Bizim gibi ülkelerde halk, demokrasinin ne kurucusu, ne savunucusu olmuşlardır. Demokrasi belli bir zaman zemin dilimindeki toplumsa üretim tüketim ilişkisini halkın ve yurttaşın bilinç edinmesinin tutumlaşılan kültür şeklidir. Bizde, halkın bir demokrasi tarihi yoktur. Demokrasi halka bir lütuf gibi gelmiştir.
Oysa demokrasi yurttaşların orta bir bilinç durumunun tutumu olup; toplumun siyasi gidişat uygulamalarını, yani yurttaştan yana uygulamalarının; en azından halktan yana iyileştirilmesi bağlamında, bir kontrol mekanizmasının kullanımı olacaktan da anlaşılmalıydı. Bilmezliklerle inançlar, görenekler içinde halk olmak çok kolay. Yurttaş olma, bilinç işidir, sorumluluğu zor.
Demokrasisi, gelişmemiş ülkeler de, demokrasinin nimetlerini yaşatmaktan çok demokrasinin külfetlerini ortaya çıkarttılar. Gelişmemiş ülkede demokrasinin nimetleri, tezgah siyasetlerin sorgusuz sualsiz saltanatı olurken, demokrasinin halkçı kullanım yararından kaynaklanan, bilmezlikti sıkıntıları da, halkın derin ayrılıklarının külfeti oldu. Bizim gibi demokrasi kültürü geliştiremeyen ülkelerde, ne yazık ki seçilmiş krallar çıkmaktadır.
Dünya'nın her yerinde halk, baskı, korku, sindirme, yıldırma ve polis dayağının, karşı karşıya kalanıdırlar. Bu dün böyleydi, bugün de, demokrasi adı altında, kamunun güvenliği adına bu böyledir! Şundan da kuşku yok ki, halkın yaşamın içinde görece; düne göre de, oldukça çok kıyaslanmayacak denli olumlu, çok ileri değişmeler ve hak edişleri de vardır.
Demokrasi toplumun bir işleme kuralı iken, siyasi partiler eliyle demokrasiler halk düzlemine geriledi. Halkın geçmiş tarihsel olan aktarımsıları, halkın şimdi ile bağıntısı olmayan, hamasi bilmezlikleri, partiler eliyle toplumun klikleşen bir puttu tabusu oldular.
Partiler toplumsal olanı yansıtmak yerine, topluma hiç bir yararı olmayan halksa hamasi olanı yansıtır oldular. Halkın bilmezlikleri, toplumsa değer yargılarının muhafaza kalıbına sokuldu. Demokrasi toplum yerine, halkın işleme şekli olan, halkın hoşgörüsü biçimine sokuldu! Dahası, toplumdaki siyasetlerin kullandığı dil, halkın tabusu inanç dilidir. Toplumsal iletim şekli olan bilinçlenme, pusturuldu.
'Demokrasilerde partiler vazgeçilmez unsurudur' denecekten güya, halkın partisi oldular! Bu yüzden siyasetler; toplumsal plan, toplumsal proje, toplumsal bilgi, toplumsa araştırmalar geliştirmesini üretemediler. Hep toplumsal olmayan, din ve etnik yapı bezirganlığını, yaptılar.
Bizim toplumumuzda siyasi partiler gelişen toplum yapısı karşısında her daim gelişememenin ifadesi oldular. Hala da öyleler. Oysa toplumumuzdaki Sevgili Atatürk gibi simge değerler Osmanlı gibi muazzam devasa yapının güncel değişememesinin karşısındaki bir değişme idi. Sevgili Atatürk'ten sonraki, Atatürkçülük de, değişemeyen güncelliklerin aynı kısır kalıpla değişememenin bir tutuculuğu; ya da diğer değişememe cephelerinin, siyasi çıkarlı savunulan odak merkezi konumuna geriletildi!
Elbette insanın girişen bir öznel yanı ve öznel inançtı yaşamları ortaya çıkmadan insan yaşadığını bilemez. Zorunlu olan toplumsal yaşam, özel yaşamınızla rehavettedir. Ve bu özel gerektirmeyi de toplum halkın kendi alanı içinde gözetmelidir. Oysa siyasetler, toplumsal projelerindeki icraatla üretim verimliliklerini arttırıcı arzlarla tüketime paylaştırarak; toplum üzerinde işleyişlerle, halka mal olacaklarına; halkın sanal memnunlukları üzerinden toplumun ve sistemin polemikti ve boş sözdü, tıkacı oldular.
'Halkın isteği başımızın tacıdır'; 'halk ne derse doğrudur; halk ne isterse o olur' diyerek demokrasi kültürü, seçme ve seçilmeye indirgenmiştir. 'Halkın istemi' söylemleri ilen de, toplumsal demokratik seviyeyi, yerlerde tırstırmıştırlar.
Halk alan, toplumsal düzlem değildir. Partiler, din, iman, etnik anlama gibi bir insan, insanlar ilişkisini esas aldılar. Halkçı özel yaşama ve yaşantılaşmalara dönük, gelenek görenekti ve dil kullanımdı özel yaşam farklılıkları olan, halk zenginliği dinamiklerle, partiler günlerini gün edişle geçirdiler!
Bu halkçı işlemenin toplumla ilişkisi olmayıp, aksine; halkın sağlayışlarının toplumla ilişkisi vardır. Halkı düşünen, toplumuna (üretime) yönelmeliydi! Toplumdan halka doğru yansıyan refahın, halkın kişileri tarafından, kendi aidiyet ufkunca, özel yaşam biçimleri içinde tüketilir olmasının, gayretini partiler görüp, bunu sağlamalıydılar!
