Hakk'a âşık olanlar
Zikrullahdan kaçar mı?
Ârif olan gevherin
Yok yerlere saçar mı?
Gelsin mârifet alan
Yokdur sözümde yalan
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Devamını Oku
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Kur'an der: " Müşrikler, Allah'tan başka şeyleri, Allah gibi severler." ( Bakara suresi ) Sonra müminlerin sevgisini şöyle anlatır: " Eşeddü hubben lillah " ( Onların en şiddetli sevgisi Allah'adır.) Muhabbetin şiddetlisine, "meveddet" denilir. Muhabbetin en şiddetlisine, "aşk" denilir. Aşk kelimesinin kendisi bir mecazdır. Âşıkın varlığının, fani, cılız ve kendi başına ayakta duramayan yapısına; Allah'ın varlığının ise bir ağaç gibi bizatihi kaim ve daim olduğuna kinayedir. Tur dağında Hz. Musa'ya (AS) yanan bir ağaçtan Rabbü'l-âleminin seslenişinde bu meseleye işaret var. Arapça'da hubb kelimesi de aynı şekilde bir mecazdır. Bir kabın dibine çöken tortu manasındadır. Ki kalb kuyusuna düşen bir güzellik tortusu manasında sevgiyi anlatır. Mecazı hakikat anlamak, edebiyat bilmemek ve dili anlamamak anlamına gelir. Ki Kur'an Arapça'nın en edebî şekli olan kelam-ı Mudarî üzere gelmiştir. Hansa, Lebid gibi Cahiliye'nin dev şairleri müslüman olduktan sonra Kur'anın edebî cephesi yanında sessiz kalmayı ve şiir söylememyi tercih etmişlerdir.
Seyyid Abdülkadir-i Geylani ki hem hadis alimi, hem tasavvuf erbabıdır, " Aşk, şiddetli ihtiyaçtır " der.
İbn-i Teymiye ise, Abdülkadir Geylani'ye hürmetlidir, Onu ehl-i hak olarak görür ve der ki: " Tasavvuf, İslamın özüdür. "
Binlerce âlim, Hz. Peygamber'in (AS) Suffe Ashabını hem nefis tezkiyesi, hem kalb tasfiyesi, hem tefekkür, hem mücahede-i ruhaniye ile aklen, kalben, ruhen, nefsen terakki ettirdiğini; onların hem üstadı hem mürşidi olduğunu, bu manada tasavvufun Ashab-ı Suffa ile başladığını ifade ederler. Adı anılmasa da kendisi vardır. Mühim olan kendisinin varlığıdır, derler.
Üftade Hz.lerinin bu şiiri yazma sebebini bütün Bursa ahalisi bilir. Onlara gidip sorulursa mesele detaylıca anlaşılır. " Benim dostlarıma savaş açan Bana savaş açmıştır " ( Buhari) kudsi hadisinin acı bir tecellisine o dönem Bursa halkı şahid olmuştur.
Tasavvuf felsefe değil, marifetullah ve muhabbetulahtır. Allah'ı eserleriyle tanıma, İsim ve sıfatlarının tecellisini kâinatta müşahede etme, itminan makamına çıkma, nefs-i mutmainne seviyesini elde ederek Cennet'e layık bir hale gelmedir. Bu açıdan Kur'an " Kalbler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur " der. Bu açıdan tasavvufun temeli fikir değil, zikirdir. Fikir cephesi, İslam tarihi boyunca medrese ehlinde, kelam âlimlerinde odaklanmıştır. İbn-i Rüşd, İbn-i Sina, Farabi gibi... Bazı medrese ehli, fikir ve zikri cem ettiler. Daha dengeli bir yol açtılar. Sahabe tarzında... İmam-ı Gazali, Mevlana Celaleddin-i Rumi, İmam-ı Rabbani, Bediüzzaman Said Nursi gibi...
Fakat yine de herkes kendi yolunda yürür. Her insanın kişisel bir tariki vardır. Caddemiz, Muhammediyet caddesi olsa da, kimimiz emniyet şeridinde, kimimiz yolun tam ortasında, kimisi ortaya yakın şekilde ölümümüze, Berzah ve Mahşere doğru yürüyoruz. Bir birini engellememek ve yolundan şaşırtmamak kaydıyla yolculuğa devam ediyoruz.
Herkese iyi yolculuklar dilerim. Saygılarımla...
Tapmak aşktan ileridir, dolayısı ile tapmış olanlar aşktan daha kuvvetli olarak hakka yakınlaşmışlardır.
Madem tapmak var ise Hakka aşık olmakta doğaldır.
Taptığına aşık olmak bu kadar doğaldır.
Ancak hayatında hiç aşık olmayan insanlar bu aşkı tarif etmesi mümkün değildir.Bu da gayet çok doğaldır.
Son kez altını çiziyorum ki Tapmak aşktan hem kuvvetli hem ileri bir makamdır.
Niyesini nedenini aşağıda yeterince hem de kitap ve sünnet ölçüleriyle ve de ilmi kıstaslarla beyan ettik ya Çelebi bey kardeşim. Din sana göre bana göre yorumlanır ve tadilata maruz bırakılırsa o Allah'ın dini olmaktan çıkar insanların uydurdukları bir felsefi yollar çorbasına dönüşür. Bu konularda iki değişmez mihenk vardır onlar da Muhkem ayet ve sahih hadislerin koydukları ölçülerdir. Bunlar din-i İslam'ın mukaddesleridirler ve asla tebdil ve de tağyir edilemezler!
Aşk çok sevmektir. Ya da sevginin ifrat halidir. Tasavvuf 'a tarikata karşı olmakla beraber bu tabirin kullanılmasında bence sakınca yoktur. Allah' ı çok seviyorum manasındaki aşk sçzcüğü niye sakıncalı olsun.
İslam dinin müessisi Yunus emre denen bir vahdet-ül vücutçu değil Son Peygamber Muhammed -sav-dir. Dinin inanç ve amel düsturları uydurulan dinin ve onu savunan dincilerin yani tasavvuf ve tarikat ehlinin felsefi saçmalıkları değil Allah'ın son kitabı Kur'an da ve de Muhammed-as-ın sahih hadislerinde ve de tatbiki sünnetindedir vesselam! Bilmeyene bildirilir duymayana da duyurulur!
Hakka aşık olunmaz kıymetli kardeşim, ona ancak muhabbet-i meşrua duyulur. Zira aşk tabiri zaten Hakkın kitabı olan Kur'anda ve Hakkın son resulü olan Muhammed-sav-in lisanında asla yer bulmamıştır.Aşk, işk kökünden gelen bir tabirdir ki; mealen muhatabına sarılıp kendini ayakta tutmak için sarıldığını boğan demektir. Yani sarmaşık bitkisinin yapan demektir. Malum o da sarıldığı ağaçların suyunu emerek öldürme pahasına ona şiddetle sarılıp kendini yükseklere çıkarmaya çabalar ve sonunda da kendi yerden yükselirken sarıldığı dostunu helak eder.
Aşkın bir başka manası da; Sevgide haddi aşmak ve ölçüsüz ve de çılgıncasına bir muhabbetle muhatabına ilgi duymaktır ki bu tarz sevgileri ve alakaları hem Hak Tela hazretleri hem de onun son Nebisi apaçık ifadelerle ret etmişlerdir. Yani sevgide ve ibadette ve de duada bile olsa haddi aşmayı Hakkın koyduğu mutedil ölçülerin dışına çıkmayı kesinlikle yasaklamışlardır. Kitabullah ve sahih hadislere vukufuyeti olanlar sözlerimi doğrulayacaklardır.
Üftade'nin son dörtlüğündeki" dervişlere taş atan, iman ile göçer mi" ifadesi ise tam bir deli saçmasıdır. Zira Dervişlik denen paralel dindarlık veya alternatif Müslümanlık İslamın teessüsünden "dinin kemale erdirilip, nimetin tamamlanmasından ve din olarak Allah'ın -son peygamberine indirdiği- İslam'dan razı olmasından" tam dört asır sonra ihdas edilmiş sapık bir akımdır. Kur'anın muhkem ayetleriyle ve sahih hadislerle ve de tatbiki sünnetle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu meczubun dediğine göre ilk Müslüman Muhammed-as- ve onun ümmeti dahil dört asır boyunca Kur'an ve sünnetle amel etmiş olan tüm muttakiler, salihler, muslihler, muhlisler, muhsinler, mukerrebunlar, şehitler sıddıklar helak olmuşlar ve amelleri boşa gitmiş ve de hepsi cehennemi-haşa sümme haşa ve kella- boylamışlardır.
Allah bizleri son kitabı olan Kur'andan ve son resulü olan Muhammed-as-ın gerçek dininden uzaklaştırmasın aminnn.
Aşkın aşkına varmak hakka aşık olmaktır.
Günün şiirini en içten dileklerimle kutluyorum.
Herşeyi haktan bildin ise,
herdem hakka uydun ise,
hakka başın koydun ise,
ol aşkın hakkadır.
hak rızasın güttün ise,
hem sözünü tarttın ise,
kem sözü bıraktın ise,
ol aşkın hakkadır.
ol gönül yaptın ise,
ol hakka taptın ise,
onca hayır yaptın ise,
ol aşkın hakkadır.
Bu şiir ile ilgili 11 tane yorum bulunmakta