daha merkezi otoritenin işlerleşmesini sağlayacak, kurum ve kurallarını ne tam bilmiştir; ne de tam oluşturmuştu. Böyle bir yetersizliğin, böylesi teşkil olunamamışlığın kendi kendine çözüm şekli; belki de Hz. Ömer'i bu yola zorlamıştır!
Ama günümüzde tebdili kimliğe gerek yok. Devletler, toplumlar anında evlerin içine sızan bir olanaklılık içinde ve anında ihtiyacı, haberleşme ağ örgütü ile kademe kademe birim yere götürmeye muktedirlik içindedir. İşte günümüzde valiniz, bu işleyişi örgü ağı ile denetleyip yükümlülükleri sağlar. Oturmuş ve düzenli sistemleri olmayan toplumlar bu tür palyatif çözümlere başvurur. Bu tür yükümlülükleri ve görevi, kişiler ihdas etmez.
Bu tür gereksinimler, sizin kurallarınız ve kurumlarınız aracılığı ile yönetmenliklere yüküm etmiştir. Bu açıdan, Hz. Ömer zihniyetinin, nitelikli bir emeği yani tornavidayı çekiç gibi kullanması tutumu, günümüze uygun değil. Bu toplumu, bireylerin görev ve sorumluluklarını bilmemek ve birbirine karıştırmaktır. Sapla samanı ve izleri karıştırmak. Hiçbir toplumsal yararı olmayan, bir siyasi geri düzlem angajmanıdır. Toplum ilişkilerine, inanç gözlüğü ile bakan, kısır görüşlülüktür. Somut olmayan sübjektifliktir. Tam bir bilgisizliktir. Bilgisizliğin bilgi diye saygılaşmasıdır.
Bir başka Hiçbir toplumsal ilişkiselliği ve ürettirme gücü olmayan, inançsal söylemde şudur; “”Halka hizmet, hakka hizmettir”” Birincisinden daha yalan ve subjektiftir. Ayırt etmezlik yanılgısıdır. Bunun aslı eğer illa böyle bir şey söylenecekse; “”Halka hizmet, yine bir topluma ve halka hizmettir “” olmalı.
Bir kere toplum, hakka hizmet olsun diye, ilişkilenmiş bir olay zaman durum değildir. Toplumun hizmeti; karşılıklı bir zorunlu gerektirmedir. Basitçe söylenirse bir iş bölüşümü ile toplumsal emek ve hizmetlerin üretilişidir. Bir doktor hakka hizmet olsun diye doktorluk yapmaz. Bu; doktorun hayatını idame için yaptığı, toplumsal iş bölüşümü gereği, ihtiyaçlarını toplumsal sağlayış yükümlülüğüdür.
Doktor yaptığı işten para alır yaşamını sağlar. O doktorluk yaparsa bir başkası onun bilgisayar mühendisliğini yapar. Onun da bilgisayar kullanması böylece temin edilir. Bir diğeri de onun otomobilini, somununu, sinema ve tiyatrosunu vs.ni işbölümümü gereği olaraktan, karşılıklı emeklerin değiş tokuşu yoluyla, topluma ürettirilir. Yani bireyin hizmeti toplumda zorunlu bir emek değiş tokuşudur. Hizmeti yapmadınız mı, sonuçta siz de karşılığında hiçbir hizmeti bulamazsınız.
Durum bu iken, meseleyi gözlerden gizleyip: “”Halka hizmet hakka hizmet”” demek, aklı ve gerçeği iğdiş etmektir. Bilmezliklerin cehaletini sömürme ve ruhunu okşama mavalı olmaktan öte gitmez. Üstelik yalan hakka hizmet olmaz. Halk sizsiniz. Halk sizin dışınızda lütfen var bulunan ve himmetinize mazhar olan bir kayırma da değil ki, siz lütfediyorsunuz desek!
Siz, size hizmet ederek, kendinize yaptığınız iyiliği, nasıl hakka hizmettir dersiniz? Önce halkı sömür, sonrada sömürdüğünüzden bir payı; halka sadaka olarak ver! Sonrada hakka hizmet et! Normal şartlarda bu bir hezeyan görülür. Gerçeğe aykırı her şey halüsinasyondur. Halk vergi veriyorsa, hakka hizmet için değildir. Kendisine yol, su, elektrik, hastane, okul, güvenlik, vs. için geri dönsün diyedir.
