Esasen halk zorunlulukları örfleştirerek tutumlaştırdığınız yapılardır. Çok büyük bir kısmı üretim dışıdır. Acı da olsa gerçek budur, evrensel bağlamda bir çeşit asalak yaşamdır. Nüfus artışı, kapitalizminde dahli olan bir göz yumuştur. Amerika'nın bu günkü krizinde, bu bağlamda üretemeyen üçüncü dünya ülkelerine ve üçüncü dünya ülkelerinin aşırı nüfus yapılarına bir gidişin, tekrardan geleceği planlayan, ayak sesleri de duyulmaktadır. Planlama hakkı da; evrensel bağımlılığa uygun biliminizden, bilgi ve teknolojinizden gelen, evrensel bağımlılığınızdır. Hak üretim yapmak ve yükümleşmekle olmakta.
Halk bir kişilik değildir. Tüzel ve genelleşir tanımlılıkların tümünün, bir kişide değil de, tek tek bazı birçok kişiliklerde olması özelliğidir. Ama her halükarda da, bazı birçok kişilerin toplam özelliği de halkı verir. Siz tifolu olmasanız da, halkta tifo vardır. Ya da halkta tifonun olması sizinde tifo olduğunuzu göstermez. Halk, tikel sıfat olarak temsili kişi ait oluşlarıyla var olan sıfatsal birliklerdir, hem yeteneklidirler, hem de, yeteneksizlerdir. Ya da halk; olumlulukları da içerir, olumsuzlukları da içerir alanıdır.
Bu denizin sizi taşır, besler, sizi sörf yaptırır olmasının yanında, sizi boğan, kirlilik taşıyan vs. olan birçok içermeleri aynı anda taşır olması gibidir. Bakış açısına göre de görmek olasıdır.
Örneğin halk; deli, aptal, ebleh, aydın, üstün zekâlı, uzun boylu, inançlı, inançsız, çalışabilir, hiç çalışamaz, sanatkâr, haramzadeler, doktor, çiftçi, çoban, aylak, okumuş hiç okumamış, cahil, erdemli vs. vs. tanımlılıkları tikel taşıyan kişiler devinmesidir. Kişilerin hiç biri, halkın tüm hükümlüğünü tek tek kişilerde taşıyamazlar. Halkın tümel hükmü şahsiyeti, kişi şahsiyetini temsil etmediği gibi, tek tek kişi; halktaki tüm olumluluklardan da, olumsuzluklardan da, ayrılır. Kişi kendi devinmesi ile ait olduğu temsilliliği ortaya koyar. Kişiler tikel temsillilikler ortaya korken, halk tüm tikellerin tümel temsilciliğini ortaya koyar. Yani kişiler halk öyle olduğu için öyle davranmaz.
Halkın sıfatı olan belirimlerden gerek tikel, gerekse de tümel olumsuzluğu taşıyanlar; yine halk kavramı içindeki nitelikli olan tikel ve tümel olumluluklardan da, paklanamazlar.
Halktan bir kişi öğretmen olurken, bu, kişi pek ala yüzme bilmez olabilir. Ama halk yüzme bilirdir. Aynı zamanda da, yüzme bilmeyen öğretmenden ötürü halk, yüzmeyi bilemezde olabilir. Sizin kişi sıfatlarınız halkın o yönlerinin tikel temsilliliklerle belirtilmesidir. Halktaki belirimler tümel yansıma olmayıp, tikelliklerin toplam mülahazasıdır.
Değilse halkın her sıfatları sizde belirmez. Halkın davranışları bütün yönü ile birden belirir. Yani hem bilir yönü ile hem bilmez cahil yönü iledir. Ya da hem çok akıllı, usta işi belirme iledirler. Hem de çok sıradan bir tutumlaşmayla belirebilirler. Yani halkın yönü, seçerken; alığı da, balığı da seçecektir. Halk homojen davranamayan, kaotik devinim tanımsallıktır. Halk ibadet edebilir, halktan A kişi Ya da kişileri, ibadet etmiyordur. Halktan B kişiler AİDS değil iken, halk ta mutlaka AİDS'liler vardır.
Böyle olunca, halktaki olumsuz bir var bulunuşun tanımlılığı halkı aşağılamayacağı gibi; aynı şekilde, halkta var olan olumlu bir var bulunuş da, halkı yüceltir değildir. Zaten aşağılama uydurukçadır. Halkın tutumu, bir gerçekliklerin beliren yüzleridir. Sorunu bu boyuta taşımak demek, demagojidir. Ve olayı anlayamayan bir bilmezlik taşır oluştur. Ya da saptırmadır.
Halkın seçimleriyle yönetimin oluşturulması, olabildiğince iyi bir tutumlayıştır. Ama bu kusursuz, eleştirilmez, paradoks taşımaz değildir. “”Halkın tercihlerine saygı duy”” diyen biri, diyelim halkın %20 si seçim konusuna müdrik olmayan seçmenlerce de belirlenir olabileceği çelişkisinin bilmem farkında mıdır? Ya da halkın, adaylar içinde müdriksizliğe oynayanları, seçmeyeceği, seçtirilmeyeceği ne malum! Bu mantık, salt olarak halkın seçer olmasını değerlendirmiş bir soyutluktur. Zihni hakikattir. Gerçeğe uygulandığında doğru değil yaklaşık doğrudur.