Oysa demokrasilerde halk, toplumdaki üreten bireyin kazancı ile mütala edilir. Toplumda üreten bireyler, toplumdaki üretimleri nedeniyle ve üretimin paylaşımı olan gelirlerinden ötürü, toplumun kesimini (sınıfları) oluştururlar. Toplumun kesimleri, üretim dışındaki zamanlarını geçirdikleri yerler olan, halk yaşamlarını; aileleri olan, halk alan içindeki tüketim ilişkisinin özel yaşantılaşması içinde, belirlerler.
Bu yüzden, toplum bireyinin üretim ve iş kollarındaki çalışma konumlarından getirdikleri kazanç refahlarına göre, halk da bireyler çevresinde farklı farklı tüketim ve yaşam ilişkilerine girerler. Aileler, üreten bireylerinin, toplum içindeki sorunları doğrultusunda, kendi bireyinin demokratik mücadeleleri doğrultusunda, kümelenmişlerdir. Halkın demokrasisi bu kadardır!
Toplum içindeki, ortak mesleki üretim ve mesleki hizmete değin, mesleki iş kolu sorunlarının mücadelesi de, halkın içinde ortak olmaktadır. Toplumda her bir sektörün, her bir alanına dek üretimse koşulları, kendi çelişkilerini taşır. Bu sizin çalışma ve ücretlendirme koşullarınızı da farklı kılmaktadır.
Bu çelişkilerin demokratik mücadeleleri de, farklı farklı sorunları ve farklı sağlayışları ön gördüğünden; halktaki eğilimler içinde de, birinin demokratik mücadele konusu, diğerinin sorunu, olamamaktadır. Ya da birinin mücadelesi, diğerinin bir ulaşım, eğlenme, gezip tozma gibi günlük yaşamına değin kullanımdı haklarının geçici sağlanamayışla mahrumiyetlerine sebep olurlar. Halk bu bencil çizgide duyarlılık verir. Halkın kişileri, genel yarardan görece yarar çıkarılacağını bilemezler. Görece yararlar, görecedir. Genel değildir. Toplum genelliktir.
Yani halkın böylesi bir bencil aymazdı sorunu da olmakta. Halkın tekme tokat, cop yemesine, gıkı çıkmayan diğer kümedeki kimi halktı kişilerin, o günkü tepkisi yolun kapalı olmasınadır. Halkın tepkisi ' toplumsal ilişki noktasında olmayıp' günün rutini olan otobüse binememenin tam da bu öznel yaşantılaşma noktasında olmaktadır!
Oysa toplum kültürü gelişmiş bir halk; bu gibi yol kapanması durumunda sorumluların, acil durumlar için önceden tedbir alması gerekeceğini bilir. Ve bunun sorgulanmasını bilirler. Geri kalmış ülkelerde bu olmaz. Bu yüzden demokratik eylemler yüzünden hastaneye ulaşamayan vatandaş, bu bezginliğini eylemcilerin üzerine yürüyerek gösterirler! Siyasetler görevlerini yapmayarak bu karmaşayı, gözetirler. İşte geri kalmış ülkelerde demokrasinin uygulanması külfeti bu gibi kertelere indirgenir.
Halkta, bir sorun diğerinin sorunu olmamasıyla, halkın böyle bir neme lazımcı tutumu vardır. Halkta toplumsal bilinç yoktur. Halk aitliği bilinci, halkta daha baskıncadır. Örneğin; bir iş kolu 4/c yasası uygulanmasına maruz kalırken, halktan diğer bir alanın hiç meselesi olmaya bilmektedir. Oysa halk kümeleri kendi veli nimeti olan bireylerinin yanında toplumsal hak arayışlar içinde oluşla, bireyinin eylemsel desteğine gidişle, toplumla temastı uzlaşmaya varırlar. Yurttaş olmanın bilinci bunu kavrarken, halk olmanın neme lazımcılığı bunu, bilmez.
Yani halkın toplumla olan demokratik hak arama mücadeleleri farklı farklı kaygılarla, farklı toplum bireyleri ilen ve farklı halk kümeleri iş birliği ile gerçekleşir. Zurna tam da burada; çok karmaşık ilişkilerden ve bir takım öznel hinlikleriyle, zırtlar.
'Halkın isteği başımızın tacıdır'; 'halk ne derse doğrudur, halk ne isterse o olur' diyen tezgah siyasetler, böylesi bir hak arama durumları karşısında, halkın demokratik hak kullanımlarının doğru olduğunu, bunun baş tacı edilecek bir halk hareketi isteklerinden olduğunu hemencecik unuturlar. Demokratik hak aramanın karşısına, demokratik hak aramaylan doğrudan hiç bir alakası olmayan, 'Kamunun yüksek menfaati' gibi sonucu halkın eylemcilerin üzerine yürüme olmayacak önlemler olacakken; bu sorumluluklarını yerine getirmeyip, böylesi ucube bir öznel ifadeyi, devreye sokarlar!
Algı şaşırtması yaparlar. Halkın can ve mal güvenliği tehlikeye düştüğü gerekçesi ile. cop, tekme, tazyikli su, biber gazı, ayak altı ezilmesi gibi bir çok demokratik karşılanmanın revayı hak edilişi olan halk konumuna, gerilerler. Hak arama ile terör faaliyetli yürüyüşler aynı potaya konur! Artık 'ne derlerse o başımızın tacıdır' söylemi gider, “neye maruz kalırlarsa yeridir; halktır, revadır, çekerler “ anlayışının baskısı yapılır!
15.01.2011
Bayram KayaKayıt Tarihi : 29.1.2011 11:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)