Yol, su, elektrik olarak döndürdüğünüz, toplumsal zorunlu emek; nasıl hakka hizmet olur? Zaten siz bu hizmeti yapmaz iseniz, her şey laçkaya gidecektir. Vergi dahi alamaz duruma düşersiniz. Giderekten toplumu dağıtmış olursunuz! İşte bu gerektirmeden ötürü, topluma ve halka, iş paylaşımı yükümlülüğünüz dâhilinde hizmet etmek zorundasınızdır. Yani sonuçta yine kendi karnınızı kendiniz doyurursunuz. Kendi karnınızı, kendinizin doyurması da, hakka hizmet olamaz
Şimdi bunun neresinde haklılık ve hakka hizmet var Allah aşkına! Bu somutluk bilgisini bilen biri, böyle saçmalık söyleyebilir mi? Bu bir aldatma ve aklı körelten prangalaşa değil mi? Cahilin dili saçmalık bilir, saçmalık söyler. Saçmalık analiz yapıp karar vermenizi köreltir.
Şimdi bu noktaya, şöyle bir argüman getirmek olasıdır. Öznel alanda sizin hakka hizmet bildiğiniz bir inanmayı; bir başkası da şeytana; hileye hizmet diye tanımlayıp inanabilir. Bunun böyle olmadığını nasıl ispat edersin? Ölçünüz ne olacaktır. Neye göre karar alıp hüküm vereceksiniz? Neye göre tez ve anti tez yapacaksınız? Elbette zındık, sapık, kâfir, imansız. Vs. diyerek! Az az birikerek oluşan aydınlığı değil de, birden oluşan kalabalığı arkanıza alarak, ispat edersiniz!
Şöyle açıklayayım, bilginin temeli nesnel ve somut olmayınca, açık seçik olmayınca toplumda haklı olamazsınız. Toplum, neyin nasıl hizmet olacağını yasalarla belirlemiştir. Hizmetlerin ve karşılanmasının yönelimi, sizin afakî ve öznel şekillenmenizin keyfiyetine bırakılmamıştır.
Biri balık tutup vermeyi, halka ve hakka hizmet bilir iken, bir diğeri balık tutmayı öğretmeyi halka ve hakka hizmet bilirse ne olacak? İşte sizin gerçekliğiniz yasallığınızdır. Yasallığınızın akli, öznel, nesnel, olmasının somutlanması da, tutuğunuz yolun; toplum içinde, sistemi ürettirir, sistemdeki üretimin, paylaştırılır oluşu ile belirlenir. Ölçü budur. Üretimi destekleyen hizmetiniz, sizin hizmetinizi bir başkasının başka bir hizmetle karşılar olmasıdır. İnayet, kayra sadaka, köleci ve feodal düzenin gerektirmesidir. Bir geri tutum ilişkilenmesidir. Toplumun bireyleri kişisel inisiyatife bırakılamaz. Öyle toplum, ilkel ve geri toplumdur. Şu halde halka hizmet; yeniden ve yeniden, yine halka ve topluma hizmettir.
Sonuç olarak, bu iki öğütçü kişisel olabilecek soyut zaaflar topluma getirilmemelidir. Bunlar: 1-Halkın ruhunu okşar ama asla gelişme ve ilerleme sağlatmazdır. Temeli öğüt olan bu boş söz, genelletilir bir davranış olduğu zaman, toplumsal süreçler gelişemez durur. O vakitte cebir kullanırsınız. Toplumunuz bu halde iken gelişmenin ileri oluş yönü, ancak çağdaşlarının çok çok gerisinde olan bir uygarlık olarak, kımıl kımıl kendiliğinden devinir. 2-Böyle sistem adeta donmuştur. İlişki ve şekiller saltık sınılıp korunmak istediğinden değişmeye aşırı dirençlidir.3-Değişmenin temel nesneleri olan, alt yapı ve üst yapı ilişkileri kırılmış, üst olan alt olana indirgenmiştir. Çoban Einstain gibi yararlanılmağa kalkınır. Einstein’dan de çoban olarak yararlanılır! Çok büyük gaf ve gaflet bir bilmezliktir bu. Mandeville'ın erdemli arılar efsanesi gibi; gelişme basamağı bir bir çöker noktalara gerisin geri gelir ve sistem iflas eder.
Sürecek 9
Bayram KayaKayıt Tarihi : 2.4.2009 19:55:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/04/02/halk-ve-egemenlik-09.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!