Ey gözyaşım...
Ak akabildiğin kadar...
Ama...
Eğer anlatacaksan sorduklarında,
Halil'in sevdâsını...
Handan'ın gözyaşlarında boğulan...
Hani kaçmıştı ya Handan,
Bir arsızın zulümâtından,
dağlara...
Bir arsızın,
Halil'in yokluğunu fırsat bilip,
göz koyan Handan'ın saflığına...
ve hiç ağlamamış bugüne kadar,
sevmemiş...
bir arsızın zulümâtından...
O gun hiç bu kadar yakmamıştı güneş,
Ve batmamıştı eline kayalar,
bu kadar sert...
Dağlar bilr arsızdı o gün...
Ardından gelen saflık düşmanına mı,
Eline ayağına batan taşların acısına mı,
Bağrından ayırmadığı Yusuf'unun feryâdına mı,
Yoksa Halil'in gümânına mı,
Neye yansındı Handan?
Eve vardı Halil...
Handan'sız,
Yusuf'suz,
Boş eve vardı Halil...
Ciğeri Yandı Halil'in...
Zîrâ,
Bugüne dek ondan önce Hiç çıkmamıştı Handan...
Ciğeri yandı Halil'in...
Zîra,
Bir zâlimi koşarken görmüştü dağlara doğru...
Kovalar gibi bir mazlumu...
Sol tarafına koyarak elini,
koşarak peşine düştü Halil...
Koşuyor Halil...
Koşuyor zâlim...
Ve koşuyor Handan...
İşte bir çukur!
Ne de derin Yâ Hayy!
Vay anam vay!
Etrafından dolaşsa zaman,
Üzerinden atlasa can kaybı...
Ne de derin Yâ Hayy!
Vay anam vay!
Önce can...
Önce can, dedi Handan...
Önce Yusuf'u atmalıydı çukurun üzerinden...
Sonra kendini...
Öyle mi yapmalıydı?
Ne yapmalıydı?
Evet yapmalıydı!
Attı minik Yusuf'u Handan...
Önce yavaş yavaş sesi,
Sonra birden nefesi,
kesildi Yusuf'un...
Kahrolsun dedi, Handan!
Kahrolsun!
Oğlumu çukura düşürten şehvet,
Kahrolsun dedi, Handan!
Kahrolsun!
Bizi bu hâle düşüren arsız, Yâ Rabbî...
Yankılandı bedduâları Handan'ın, tüm dağlarda...
Ama...
Boş döndüler geri...
Getiremediler minik Yusuf'u...
Sus Yusuf sus...
Ağlama...
Oraya da uğrar elbet,
Adaşının düştüğü yere uğrayan,
şen kervan...
Koşuyordu Handan...
'Irzımı kurtarıp, geri dönerim oğlumu almaya' diyordu...
İnşaallah...
Koşuyordu Handan,
koşabildiği kadar...
Ve çöktü zâlim bir taşın dibinde,
yüreğini tutarak...
Belli ki dağlar, zâlime de arsızdı...
Koşuyordu Handan,
bilmeden öldüğünü,
peşindeki zâlimin,
tutarak kalbini,
acı içinde...
Koşuyordu Handan,
geri alabilmek için Yusuf'unu,
ezberleyerek geçtiği yerleri...
Koşuyordu Handan,
bilmeden yola düştüğünü Halil'in,
duyarak Handan'ın yokluğunu,
tutarak kalbini,
acı içinde...
Koşuyordu Handan,
elleri parçalanmış,
tutunarak taşlara...
Ve çöktü Halil aynı taşın dibinde,
yüreğini tutarak...
Belli ki dağlar, Halil'e de arsızdı...
...
Halil, eli durmuş yüreğinde...
Yusuf, bedeni dağın kurağında...
Ve hâlâ koşuyor Handan...
Bırakarak ardında,
koca bir 'HALİL ile HANDAN' destanı...
(istanbul-10.07.2005)
Ayhan Yavuz AçıkgözKayıt Tarihi : 10.7.2005 21:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!