HALİLİBRAHİM BEREKETİ
Dağlar duman içinde, an ise an içinde
Geçmiş zaman içinde, iki kardeş yaşardı
Büyüğü Halil idi, küçüğün İbrahim adı
Şanlı birer kul idi, sevmekti düş, başardı
Halil evli çocuklu, İbrahim eşten yoklu
Babasından ortaklı, tarla buğday yeşerdi
Gelmişti hasat ayı, biçip sürüp tarlayı
Elemişler buğdayı, yarıdan pay düşerdi
İş taşımaya kalmış, lazım olan çuvalmış
Halil gitmişte almış, hin; çok mala üşerdi
İbrahim pay payımdan, buğdaysa buğdayımdan
Nüfusu çok sayımdan, der Halil’e döşerdi
Haydi, doldurup götür, önce sen taşı bitir
Vakit var daha yeter, deyip akla düş erdi
İbrahim bol çuvala, doldurup düşer yola
Zor nasip olur kula, Halil bire beş verdi
Kardeşim daha bakir, O benden daha fakir
Ben evliyim çok şükür, der yüze neşe erdi
Seviyor iki yürek, kardeş kardeşe gerek
Atıyor kürek kürek, takrarı beşe erdi
Birbirinden habersiz, gülmek bizlere yersiz
Anlamaz kimse sersiz, kardeş kardeşe verdi
Hak teâla bu hali, bulmuştu da çok âli
Verdikçe verdi gali, sanki rızk koşu verdi
Nihayet gün baş yasar, zindan karanlık basar
Yazdı bunu çok asar, görenler şaşı verdi
Ambarlara gitmiyor, taşı taşı bitmiyor
Koyacak yer yetmiyor, bereket taşıverdi
Her şeyden önce hemen, gerek bolluk istemen
Halil-İbrahim ismen, dilden dile düşüverdi
Kim mala atar takla, işi olur mu hakla
Kardeş gelir mi akla, insan bunu aşıverdi
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Gali: Kütahya ve Dursunbey yöresinde artık anlamına gelir. Genel olarak: kaynayan, coşan, coşup taşan anlamındadır.
Feyzullah KırcaKayıt Tarihi : 29.4.2012 19:10:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış.... Büyüğü Halil.... Küçüğü ise İbrâhim... Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin... Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.. Bununla geçinip giderlermiş... Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar.... İş kalmış taşımaya.... Halil, bir teklif yapmış: İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki abi demiş İbrahim... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye.... O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve, Kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim...! Demiş, önce sen doldur da taşı ambara. Peki abi...! İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.. O gidince, Halil düşünür bu defa: Der ki: Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, Kendi payından atar onunkine birkaç kürek..... Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine. Bu, böyle sürüp gider..... Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile.... Hak teala bu hali çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki... Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler. Şaşarlar bu işe... Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları. Bugün 'Bereket' denilince, bu kardeşler akla gelir. Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir...
![Feyzullah Kırca](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/04/29/halilibrahim-bereketi.jpg)
TÜM YORUMLAR (3)