Yeşille mavinin birleştiği, harika güzel manzaralara sahip, şirin Karadeniz'in dağ köylerinden birinde çok ama çok fakir mi fakir, kimsesiz ve garip, iyi yürekli, herkese güzel davranan, kimseye kötülük düşünmeyen, her şeye rağmen hayata gülümseyerek ve umutla bakan, daima Allah'a şükreden ve acınacak haline rağmen hiç bir şeyden şikayet etmeyen bir kadıncağız yaşarmış...Bu kadının henüz kundakta, bakıma muhtaç, şirin mi şirin, güzel mi güzel, tatlı mı tatlı, harika bir bebeği varmış...Kendi geçimini ve bebeğinin bakımını karşılayabilmek için her gün, sabah ezanıyla kalkıp, sabah namazından sonra ormana gider, akşam karanlığına kadar odun toplar ve satarmış...
Yine bir gün, bir sabah namazından sonra bebeğini de sırtına bağlayıp ormana oduna gitmiş...Fakir ve yoksul olduğu her halinden belli olan zavallı fakir kadın; eski püskü giysilere sımsıkı sarıp sarmaladığı bebeğini bir ağacın altına itina ile bırakmış...Akşam karanlığına kadar çalışıp odun toplamış...O kadar çok yorulmuş ki; akşam karanlığıyla bin bir zorlukla topladığı odunları bin bir zahmetle sırtına yüklenmiş ve o yorgunlukla bebeğini ormanda ağacın altında unutup evine dönmüş...Yorgunluktan oturduğu yerde uyuyup kalmış...Ancak; bir daha sabah ezanıyla uyanmış, beşikte bebeğini görmeyince, ormanda ağacın altında unuttuğu dehşet ve üzüntüyle aklına gelmiş...Birden yüreği hızla çarpmaya ve eli ayağı birbirine dolanmaya başlamış...Aklına çok kötü şeyler geliyordu...'Ya ormanda yırtıcı hayvanlara yem olmuşsa, ya ağlamaktan katılıp kalmışsa, ya ölmüşse? .'
İki gözü iki çeşme Allah'a yalvarıp yakarırken hemen büyük bir endişe ve üzüntüyle ormana koşmaya başlamış...Ormana yaklaştıkça, ormanın derinliklerinden gelen billur gibi tatlı nağmeli seslerle, şiir kadar güzel ninniler duymaya başlamış...Hayret ve şaşkınlıkla sesin geldiği yere yaklaştığında gözlerine inanamamış...Gördüğü manzara karşısında adeta donup kalmış...
Bir de ne görsün! ...Akşam eve dönerken bebeğini unuttuğu ağacın altında; altın işlemeli, parıltılı ipek kıyafetler giyinmiş, sevimli mi sevimli, şirin mi şirin, dünya yüzünde görülmemiş güzellik ve tatlılıkta peri kızları; ağacın altında altın işlemeli bir beşik, altın beşik içinde altın işlemeli parıltılı ipek örtüler arasında, altın işlemeli parıltılı ipek kıyafetleri giydirdikleri; güzel mis kokular sürdükleri biricik canı bebeğini yatırmışlar; uyutmak için hem sallıyorlar hem de güzel nağmelerle ninniler söylüyorlarmış...
Vazgeçemem Yar Senden
Senden bir parçayım
Benden bir parçasın
Ne sen benden vazgeçebilirsin
Nede ben senden
Senin Gibi Zalimi,Nasıl Sevdim Bilemem...
Sözlerin kurşun oldu,yüreğimi deliyor
Görünmeyen bir yara,oluk oluk kanıyor
Şimdi öldürdün beni,mezarımı kazıyor
Bilir misin?
Bir küçük yüreğe sevgilerle beslenen
Bir tatlı gülümseyişle süslenen
Ebediyete kadar
Sürecek ne dostluklar sığar...
Anacığım
Anacığım
Hayattaki tek dayanağım
Yaşam kaynağımdın...
Seninle sensizlikte
Canımın Can Perisi...
Ey sevgili
Gönlümün güneşi
Ruhumun neşesi
Canımın canperisi
Bu Can Fedadır Sana...
Ey gönül esintim
Ey güzel yüzlüm
Ne şiirler yazdım
Ne na'meler döktüm sana
Bir Resmin Kaldı Elimde
Ey gözümün nuru sevgili
Öyle özlemişim ki seni
Öyle sevmişim ki seni
Ancak; sen sevgili
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!