Köyden çıkalı çok oldu
Gitti şehirde lord oldu
Eşeği kağnısı ford oldu
Vallahi buna göz değdi
Dediler karanlık işleri
Kapmıştı tüm köşeleri
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bir garibe sor sen ahval
Vallahi buna göz değdi
KULARIM SİZİ SEVGİLİ ŞAİR.yuvasız kuş
harika bir şiir olmuş her mısrasında ayrı bir anlam var şair resmen hayatı döktürmüş hayatın ne kadar gelip geiçtiğini ve dünya malının nasıl olduğunu o kadar güzel anlatmış ki kelimeler bile kifayetsiz kalıyor şiiri tanımlaya kutlarım selam ve saygılarımla tam puanla listemde +++++++++
Harama değen göz değil
Ahtır ah kader söz değil
İnsan dediğin yoz değil
Vallahi buna göz değdi
----Ahmet hocam çok çok nefis hem taşlama ,hemde deyiş gibi sizi ve türkü olabilecek şiirinizi kutluyorum saygılar sunuyorum .
aahmet bey bu şiiri okuyunca halis toprak akılma geldi onc amal mülk onu azraile teslim olmaktan kurtaramadı kutlarım gözmü değdi yoksa mükaddrat mıydı orasını yaratan bilir
Nice halis efendiler var çevremizde... Yaşantılarını okumak o kadar rahatsız edici ki. Ancak bizler sessizce seyrediyoruz onları...
Gün ola harman ola.. bilindik son aslında.. Haydan gelen huya gidiyor...
Artık göze mi geliyorlar bilmem ama haram fazlasıyla çıkıyor işte..
Mesajı güzeldi şiirin...
Kutluyorum...
Saygıyla..
Malda yalan mülkte yalan gel birazda sen oyalan hepsi boş bir iyilik kalır kutlarım Ahmet hocam bu etkileyici şiirinizi
Siirin konusu gercektende ders niteliginde,espirili bir yaklsimla o kadar güzel anlatilmiski,her zaman karsimiza cikan 'Ne oldum degil,ne olacagim' sözünü cok güzel dile getirip irdelemis..Mükemmel konusuyla,o dupduru sade bir dille anlatimi,akiciligi,herseyiyle mükemmel bir siirdi...severek okudugum bu güzel siiri ve degerli sahsinizi yürekten kutluyorum Ahmet Bey Kardesim...Selam ve saygilarimla ++10ant.
Ben neymişim be dememeli geldiğimiz şekil belli , gideceğimiz şekil belli malın mülkün yediğin içtiğin geçiçi bir zaman diliminde senin .İnsanlığın var mı? sen bana onu söyle
Ahmet Hocam güzel bir çalışma saygılar.
yarım asrı aşan hayatımın çocukluk yıllarında tanınmış zengin sayılıydı ülkemizde. Son yıllarda ise eski köklü zenginleri fersah fersah geçen sayısız zenginler türedi ve eline su dökülmeyecek cinsten hem de. gerçi bir çoğunun kaybolması da çok kolay oluyor ama... Yüreğine sağlık.
Ahmet bey hikayevtadında akıcı ve güzel bir şiir olmuş..Böyle hikayelerin sonu hep ibretle biter...Şiirinizi okuyunca aklıma aşağıdaki hikaye geldi....
Hikâyemiz şöyle:
Abdullah Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısı ile uyanır. İlaç alır geçmez. Bir iki gün bekler ağrı artarak devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene yapar, ağrı kesiciler veriri ve gider. Lakin Abdullah Efendinin baş ağrıları gittikçe artmaktadır. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlamıştır. Başka doktorlar çağrılır. Abdullah Efendi Uşak ilinin ileri gelenlerindendir. Ağrısını kesecek olana servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı kesemedikleri gibi sebebini de bir türlü bulamaz. Ev halkı birbirine karışır. Baş ağrısından geceleri uyuyamayan Abdullah Efendiyi İstanbul’a götürmeye karar verirler. İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olurlar. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır. Görünüşe bakılırsa Abdullah Efendi turp gibidir. Oysaki dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmektedir. Ağrı kesici iğnelerle zorla ayakta duran Abdullah Efendi bu defa apar topar yurt dışına götürülür. O devirlerde Amerika’dan ziyade İsviçre daha moda. Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör doktorlar muayene eder, testler tekrarlanır ama sonuçta Abdullah Efendiye bir teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Abdullah Efendiye ağrı kesici iğne verilir. Altmış yaşlarını süren adamın ülkesine dönüp ”dinlenmesi” daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiyelerinde bulunulur. Abdullah Efendi bitkin, ailesi perişan…”Kader” denilir, Uşak’a dönülür.
Abdullah Efendi yayladaki evin bir odasına yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Bir gün hastanın keyfi gelsin morali düzelsin diye Abdullah Efendinin berberi “Berber Mehmet” çağrılır. Berber Mehmet, yataktan kalkamayan Abdullah Efendiyi traş ederken adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür.
-“Beyim der”
-“Sakın senin burnunda kıl dönmesi olmasın”
Bir bakar
-“Hah işte” der.”Kıl dönmüş”
Abdullah Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksıızn çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker alır.
Ev halkı Abdullah Efendinin yaylayı ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşarlar. Berber Mehmet, Abdulah Efendinin elinden zor alınır ve Berber Mehmet’in cımbızının ucunda 20 cm’lik kılla kapı dışarı edilir.
Abdullah Efendinin kanayan burnuna pansuman yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağa yatırılır. Ertesi sabah Abdullah Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiş, baş ağrısından eser kalmamıştır. Dönen kıl sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ızdıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfederler. Çözümün bu kadar basit olacağı kimsenin aklına gelmemişti. Sapasağlam ayağa kalkan Abdullah Efendi, Berber Mehmet’i çağırır ve ona bir servet bağışlar.
Şimdi efendim bu hikâyeden payemize neler çıkarabiliriz:
Berber Mehmet Efendilerinde fikirleri vardır, dinlemek gerekir
Bazen büyük meselelerin çok basit çözümü olabilir.
Burnundan kıl aldırmayanların başı çok ağrıyabilir.
Daha nice şiirlerinize.....
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta