Her dâim beklediler öyle büyük bir muştu,
Yürekleri hak oduyla yanmış, kavrulmuştu.
Günü geldi çattı, bir er çıktı ağıt yaktı.
Bu dostlar sandı ki erin kerâmeti haktı.
Buyruğun buyruk, bildiğini bildik dediler.
Kendilerindense hak dost deyu bahsettiler.
Anladılar ki hak kerâmet değildi Erde.
Gözlerine çekilmişti büyücek bir perde.
Bu garip dostlar gerçek hakkı dursun araya
Bir Bey gelir merhem olmak içün bu yaraya
Tabiî Beyde dahî değildi hak kerâmet
Olamazdı da zaten, gayril-hak'ka ne hâcet
Tekrar aralandı gözlerindeki hak perde.
Hayret! Nasılda kandılar yalnızca bir ker'de.
En son geldi aksakal bir hükümrânlık şâhı,
Şâhların da şâhı, cümle cihân Pâdişâhı.
Bu sefer yoktu dil ve yüreklerinde gümân.
Aman dilediler şâhtan, şâhların şâhından,
Cihân Pâdişâhı sen eyle bize el-amân.
Şâhın gururu ne âr bıraktı ne de imân.
İşte yanıldılar o zaman deyu hak yoktur.
Yanılanın câhili de âmâsı da çoktur.
Dostlara hak mıdır ki bâtılın üçlenmesi,
Sebebiydi yanılmalarının güçlenmesi.
Güz bir gün, boz havada çıkageldi bir garib.
O garib ki hâli yaman hem dahî acâib.
Lâkin yanılmışlar bu garibi takmadılar,
Kör câhiller ki haktan dahî anlamadılar.
Sapıtmışlardı artık dostlar ararken hakkı,
Lâkin gerçek hak elbet korur her dâim hakkı.
Ulemânın kadar cuhelânın da var hakkı.
Hak olan halksa kimsenin kalmaz hakkı.
Kayıt Tarihi : 30.11.2023 19:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
18.01.2023 14'lü hece ölçüsü.
Çok teşekkür ederim.
TÜM YORUMLAR (2)