Şu halde halkın egemenliği, halkın hakemliği söylem olarak ağdalı ve ruh okşar bir anlatımdır Seçme işinin gerçeklenmesi için, önce sizin, uyrukluğunuz olmalıdır. Ondan sonra belirli yaşta olmanızla, kısıtlı olmamanızla vs. oy kullanmanızı öngörülür. Vatandaşlık, yani genelde sorumluluk bile bunlarla yeter sinilip bitmiş değildir. Seçme işlemi bizlerin, ruhsal psiko şimik rahatsızlıklarımızdan ötürü ve müdrik olamama gibi kişisel eksikliklerimiz nedenleriyle, yani uygun olamayışlarla, seçme yetkilenmesini yapar olmakla egemenlik zedelenmekte gibidir.
Örneğin kişiler bir şeyler karşılığında verdiği oyu cep telefonu kamerası ile açık fotoşop edip oyunu hem açıklamaya ikna edilmekte, hem de oylar bir şeyler karşılığında sahteleşmektedir. Kişiler seçmen oluşunun, seçilenler de temsil eder oluşun, kanaati sorumluluğunu duymalılar. Bu gibi çelişmeler yüzden halk egemenliği her şey değildir. Bu türden egemen olamayışlarla, bırakın nesnel zorunluluğunu, mantıki bir zorunluluk olaraktan da, egemenlik akla aykırıdır. Egemenlik kısmi ve paylaşımlı olmakla ve dengelenen bir zenginleşme ile olması zorunludur.
Böyle olunca halkın, ya da seçebilen seçmen kişilerinin seçimleri, çok parçalı bir temsillik olmak zorundadır. Ama parlamentonuzun oluşma şekli, sayısal istikrar kaygısı ile yüzdelik barajlarla korunur. Ve halkın soyut olarak, temsili olarak saygı duyulacak kararının bir kısmı, yüzdelik altında kalarak, daha baştan temsil edilemez bir duruma düşer. Halk egemenliğinin bir kısmı bismillah demeden elenir. Ve seçmen egemenliği, bu anlayışla zorunlu olan barajsal engeli ile nitelikli (sayısal) çoğunluk nedeni ile çöpe gider.
Egemenliğin kaynağı için bilgisel bir olgunlaşmayı sağlamadan; söylemsel bir argüman ile ne anlaşılırdır, nede bu anlamı; icracılarca taşınır ve savunulur bir yan değildir. Bunu kendimiz değerlendirmeliyiz. Bu da ancak kişi ufku ile olur. Kişi ufku da, gelişmenin tarihini ve günceli bilmekle olur. Yani bir oy hakkı edinmiş olmamız bize, bilinçli ve aydın bir yurttaş olarak ağır sorumluluk yüklemiştir. Yani kişilerin, böyle bir tutumla sorumlu ve ait kılınması demek, kişilerin inancını yerine getirir gibi, halklaşmadan önce yurttaşlaşmasını gerektirir demek.
Çünkü geçmişten gelen toplumsal süreç bitmemiştir. Bu süreç kendi olgunlaşmasını her yeni durumla konu ettirip sürmektedir. Biz ancak anlık resimlerin filim karelerini tanımlayabiliriz.
Eski toplumlar yaşayışını; halk ve toplum olarak, bilinçli bir ayrışma ile ortaya koyamamış ise de, toplum ve halk, kendi alan şekillenmesi düzenlemelerinin içinde daima var ola gelmişlerdir. Roma dönemine değin, bu alanların belirmesini, toplum ve halk diye bilinçli olarak, konuyu dile getirmemişlerdir. Ama zorunlu bir vukufiyeti olarak, bunu söylem olarak ortaya koyma ayrışmalarını görmek olasıdır. Bunu da, çıkan sorunlar karşısında: “”bu bir ulus işidir; bu bir devlet işidir”” gibi zımni cebir algılatması ile sorunlar aşılmış ve tepkileri akim kılınmıştır. Bu tür söylemler ile bu zorunlu; ikili alanın ayrımını, zımni belirtimle kendilik tutumladırlar. Halkın, toplumun gelişmesine olan olumsuz ve çatışır biçimdeki yansıması, bilinçli şekilde değil de; devletin, ulusun çıkarı gibi; vahameti olarak kavranmayla tarihi gelişim içinde aşılması oluşmuştur.
Tarih bilinci, halkın özellikle de halkın inançsal yaşam tarzını, toplumun yaşam tarzından ayıran gayret belirmesini, olgu ve olaylarla ortaya koymuştur.
Miladi sürecin öncesi ve sonrası dönemde İmparatorluk yapan Tiberyüs'ün önüne getirilen bir dava çok manidardır. Bir Romalı yurttaş halk inancı olan pagan Tanrı'ya hakaret eder. Konu bu saygısızlık olayının cezalandırılmasıdır. Olay çok genellik kazanır. Olay İmparator Tiberyüs'ün önüne getirilir. Tiberyüs'ün verdiği şu cevap; halk ve toplum meselelerinin daha o günlerde, nasıl bir ayrışan yapıya geldiğinin konjonktürselliğidir. Toplumun nesnel olan yanının nasıl bir bilinç düzeyine geldiğini göstermesi bakımından çok önemlidir:
Tiberius der ki: “”Evet kuşkusuz ki bu bir saygısızlıktır. Bu bir suç eylemidir. Ama ne var ki, insanların adaletine ilişkin bir konu değildir. Tanrılara karşı yapılan hakaretlerin öcünü almak yine tanrılara yakışır”” der. Bugün bu düzeyde bile olmayan halk gruplarına egemenlik hakkını sırf insandır diye kullandırtmak pek rantabl değildir. İnsanlar sırf insan olduğu için bu düzeye gelmemiştir. Aklını kullandığı için bunu başarmıştır. Sırf aklını kullanamadığı için bizlere göre teknolojikleri sıfır olan kabilelerin oluşu da bu akıl kullanamamanın sonucudur.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 28.3.2009 13:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/03/28/halk-ve-egemenlik-04.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!