Bir önceki bölümde, varlığın kendi özelliği gereği, ilişkinlik var ettiği; bu ilişkinliğin insanda sanat koyuş olarak kendini doğaçladığını. Bunların her aşamada, yeni bir ilişkinlik, yeni bir bağ ve bağıntı oluşturduğunu. Bu bağıntının hem temel yapıdan ayrı olmayıp, hem de onlarla aynı olmadığını ve temel yapıya indirgenemez, ıralıklı oluşunu vurgulamıştım.
Şu da, bilimsel düşünüşle, güncelin düşünüşünde ayrı tutulmalı. Nesnelitede “”İçincilik, erekçilik, amaçlılık “” yoktur. Yani hava insanların palto giymesi, hayvanların tüylenmesi İÇİN soğumaz. Aksine insanın palto giymesi, hayvanın tüylenmesi değişen çevre koşullarına, uyma ilişkinlik var edişi nedeni iledir. Yeni çevre koşullarına yeni durumlara, uyma, yeni durumla uyuşmadır. Yani, seçilim ve akıllılıktır. Değişen bir çevre şartına siz, tepki var edip, ilişki koyuyorsunuz. Bu beyinde zaten var, size; akıl, akla göre düzenleme olarak yansıyor. Ve duygu olarak biz ne harika bir düzen diye niteliyoruz. Tabi bu tepki koyuşta yol bir olmadığı nedenle, akılda bir değildi. Kimi yağ depolayarak korunma ilişkisi geliştirdiği gibi, kimi de kış uykusuna yatarak, kimi göçme, kimi de sıcakkanlılık ile uyum tepki ilişkisi, akıllılığı ortaya koyuyordu.
Sanat varlıkta bulunan ilişki ve tepki koyuş var olmasının insan nitelikli yanıdır. Genelde insanın davranmaktan kurtulamadığı bir var oluştur. İlişki kurarlılık benin öznelleştirdiği değişme değiştirme ve yorumlama, öndeyi koyma eylemlerini içerir bir çalışma türüdür.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
İnsanların sınıflandırıldığı bir dünyada ,sanaat geri kalır mı elbetteki sanattada sınıf ayrımı yapacaklardır. Yoksa halkla ,sözde elit tabaka arasındaki fark asıl oluşturulurdu .Mesela klasik batı müziği,bale ,resim,şiir.heykeltraşlık bu ayrımda genellikle kullanılan objeler arasında sayabiliriz.Yanlız şiirin etnik yapıdan gelen bir özelliği vardır.Bence bu şiirin ruhudur aslında ,çünki şiirin mayasını oluşturur.Kullanılan dil,lehçe ve çevre yaşantısı bununla ilgilidir.Siz bunları değiştirmeye kalkarsanız, yazdıklarınızın hiç bir kabulü olamaz.Gül bahçesinde ayrık otları gibi sırıtır durur.bu sebeple şiirimizi layık olduğu seviyeye yükseltebilmemiz için ,toplumsal sanaat haline getirmemiz lazım.Buda toplumun anlayacağı bir dille olmalıdır.Birde şu varki kendi toplumuyla bütünleşemeyen sanatkarın dünya ile bütünleşmesi mümkün değildir.Yazınızını bu bağlamda değerlendirdiğimi belirtir saygılar sunarım.
güzel bir paylaşımdı ..tebrikler...
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta