Hal Name Van Name Şiiri - Necati Çavdar

Hal Name Van Name

VAN’DAN NOTLAR:

Havaalanı

İşte deniz

İşta Van…

Bindiğimiz taksi ,

Merkeze paralel, kat ediyor

Bir uçtan bir uca şehri

Derler ki taksiciden al haberi

Öyle yapıyoruz çaktırmadan

“Başkan AKP’den idi

Götürdü 352 trilyonu

Bizde karar verdik Bağımsıza..

Şimdi başkan, BDP’den

Yardım alamıyoruz ki iktidardan”

Bekir ağa,

12 Eylül’den tecrübeli

Atanmış belediyeci.

Başından geçeni hatırlayıp

itiraz ediyor;

Hele de var mıydı yiyecek para?”

Olsa idi olurdu Van’da saracak yara

Çok laf ederler, insan düşünce dara

Geçip Akköprü’den

Selamlıyoruz bilmediğimiz mezara

İnsanlar gidiyorlar yandaki pazara

Vardık nihayet ilçelere yol veren Otogara..

….

Erciş’e araç var.

“Bekleyin az hele..”

Dolmuşta..

Sessiz, yolcular..

Kimse konuşmuyor..

Selamdan çekiniyor.

Bölgenin genel psikolojisi mi?

Bilmem..

Yerliler.

Görev icabı “Şark hizmetine” sürülenler.

Ki mide bizim gibi “mecburen görülenler”

..

Bir genç kız..

Kitap, okuyor

Daha önce yoktu, kalemden bir iz

Takdir duygusu, boğazımıza kilitlenip,

Göz ucuyla bakıyoruz kapağa..

Yazıyor kitap da;

“Gecenin İzleri”

Yazarı okunuyor: Nicholas Sparks

Çalıyor:

“Ah babam olsaydı” Ankaralı Namık’ sesinden

Van’dan denizi öperek Erciş’e koşuyor minibüs..

Denizde ışıltılar… Yansıtıyor:

Van’ı sevip terk etmeye kıyamayan güneşi..

Kedisi tek renk bakıyor,yeşil gözler şaşı

Evet, kafesinde Ercişe yol alan Kedi..

Şaşırtıyor göreni, şaşırtıyor bizi

Diyor, sahibi genç kız:

“Bulamadım, aslını ,

Aldım Van’dan melezini”

"ŞARK MESELESİ “

Ağam mesele seninle benim değil

Derler ki mesele "şark meselesi “

Bak atan ne diyor toprağa eğil

Biz kan döküyoruz, doluyor kesesi

Kan döktükçe artıyor zalimin neşesi

…………

15’den beri yüreğimizi yakan; “şark çıbanı”

Öyle bir vurgun ki

Anlatması, ağıt..

Susması, destan…

Göz, lal

Dil, lal

Yürek, lal

Bir hüzün anıtıdır, Van Kal ’ası

Rüzgâr anlatır o dinler

Deniz anlatır, o susar

Yarası açık, umudu kaçık…

SEVDA YÜKLÜ SILAM

Neyle vurulmuş, sevda yüklü sılam

oysa ...

her dem "gül ekmek" ti işi “barış” için

Elemlere terk edilmiş, kapatılmış pencereler

Çarşaf gibi serilmiş, dingin sularda

Aksimizi gören yok

Şu çalkalanan denizde, heybetli dağlarda

Kim ah eder bilen yok

Yakamozları gören yok

Tüm zalimler öyle yapar ya

Ağaç, mabet, insan ayırmaz

Medeniyet izi kalmasın diye

Tüm şehri yakarlar

Zamanında “kahpelikle” yakılan bu şehir

Şimdi ihanetle yangınlar içinde

EREK DAĞI’NIN DUMANI

Erek Dağı’na çöken dumanı

Zalim felek vermez âmânı

Katillerin olmuyor dini, imanı

Sapık düşüncelerinin esiri,

Savaş baronlarının kiralık katilleri

Bilmiyorlar, anlamıyorlar…”İş”leri

ABD, İsrail savaş sanayinin finansörleri

AĞLA

Tebriz caddesinden geç de ağla

Süleyman Han camine çık da ağla

Hüsrev paşayı gör de karalar bağla

Gün olunca Tatvan’dan bak da ağla

Tan zamanı Erek’ten gör de ağla

Kan kokuyor, toprağımız

Temizlemiyor soda denizimiz

Toprak kandan kına olmuş

Başına kandan kınalar yak da ağla

Yönünü çevir Kıbleye,

Kalbini, gönlünü Sübhan’a bağla

KATLEDİLİR

Şuracıkta ki geminin kırık yelkeniyle

Okyanus da giden arasında ne fark var?

İkisinin de düşmüşse bir yıldız peşine

Ay ve Zühre…

Gemici… Umut… Korku aynı değil mi?

Tahir, ne arar?

Züleyha…

Leyla gibi bakan göz

Zalimlere teslim edilince alın yazısı

Mecnun’dan habersiz katledilir

DİLSİZLERE EMANET, SEVGİNİN DİLİ

Eşkıya yakmışsa kin ateşlerini

Analar…

Kaybediyorsa çocuk ve eşlerini

Emperyalist soyguncular,

Bu dağlarda gösteriyorsa dişlerini

Açmadan kuruyorsa bin bir çiçek

Her bahar yağmurları, sulamadan geçiyorsa

Oysa..

Gitmeyi bilmez bu topraklara bir kez âşık olan

Bedeli can olsa da Alpaslan’a verilen söz var.

Sübhan'ın şahit olduğu taa o günden beri

…….

Dilsizlere emanet, sevginin dili

İnsan yerine taşlar konuşuyor

Haykırıyor Ferhat’ın feryadını

Şirin’ine ulaştıramasa da sesini

Erek dağında ağlaşıyor, keklikler

Dilini çözemese de insancıklar

Vatan, mezbaha sanki hapis kem gözlerde

Turuva atları dolaşırken bayırda, şehirde

Dağlarım, vurgun yemiş sevdaya döner

Ey uzakları gözleyen mahzun şerefeler!..

Halden anlayan dilden söyleyen bekle

Yeraltında inleyen sesi duyan yok

Okuyan yok halnamemizi…

…. bilen yok ahvalimizi

Suyla değil kanla yıkanıyor kefenler

Zehirle boğuldu deniz, ırmaklar

Ateşle dövülüyor dağlar, ovalar

Söndürülüyor sevgiye filiz veren umutlar

Kin pompalanıyor hayata her sabah

Kan içiliyor kristal kadehlerde her akşam

Geceler bitmiyor..

Gün olmuyor, tan batmıyor

Sökmüyor, şafak

Ağlaya ağlaya yorulmuş

…. bülbüller, ötmüyor,

Kanatları yolunmuş

…. kuşlar başka diyara uçuyor

Yad ellerden eser zehirli yeller

Şehla bakışlı ceylanlar firar etti

Kana bulanınca işlemeli mendiller

Sevgiyi kurşunluyor, silahlı eller

Teslim olmuş akıl, zampara ütopyalara

OLACAK ELBET GÜLİSTAN

Ezan sesi arıyor, viran mabetler

Aynı sevdalarda buluşmak için

Yan yana erişmek için

Susması için aykırı müziklerin

Kapanması için küfreden ağızların

Sarhoşların ayılması

Kahbelerin ayrılması için

Kudurmuş kan içicilerin..

Ezan süresince "insan" olması için

Karanlığına gömülmesi için Hac'ın

Kimliğini hatırlaması için piçin

...........

Ağlayan kınalı kekliklere

Ebabiller yardıma gelir mi bilmem

Gönül bağını kurar mı bilemem

Fakat…

Sana diyorlardı, mazlum

Gelen gün, zalime hüsran

Gönülden gönle akan

Şefkat, merhamet çağlayan

Işık hızında evreni saran

Sensin medeniyet kuran insan

İnşa edebilecek sadece sen

Sende, kaynak sende irfan

Olacak elbet gülistan

Dikiliyor fidan…

….

Ne düşler, ne hayaller görürüm

Şu denize dalıp dalıp bakanda

Hayal değil gerçekleri görürüm

Şu kaleye gelip, burca çıkanda

Gülistana erersin, bunu umarım

Karanlıklar gidip güneş açınca

Zira..

Medeniyet ışığı; hep doğudan doğar

Yüz yıları esir alan Batı karanlığını yırtar

Devran, dönmek üzere

Dünya döner de

Medeniyet meşalesi sabit mi sanırsın?

Muştusu bugün, zevali yakın

Çöküyor batılın gücü

Biz görmeyiz, amma

Habercilerin çığlığına bak

Tan ağırmakta

Sizler göreceksiniz, “gül vaktini”

Zaman,mekan çekiyor sizi

Varacaksınız gülistana…

Boşa değil “bahar” temizliği,

Boşa değil batıdaki boğaz sıkıntısı

….

Yeşerecek bağlar, bostan

Olacak elbet gülistan

Dikiliyor fidan…

BORAN İLE VEDA

Kalenin saklı ruhundan

Boran ile birlikte ayrıldık.

Vatan yapan ataya

Binler dua gönderip

Sırrımız da kalan hadiseleri..

……… rahmete uğurladık

...............

hazın hazın bakıyorum eski hatıralara..

Derdimi döküyorum kara satırlara

Kimse bakmıyor ortak hatırlara

Şahidim ağlayan bulut, sağanak rahmet?

Can verir, karalar bağlayan dağlara

………….

Ey şura da, bura da gezen şaşkın kişi!

Şu karşı ki dağlara çıkan

Ovalarında tefekküre dalan,

Hale ağlayan ilk kişi sen değilsin!

Bu sular.

Bu çiçekler..

ne insanlar gördü bilsen,

Kendini ilah zanneden Nemrutlar..

Sağnak sağnak rahmet olan

Peygamberler,

Davutlar

Nice evliya,

Şanlı gezgin, Çelebiler

Gziler,

Şehitler

Sultalar sultanı Süleymanlar

Nice hal adamları,

edep timsalleri akıp gittiler

Kimileri de senin gibi, bön bön bakıp gittiler

Kimi “Içkın” deyip, kimi “rebez” peşinde koşup gittiler

………

Kim sordu kim dinledi

Bu surlar, ne surdu?

Burası gaziler, şehitler yurdu.

Şu şehir, yüz binlik kurban

Medeniyet, ne var ise yanan

Burası emperyal hayallerin son bulduğu

Burası Moskofa kılıcın çekildiği

Ermeni’nin her şeyi yaktığı yerdir

Burası Sultanlar Şahı Süleyman'ın emaneti

Alpaslan'ın otağ kurduğu yerdir

Burası Hac’ın karanlığını Hilal’in yırttığı yerdir.

Burası gazilerin gezdiği, şehitlerin yattığı yerdir.

Burası batı ve batıl akılsızlığının kör ettiği

Medeniyet güneşinin aydınlattığı yerdir

“NÖBETÇİ“

YA DA

ALEM-I “ İSLAMI’N MEZAR TAŞI”

Kaleden bakınca , tam karşıda..

Ecdat yadigarı Akköprü’nün “ak”lığına inat,Toprak Kale’nin karalığına bürünmüş..

Güneş doğarken başını kaldıran Van şehrinin tam karşısına gelen..

Adeta..

“Allah, seni yanlış yarattı” diye “Hak”ka bühtan eden “

Kürdün alnına yazılan

“Ne mutlu türküm” denen milleti bölen

Tahrik , tahrikten öte ihaneti gördüm ..

Bölücülere zemin oluşturan , koz veren “insanı” değil kör kavmiyeti öne alan “zulüm devri”

İmaları..

MİNARE

Yıl 1979..

0 Gelir Bana şirinde ;

“Kalenin ucunda bir yırtık bayrak,
Parçalanan benim yüreğim, değil bayrak..
Kara bulutlar dolaşır vatan sathında
Vadi derin, güneş ufuk sırtında
Sanki Hoşap suyu kıvranır bana
Ben giderim, o gelir bana
Ötelerden yük taşır gelecek zamana
Vatan satanlar kelepçe bana
Çünkü dünya riyakardan yana “

Diye haykırdığımız zaman diliminde…

Yüksekova’dan “kelepçeli” gelip, üç gün zindanda yattık.

Ertesi gün Komando Gurup Komutanın ifadesiyle , “Yaslı gittik, şen geldik”

Akdamar adasını ziyaret etmiş.

Kainata akşamın şalı örtülmek üzere.

Bir ezan yükseliyor; dünyaya , arşa..

Dinliyor ve o günkü duygularımızı Ezan şirinde kaydetmişiz.

. İşte o kayıtan bir bölümde

" Bir akşam ezanı Gevaş önünden..

Ya Rabbi.. O ne haz, o ne lezzet aman..!

Sanki çıkıyor Habeş-iBilal Hançeresinden

Kainat susmuş; geliyor Resul Mescidi'nden

Kara, su, hava, ne varsa olmuş; bir

Her şey tesbihte, Allah, bir.."

demişiz.

Ve Van’ı geziyoruz

Kale’ye çıktık..,

Kat kat kale.

Tamam zemine iniyoruz diyorsunuz, kendinizi bir başka dehlizin damında buluyorsunuz.,

Rus işgalinde hançerlenerek yaralanan VAN..

Rus ve diğer Haçlı istilacılara kiralık katil olarak tutulup,
Anadolu'yu boğmak isteyen Ermenilerce kadın, çoluk çocuk demeden ev bark ne var ise. Cami, mabet tüm kültürel varlıklar yakılmış.

Şimdi görünen manzara, yakılan bir medeniyetin izleri..

Yıkık camiler, hanlar hamamlar.. Şerefeleri kopuk, camisi yerle yeksan edilmiş minareler.

Sivil mimariye ait bir şey kalmamış… Ne var ise Ermenilerce tamamen yakılmış.

Kalede güneye bakan yamaçta bir kaya kütlesi.

Kayada “Urartulardan kalma “ermeni” eseri denen yazılar mevcut. Eski eserleri koruma adına “demir kafes ”içine alınarak muhafaza edilmiş,

Fakat..

Kalenin önündeki Türk –İslam kültürüne ait eserler mahzun.

İlgi yok. Tabiatın insafına bırakılmış.

Kalenin zirvesinde bir minare..

Ermeni zalimlerince yakılan Van şehrinin, "Şahidiyim" diye direnerek
ayakta kalmaya çalışan ecdat yadigarlarına ilgisizliği görmüş, ..

Van Kalas’ında tıpkı o günkü şartlarda ülkemin durumunu ortaya koyan;
camisi yakılıp, şerefesi yıkılmış, kaidesi oyulmuş minarenin mahzun haline inat bir kayada ki Ermenilerden kalma " bir kaç harfi" korumaya alarak gösterilen alakaya da üzülmüştük.

Ancak Gevaş ‘da okunan ezana ve “alem-i İslam’ın mezar taşı “denecek kaledeki yakın tarihi yad eden ve geleceğe taşıdığı mesaja inat, cemaati olmamasına rağmen Akdamar'da "çan çalınacağı" aklımıza gelmesi şöyle dursun, hayal ufuklarımızda dolaşması mümkün değil idi

Evet O minare ..

Çevresindeki cami ve küllüye dahil her şey, yakılıp, yakılmış.

Tek başına “nöbetteyim” der gibi hala ayakta.

Ancak..

Şerefesi dâhil yarısı yıkılmış ve böğrü deşilmiş, kalınca bir minare.

Evliya Çelebi şahidi, Sultan Süleyman emaneti, bu minare, bana her yerinden saldırıya uğramış, gençleri sokaklarda bir hiç uğruna öldürülüp heba edilen ülkeme benzer geldi.

Sanki halin tercümanı gibi. İçerden dışardan saldırıya uğramış ülkemin, milli değerlere kıymet vermeyen yetkililerin umursamazlığı, milletin öz değerlerine sahip olmasına rağmen bunu aktive edememesi halinin timsali..

Ve şu haliyle bile istikbale ümit veriyor.

Buradayım ve

“NÖBETTEYİM ..”

Ayaktayım der gibi

Yıkılmak üzere ama milletin kendine geleceği, yeniden medeniyet inşa edeceği günü görmek için direniyor.

Yeniden gülistana ermek için direniyor..

Bu minare bana bu duyguları ve onun tabiatın haşin tavrına milletin içinde bulunduğu hale, yetkililerin umursamazlığına karşı direnişi umudu da verdi.

“Nöbetçi “ ya da “alem-i Islam in mezartaşı”

Yakan bağrımı, delen kalbimi

Kaledeki hüzünlü minare

Memleketime benzerdi..

Haykırıyor;

Sarmış sağı solu

Daralmış ihanet çemberi

...........

Manzara bu.

Hal, acı.

Fakat..

Umut..

Demiri eritecek Hz. Davud gerek

Tebriz’e yol açacak Süleyman han gerek

Gel kardeş, Horhordan içek

Haydi, sırra erek

Anlayana neler neler verecek

…Kaleye girek

……

Bu gün bir başkadır, gül kokan dağlar
Sümbül, solgun, analar zarda, bülbüller ağlar

Kuzular katlediliyor, silamın koynunda
Nefret ateşleri yanıyor babaların bağrında

.................

Afyon içirmişler bizlere, sarhoş gideriz

Bu gafletten uyuyanmadan batağa gideriz

Kurtuluş vardır elbet hep söyler dururuz

Ümidimiz var.. Sevdamıza ereriz

Ne ki, derdin dermanı Yar’a yöneliriz

…….

Temizler mi, van gölünün sodası?

Tek müşterek ses, tevhit sedası

...................

İşte Tebriz caddesi, Süleyman gerek

Süleyman yok.. Kim gidecek

Birliği tesis için, Selahattin Eyubi gerek

Ötüyor Erek dağında kelikler

Dağlar kan çağlarken onu

Kim dinleyecek

İnlere yuvalanan hainleri çıkaracak

Kılıçaslan gelecek

Şu kalenin her yerinde ne sırlar gizli

Dağların sır vermez, adetten belli

Hali okuyan,anlayan gerek

Duyacak, anlayacak feryadım benim

“Yüz üstü” sürünme, “ayaya kalk”, gün senin

Artık gülme sırasıdır Dicle Fıratın

…….

Anlatıyor dokuzyüz onbeşin kara gününü

İki Nisan dokuzyüz onsekizi dününü

UÇUN

"Nice Ateşler Gülistan Olur"

akıl başa gelince

Ders çıkarılır, ibret alınır da

nice şerler hayr olur

Ya Rab, bize halis niyet, akıl ver

"Her kışın bir baharı,

her gecenin bir aydınlığı var

Sanki

Yıkılmış ve yakılmış mamureler

, “Alem-i İslam'ın mezar taşı”,

İnsan olanın sızlar bağrı başı

Yıkık minaresi, mabedin bize zül gelir

İnsafı imanı olana türlü türlü hal gelir

Verdiğimiz selama, nice sedalar gelir

……………

Medeniyet için kazmayı vurmuş buraya

İlk gelen tapluluk, mühür basmış Anadolu’ya

…………………

Bildiğimin kimini açıkça yazdım

Kimi sırları, hecelere kazdım

………………

Güneşin terk etmeye kıyamadığı şehir

Nice çileler çekti, gördü nice kahır

Doğacaktır, alemin beklediği tan, zahir

Bekler mi Tilki tepeyi mekan tutan bir mahir

Bir mahpus gecede, tilki uykusunda

Düşündüğüm hülyalar, gördüğüm rüya

Kim bile, kim anlaya kim duya

Karalara sır, yazdım kağıt yerine suya

……

Bentler yıkılır sular aslına gider

Medeniyet kuran, yine inşa eder

……………..

Şamran Suyu'nu taşır yalaklar

Horhoru’ ne bilsin yalaklar

Sade şamran değil

Akardı zalimlerin akıttığı insan kanı

Kendini ilah bilenler, alırdı mazlum ahı

……

Van kalesi anlatıyor, dinliyoruz

O gün bu gün mazlumlarla inliyoruz.

………………………….

İnliyoruz, şu çimlerin kapladığı hayat dolu şehre bakıp

Ne var ise yok etmişler toptan yakıp

Çizgi çizgi sokaklar, yol yol cadeler

Viran olmuş yapılar, boynu vurulmuş, yanı yıkık minareler

Unutturulmuş, hafızalar silinmiş

Fakat hadise her şeye sinmiş

Kazınmış yangın, külleri her yere binmiş

Katliamki.Anlatmak zor.

Deri kaşınıp, yaradan öte kansere dönmüş

Moskof seyretmiş, İngiliz cesaretledirmiş,ermeni emmiş

Mezalim ne, soykırım olmuş

İnsanla doymamışlar kan içiciler

Ev , han , hamam, camii ne varsa yanmış..

……………

UMARMIYDIN

Sanki Akif, Kırımlı Müslüman ağzından Hilafet başkenti İstanbul’u değil de yakılan Vanı’ ve şimdiki manzarayı, bana anlatıyor…

"Umarmıydın ki; mabedler, ibadetlerden yoksun olsun

Ezanlar arkasından ağlasın bir nesli meyusun

Umarmıydın, cemaat bekleyip durdukça minberler

Dikilmiş dört direk görsün serilmiş bir yığın mermer

Umarmıydın; tavanlar yerde yatsın rahneden bitap

Eşiklerde yosun tutsun örümcek bağlasın mihrap

Umarmıydın; o taşta devrilen, bünyan-ı mersusun

Şu viran kubbelerden böyle son feryadı dem tutsun"

//////////////////////////////////////////////////////////////

Zulmet sardı dağları

Denizi, ovaları…

Halimize ervah ağladı

Rahmet olup, düştü Van'a

İstedik kaleye varalım

Ervah ile hem hal olalım

Ne olmuş, anlayalım bilelim

..........

Hakanı yok

çadır yırtık

Lime etek

Otağın direği gitmiş

.............

AĞLAYAN GÜZEL GÖRDÜM

Ağlayan bir güzel gördüm

kalbi temiz, ruhu pak

İman abidesi nineler

Yüreği kara, kalbi yara

Millet birliğine

Millete ters adamlar gördüm

gönlü aşkında, 23 yaşında

Devrin Şah Abbas'ına kul

Zulme esir,

hiç laf etmiyor tesir

Gönlü yaralı

Bahtı karalı bir güzel gördüm

Erciş’te aşkına ağlar bir Selvihan gördüm

Cehalete esir, kadere boyun eğer buldum

"Buralar böyle", bu iş “zulüm se zulüm

Elimizden bi şey gelmiyor” diyen çaresizler gördüm

Atom hızında buluşmaya göz kapatıp

Seveni "töreye" kurban edenler gördüm

Aşkına yanıp kavrulanlar gördüm

“Kader!...” diye zulme boyun eğenler gördüm

Van denizi durgun, yorgun mu bilmem?

Mehtabı solgun, hasta mı bilmem?

Saf ve mahsun, aşkın yası mu bilmem?

Sanki Süphan, başında siyah tül gördüm.

.............

SELVİHAN GİBİ

Gülüstan olur mu gönül

Şah abbasın yaptığı gibi

Selvihan misali, Emrah'tan uzak

İdeoloji tertemiz sevgiye tuzak

............

EMRAH’I ANMAK VARMIŞ

Bir garip yiğit

Atom hızında sevgiyi seçip

çok masraf edip

Kaftan kafı aşıp,

Bulutlar üstünden uçup

Kader. Ercişin suyunu içip

Emrah'ı anmak varmış

………………..

SEVGİ DAĞLAR, ,ENGELLER DİZİ DİZİ

Atom hızında coşan sevgiyi

Kesecek ilaç mı vardı?..

Araya “APO “ denen zalim girdi

Bulamadık kılavuzu bir izi

Esnafı, imamı şeyhi götüremedi bizi

Sevgi dağlar, ,engeller dizi dizi

Laf kar etmiyor, dinlemiyor sizi

Aslında seviyor, düşünüyor, kızı

Sevgiye engel, içinde büyük sızı

Apo Akın diyor; “Nasip , kader imiş”

Her şey tamam, onayı “örgüt” vermiş

TURNALAR UÇUN

Turnalar uçun

Kaleden geçin

Horhor'dan için

Selam edin turnalar

Varın anlatın

Ahlat'a konun

Malazgirt’e ulaşın

Ilara halleşin

ah edin halimize turnalar

.............

Bileğinde kelepçe, başı dik geçip gittiğim

Günü gün etmek varken zindanında yattığım

Denize benzer çalkantı bitsin diye sabır etiğim

Zulümlere baş koyan bir ziyaretçin var

Bu ellerde geçti benim gençlik günlerim

O demleri anar, bugüne de yanar inlerim.

Dertlerim destan kendim okur dinlerim

İçimde halime ahu zar eden bülbül var.

Uçun turnalar, uçun burada sefa yok;

Kan çağlıyor dağlar, nefes için hava yok;

Çığlığıma cevap verecek yürek yok

Bu yangın yerinde, donmuş yürek var

Evreni uçuracak uranyumu tutan

Dünyayı temizleyecek sodaya kapan

İnci kefallere mesken, kaleler yıkan

Devinince saraylar dibine çeken şu deniz var

Uçtum kuşlar gibi gezdiğim yere;

Her dem dağlarında mor sümbül olur

Cehennemler içinde bir serin dere

Dikenler içinde açan taze gül olur

Divanesin kederin başından aşkın,

Dertlerin dağlar gibi başından aşkın

Şu Van Denizi gibi daima taşkın,

Millet için her an çarpan bir gönül var..

GÜLİSTAN

Gülistanı göreydim, ne olurdu?

Eşkıyaya susan, sinen Van

Ben ah edeyim sen yan

Kale viran, mescitler yıkılmış viran

Toprakkale’de âleme yayılan

Kara (hava) yasta

Ancak beraberiz, her savaşta

Kol geziyordu anarşinin, tozu dumanı

Şimdi eşkıya hâkim olmuş

Yok ki insaf, imanı

Zalim zihniyet dinlemiyor, âmânı

Besleniyorlar kandan kinden

Kurtuluş sedası "Tekbir" ikliminden

Zalim, alnına asmış kara yafta

Beraberiz beş vakit aynı safta

Eşkıya intikam der, kan içer

Analar ağlatıp, fidanlar biçer

İslam için yanan can

İşte ispatı kale ve şehir

Eşkıyaya, susan kanan Van

Başında karabulut, içtiği zehir

İstikbal senin, dursun bu kan

Yakılan yerle yeksan edilen Van

İster yürü, ister eşkıyaya kan

Bahtın açık, bahtını yad ellerde san

Dün bu gün

Gülistan iken

Belli değil mi ?

Bağrına hançer çeken

İnsanı bırak, kültürü kül eylemiş

Söylediği açık,

...... Kalede gör.

....... Ne söylemiş

Düş güzel olsa da hakikat çıplak

Yanmadık ne insan kalmış, ne toprak

Dile gelip anlatsa otla yaprak

……

HİLAL’E SEVDA

Kim ki şu Hilal’e sevdalıdır

Yanıktır yüreği, kalbi kırıktır

Güzü güler ama bağrı yanıktır

Derdinden erir, esas kıymettir

Ötelerden yanık yanık ses gelir

Ruhu saran mesaj gelir, söz gelir

Hazırsan ser vermeye Hilal uğruna

Acılara direnç, sıkıntılar hoş gelir

//////////////////////

"KALKIN TURNAM"

Emrah der ki:;

"Kalkın turnam Van'dan çekilin
Erdişin gölüne kanat dökülün
Malazgirt beylerinden sakının
Bingöl yaylasına varın turnalar"


Divane der:

"Kalkın turnam kalkın Van'a koşuşun
Kan ağlıyor Erciş, acısına yetişin
"Haç"lı tuzağı "ırkçı" beladan sakının
Yara açma.. Sarmaya gidin turnalar

Turnam; yaram ağır, kanar yüreğim
Umudum Anadolu; gözüm kulağım
Katar katar Van semalarında bulayım
Erciş'in gölünden tezden için turnalar

Emrah gibi ahuzar edenlerim var
Yunus gibi giden fidanlarım var
Çabuk olun el atılacak canlar var
Yaram ağır, imdada koşun turnalar

Kafa, beden, her yer hercümerç
İnsan kardeşinden geçer mi hiç?
Koparılıyor elim ayağım, oldu felç
Birlik harcı için koşun turnalar

Sınır ne ki?.. Derler "insan", adıma
Hangi milletten olsa erkek kadına
Yürekleri buluşturup gelin yardıma
Bu gün Van denizi el ediyor turnalar

Uçun uçun akın akın katar katar
Bilsen ki bu diyarda kimler yatar
Canana can satan Hak dostları var
Kalp, gönül bir. Kanat çırpın turnalar

Hazırdır daim Allah'a açılan eller
Hazırdır insanlığa çarpan kalpler
Hazırdır anlamasa da kimi kelpler
Hazırlan yükünüz tamam turnalar

.................................

Gün bu gün. Süphan mahsun, seni bekler
Uludağ, Cilo, Erciyes'den uçup da gel

Van ovası çökmüş, derdine dert ekler
Ergene, Çukurova, Menderes'den gel

Geçitlere çoktan pusu kurmuş hainler
Kop,Ilgaz, Zigana'dan geçip de gel

Dert akıyor dereler, kan çağlıyor ırmaklar
Sakarya, Kızılırmak, Fırattan içip de gel

Bölmek için dışardan kurulmuş tuzaklar
Akıllar baştan ırak, aklını başına al da gel

26 Ekim 2011
Ahi Mesut - Alsancak

NOT: Bize zaman zaman yol veren ERCİŞLİ EMRAH'a rahmetler ola

TEFRİKA

Bir vatan tefrika çıksa
Gör başına neler gelir
Evlatlar toprağa düşer
Analar feryada gelir

Kal'amdan çekilmiş başlar
Gözümden akıttım yaşlar
"Yuvasın terk eden kuşlar
Yuvam diyer döner gelir "

Emrah diyer servi boyun
Farkı nedir ki soyun
"Sürüden ayrılan koyun
Kuzum diyer meler gelir "

.............////////////////////////...........
YOLLARA YOLLARA

"Tutam yar elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara"
Oldum "bir yareli bülbül"
"İnem bağlara bağlara "

"Birin bilir binin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz"
"Sevdam" birdir desem
Düşer dillere dillere

Divane, "der ki bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür"
Barişa varacak "günümdür"
Düşdüm "yollara yollara"

................////////////////////................

FERMANIMIZ VAR

Çağların ötesine amanımız var
"Pir elinden bile badeler içtik"
Vatan için "ahdu peymanımız var"

"O yâr benim külli elde varımdır
Namusumdur, gayretimdir, arımdır"
Alem bilir; Hilal; benim yârımdır
Bizim Hz. Allah'tan fermanımız var

Kaygıda bir, kargaşadan beri
Ölümden pervasız dönmeyiz geri
Gönülden sevdikçe al - yıldızlı Hilal'i
Bizim her zamanda seyrânımız var

Bize Divane derler, Çodaroğlu torunu
"Namertler içinde yiğit oyunlu"
Eşkiyaya karşı "erkek boyunlu"
Hainlere ezel ervahtan fermanımız var
Biz İslamız.. İslam'dan "dermanımız var!"

..............///////////////////////////................
ALDI GİTTİ

Yüzbin zahmet ile Vatan eyledim
Yaramı sarmadan el hançer vurdu
"Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim
Çalkandı dünyayı sel aldı gitti"

Yüzbin dert çekmişim, bin dahi gerek
Çok ömür ister ki bir dahi görek"
Aramıza tefrika soktu "o zalim felek"
"Hoyrat dost bağından gül aldı gitti"

Sevenlere kem haberim geliyor
Dostlar ağlar, düşman gülüyor
Derlerki kardeş kardeşe duruyor
Kimi kazma, kimi bel aldı gitti

..........////////////...................

ÇAĞIR ALLAH'I

Emrah diyor:
"Her nereye varırsan çağır Allah'ı
Seni darda koymaz vallah bilahi
Selvihana haber verin Emrahı
Deyin yitik kulun bulundu dostlar"

Divane der:

Her nereye vardım, çağırdım Allah'ı
Kimseyi darda koymaz vallah billahi
Haberdar edin; milleti, bütün ervahı
Deyin; "Divanesi Erciş'de", dostlar

//////////////////////

GİTMİŞ

Ağalar; ben yeniden geldim
Geldim de yandı yüreğim
Sılamı kor içinde gördüm
Eyvah otuz yılım boşa gitmiş

İçmiştim ezelden şarab
Yine kavuşturdun Ya Rab
Aşkımı yazmıştım kitap
Okuyup, anlayanım gitmiş

Barışa hasretim burdan
Ruhlar uçup kaldı beden
Pek ziyade oldu efganım
Gönülden çalayanım gitmiş

Kimi suskun,kimi kör.kimi sağır
Gözyaşım umman, derdim ağır
Kime ağla.. Kime koş.. Kimi çağır
Kin tohumu pek yaman bitmiş

Şehitlerim var dizi dizi
Öldürülenlerin hepsi kuzu
Saldıran çakal kunduzu
Zapteden başlar gitmiş

Van kalesi oda oda
Attılar sönmez oda
Deniz dolusu soda
İsinde hara gitmiş

Bir daha gelemem il'e
Mailim ben bu yere
Barışa sevdalı dile
Türkü söyleyenim gitmiş

Gezdim, aradım sağı solu
Söylenmiyor Hak'ın yolu
Tevhide çağıran sancağı
Bağrına basanım gitmiş

Yen yeni "ate"ist türedi
Zehir saçan virüs üredi
Birleştiren Türk'ü Kür'dü
Hilal'e kubanlar gitmiş

Bir daha düşmeyelim zara
Kuzum, seni vermem ele
Al - beyaz üstüne sade
Kuşanıp tozanım gitmiş

İstemem başka bahçeyi bağı
Bade diye İçirdiler halka ağı
"Beyaz fese" yeşil bağı
"Bağlayıp gezenim gitmiş "

Coğrafyanın başı, Anadalu
Memleketin gözü kulağı
Ha burası kolu bacağı
Selahattin'e otağ kuran gitmiş

..............

İşte mescitleri barışa açılan kapı
Kümbeti, kal'ası bin yıllık tarihe tapu
Neler haykırıyor şu mezar taşı
Anlayan..Okuyup, yazanım gitmiş

Geceler boyu gördüm düşümde
İşte gerçek duruyor karşımda
Duman duman bulut başımda
Rahmeti getiren rüzgarım gtmiş

Ne etmişse ona ataistler etmiş
Marks'tan irinli memeyi emmiş
Kawa, Rızgari'den zehir yutmuş
Alnından Muhammed-i nur gitmiş

Gözyaşı umman olmuş ahuzarda bülbül
Sar sinene. Yaram ağır, tezden ilaç sal
Derdimin dermanı Mekke'de açan gül
Derten anlayan bilgiye erenler gitmiş

Yüce dağlar.. Çağlayıp akan sular
Gökmavisi şu denize pusu kurar
Yanıgını södürür mü, Cilodaki kar..?
Kurt-kuzu birlikte gezenim gitmiş

Şu tefrikanın kurumu, kiri, izi
Temizler mi bunu Van Denizi
Kesin ayrılığa salan dilinizi
Kardeşlik dilini bilenler gitmiş

Kabe' şubesi mescit şu yapı
Varmı birlikte gidilecek kapı
Zehir içirerek yutururlar hapı
Gönle kapı açanlar gitmiş

Ey Türkmen beyleri..! Aman ha aman
Asiye kızıp, tümüne taan etmeyin
Şu torunlar; Alperenlerin Ensarlarının,
Hakalyakini, Aynelyakin bilenler gitmiş

Sevince ortak, tasana figan eden var
Gönlü kırık, kalbi yasta can canan var
Dost bağından sana gül derenler var
Müjdeler perdelenip, sitemler gitmiş

Peygamber remzi gül renkli
İnancın simgesi "Hilal" benekli
Al bayrak ki şühedanın emaneti
Dalgalansın diye nice canlar gitmiş

İlahi, bu dert.. Nedir bela?..
Geldim, yeniden işte sana
Yazmaya kalem alayım ele
Hey hat..! Dermanım gitmiş

Niğmet yüklü dağ,su, yeşil çayır
Köy:boş, anbar ağıl. Şaşkın; şehir..
Dertlere derman olanlar gitmiş

Şu halimize bakın hele hele
Ağlar kalk girelim Hak yola
Bir daha da kanmayın ele
Tevhid'e çağıranlar gitmiş

Vatan ateşte, yüreğim kor
Söndürür mü Cilo'da ki kar
Gözyaşım şu göl, sevdana yar
Gönülden aşıklar gitmiş

"Bu dünya böyle kalırsa
Küffardan öç alınmasa "
Va'de gelip, göz görmese
Salamı verecek gitmiş

Rahman, bu zulmü bitir
Yeter!. Rahmetini tez getir
Acı!.. Yüreği yüreğe yetir
Derdime ağlayan gitmiş

Şu Deniz'den meltem ese
Nemrud'un nesfesini kese
Süphan'dan gelen sese
Kulak verenlerin gitmiş

Eser elbet kardeşlik yeli
Kan değil akınca barış seli
Karanlıklar gelmez geri
Eyvah ki ömrüm bitmiş.

Derler mi, buradan Emrah gibi
Resul gülü süslerdi sinesini
Verir yaratılana Hak sevgisini
Hilal'e Divane de geçip gitmiş

20 Eylül 2011
Van Kal'ası

NOT: Bize zaman zaman yol veren ERCİŞLİ EMRAH'a rahmetler ola

///////////////////

SEN ANLAT EMRAH DEDE

Git, halini anlasa Emrah anlar

Sözü yetmez ise halk sazını dinler

Yüreği kırık, sinesi dağlıdır

Dediler; özden Hakk’a bağlıdır

Zalimi yerer, mazlumu över

Selvihan der de Hak için ağlar

Hakka gönülden bağlıdır özü

Ana değil asırlara ses verir sözü

Emrah, sabır eder gönlü ganidir

Mazlum kaybetmez, Allah; kadirdir

Yorgundur yüreği, ayağı sefildir

Kendi kanmaz, başkasına sebildir

Giydiği kumaş, yediği ballı yağlıdır

Bakmayın; yağı; zehir.. Balı; ağudur

Hacı Bektaş’tan haber geçer

Pir Sultan’dan name söyler

Yunus, Mevlana’dan aşk içer,

Karacaoğlan’dan alıp ses verir

Ayrıkları ayıklar, çeşidi bir eder

Renkleri birleştirir, kilim eyler

Ana, güne değil, gönüle söyler

Dünde kalmaz asırlara ses verir

Müjde bekler taa İsfahan’dan Tiflis’ten

İnsaf umar; Şah Abbas, Kuğu Bey’den

Mezarın hani, nerde sarayın taşın

Karalarda değil deryalarda arayın

Nefes yetmez de saz ile gel, eder

Ölür, ötelere sevdiği ile bir gider

Muradına eremez, yeryüzünde çar naçar

Kabrinde biri beyaz biri kırmızı gül, açar

Deki; bu bağlarda bir güzel inler

Mazluma set olanı, bekler zor günler

Şu Erciş’in bağında ahu zarım var

Sinesine ateş düşmüş, Selvinazın var

Selvinaz misali, salınıp gezinir

İçer zulümleri, Hakk’ı çağırır

Ercişin çimeni çok boldur yeşili

Kapanmıyor gönül yarası, deşili

Divane; söz bilmez, dili dönmüyor

Sözü tesir etmiyor, sesi yetmiyor

Dağlar duymuyor, Angara’ya gitmiyor

Şah Abbaslar çok, zalimler bitmiyor

Sanma bu devran devam eder, ağalar

Mazlumun bir” ah”ına yıkılır dağlar

Bedeli ömür mü?.. Kara göz - hilal kaşın

Erciş, bu ah kalmaz yerde, kaybolur aşın

Süphan; sen de seyret, yıkılır başın

Hak, mazlumdan yana zor olur işin

Deryalar kabarmış, volkan kaynamış

Muhkem kalelerin denizleri boylamış

Takdir o; inciler, kefaller de oynamış

Zalimler azıp, zulümlerde doymamış

Şah Abbas Bilir miydi? Binler zalim var

Devran hep aynı döner, zalime olur yar

Şu âlemin zalimi de mazlumu da bitmiyor

Devran aynı kalsa da plan aynı gitmiyor

……

Bade sunsak, kimse zehir diye içmiyor

Avazım duyulmuyor, sözüm geçmiyor

Sen çal - söyle; sazın – sözün dinlenir

Emrah, yedi âlem beş kıtada adın ünlenir

………….

Emrah dede bu âlemde şah Abbaslar bitmez

Söylerim fakat değil angara şu dağlara gitmez

Şu dağlarda volkan volkan ateş parlıyor

Zalimler zevk alıp devamlı harlıyor

Sevgi çiçekleri değil otlar bitmiyor

Bülbül ötmüyor, gülü kokmuyor

..

Sözümüz o ki asırlara çağrıdır

Derdimiz bir, başımızda ağrıdır

Acı halkın, milleti izliyoruz

Gündüzleri halkı dinliyoruz

Seherlerde âşıklarla inliyoruz

Derde derman var, biliyoruz

Halk uyanır mı bilmiyoruz

Selbinazım, Beyaz gülün nerde

Derdinden Kırmızı gül harda

………

Seherlerde yalvaran sen misin?

Halkın acılarını bilen sen misin?

Dağlardan esen yel misin

Coşup çağlayan sel misin

…………….

Kardeşlerim yad ellerde kaldı elim ermiyor

Zalimler kesti yolları, kervan varmıyor

Oğul - ana farklı toprakları boyluyor

Koyun kuzu ayrı diyarlarda meliyor

Arayanlar birbirini neden bulmuyor

Kardeş kardeşin namazını kılmıyor

Komşu komşunun yüzünü yumuyor

Para çok da karın niçin doymuyor

Atılan oklar hiç hedefini bulmuyor..

Sınırlar düz çizgi, dörder köşeli

Ben bu derdin ateşine düşeli

Beyaz soldu,, Kırmızı gül kokmuyor

Belim bükük, Yâd ülkeler aman vermiyor

At bizimde neden eller yediyor

Gözüm kan yaş, dilim ah ediyor

Ta ezelden oldum senin aşıkın

Kim sahip olacak, benim yaşıkın

Ellere mi minnet edersin a cananım

Yad ellerden umut beklemene yanarım

Yâd ya böler ya kendine alır, unutma

Koruyucusu kendin olursun unutma

Yıkma, bozulur, kırılır gönül kalesi

Divanenin çektiği şu ayrılık belası

Sabır et. Bakalım Hak, ne eyler

Sema, dağ, ova deniz ve yerler

Divane; uzatma, çok söz söyledin

Tüm kâinata bakıp tefekkür eyledin


https://sairinyeri.blogspot.com/2011/12/vanname-halname.html?zx=eacf55c039a7b5cb

https://www.facebook.com/profile.php?id=100067952076487

Necati Çavdar
Kayıt Tarihi : 12.4.2025 17:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


19-20 Eylül 2011 günlerinde, Yeğenlerimiz Muhsin, ablası Sultan ve Boğazkale'den Bekir Uzluzman dayıları ile Van ve Erciş'de idik. 30 yıl sonra tekrar geldiğimiz bu topraklarda gördüklerimiz ve duygularımızın bazılarını ; VAN'NAME HALNAME adını verdiğimiz çalışmamızı paylaşıyoruz.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!