Çağlayarak akan felsefi akımlarda aradım
Filozofların bitmek bilmez çilesini anladım
Aklın çıkmaz sokaklarında baş başa kalakaldım
Sanatı titizlikle geçmiş zamanlardan kazıdım
Meşhur olmuş epeyce şair yazar ressam tanıdım
Duyguların coşup çağlayan sellerine kapıldım
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Devamını Oku
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Biz ancak kendimizin peşindeyiz ve kapıyı çalıp açılmasını bekliyoruz kapı dışarıdan açılırsa ölüm içeriden açılırsa doğum olacağını bilmeden yaşıyoruz . Tebrikler şairim
Arife tarif gerekmez...
Teşekkür eder, sağlık ve esenlik içinde bir ömür dilerim.
Aramak bulmanın başlangıcıdır yüreğinize sağlık
Yolun sonu önce yokluk, sonra ebedi Varlık.
Fenafillah, Bekabillah
Teşekkürler...
İlk olarak Antik Yunan düşünürlerinden Platon’un aylayışını ele alalım. Platon ile tasavvufun mistik anlayışları arasında önemli benzerlikler bulunmaktadır. “Platonun idealar dünyası, mağara metaforu ve buralarda kullandığı ‘mağara’, ‘karanlık’, ‘gölgeler’, ‘ateş’, ‘zincirlerden kurtuluş’, ‘dik yokuş tırmanma’ ve ‘en nihayetinde güneşi görme ve onun ışığına alışma’ gibi kavramların tümünün sembolik anlatımıyla, aslında tasavvuf düşüncesinin ana ilkeleri olan mürşid-i kamil anlayışıyla, nefs terbiyesiyle, ahlak düşüncesiyle, insanın olgunlaşma sürecinde ışığı görmenin fenafillah düşüncesiyle yakın bir ilişki içerisinde bulunduğunu görürüz, Bir de Mevlana’nın tevhide ulaşma yolculuğunda betimlediği bir anlayış vardır ki bu noktada da Platon’un felsefi anlayışıyla yakın ilişki kurabilmekteyiz. Mevlana tevhid anlayışına gelmeden önce iki aşamadan geçmiştir: Teşbih ve tenzih. Bir örneğinde Mevlana, “Sarayda bir rüzgar esse halının ucunu kaldırır, etraftaki çeri çöpü havalandırır, havuzun suyunu dalga dalga ettirir, ağacın yapraklarını hareket ettirir.Burada Mevlana tanrıyı önce rüzgara benzeterek her şeye sebep olanın tanrı olduğunu teşbih ile ifade eder. Ardından rüzgarın tanrı olmadığını bildiği için bu ihtimali tenzih eder. En nihayetinde var olan her zerrenin tanrıyı ifade ettiğini bilerek tanrıyı tevhid eder. Mevlana’nın, tahsil ettiği ilmin bu anlayışını öğrenmesinde Şems’in büyük payı vardır. Burada Mevlana’nın Şems ile tanışması ve ardından vazgeçemediği bir dostu oluşu da ...Antik Yunan düşünürlerinden Sokrates ile Platon’un yukarıda verilen teşbih, tenzih ve tevhid örneği içerik bakımından Platon’un gerçek iyi olarak tanımladığı idealar dünyasını bize hatırlatır. Platon Devlet kitabında idealar dünyasını açıklarken sedir örneğinden gider: “Üç türlü sedir vardır. Biri asıl sedir ki onu yalnız tanrı yapabilir. Sonra sedir ustasının emek vererek yaptığı sedir vardır ve bir de ressamın yaptığı sedir resmi vardır. Platon’a göre sedirin gerçek sahibi idealar dünyasındaki tanrıdır. Bu dünyadaki sahibi sedir ustasıdır ve ressamın yaptığı sedir resmi sadece bir yansımadır. Aynı şekilde Mevlana’ya göre de rüzgarın asıl sahibi tanrıdır ve hikayede her şeyi oynatan yine o’dur. Ancak dünyevi anlayışa göre hikayede kımıldayan nesnelerin sebebi rüzgardır. Rüzgar vesilesiyle kımıldayan nesneler ise bir yansımadan ibarettir. Görüldüğü üzere iki düşünürde tanrıya giden yolu açıklarken benzer üçlemeyi kullanmıştır. Neticede iki düşünür için de önemli olan öze yani yaşamın esas kaynağına ulaşmaktır.
Bu kıyaslamaların ardından Mevlana’nın anlayışıyla bir diğer benzer anlayışın kıyaslamasına değinmeliyiz: Panenteizm. Kamutanrıcılık veya tüm tanrıcılık da diyebileceğimiz .Panenteizm en genel ifadesiyle her şeyi tanrı olarak görme fikrini esas alır. Ve Panenteizm’in daha tanım cümlesinde Mevlana’nın tanrıyı bir etme ve her şeyi tanrıdan bekleme anlayışıyla ilişki kurulabilmektedir. Platon’dan itibaren Muhyiddin İbni Arabinin, Mevlana’nın, Bruno’nun, Spinoza’nın, Hegel’in, Hartshorne’nin fikirlerinden destek alan Panenteizm her şeyin özünde tanrının var olduğunu ve yaratılan her şeyin bu özden yaratıldığını savunur. Mevlana’da bu öze yani tanrıya ulaşmak ister ki o, öznelere veya nesnelere tanrı olarak bakar bunu da yukarıda ki kıyasta belirtmiştik. Bu örnekte de belirgin bir şekilde düşünürler arasında etkileşimin söz konusu olduğu görülür. Ve tüm bu örnekler merak, arayış ve keşif üçgeninin toplumlar arasında etki-tepki oluşturabileceğini ve bu üçgenin evrensel olduğunu ortaya koymaktadır.Arayış hakikat kimisine göre bu şekliyle anlamalandırılmaktayken kimisne göre Allah'a çıkan yolda ki herşeydir hakikat.Ve hakikat araşıyının özündeki esas ise merak duygusudur.Örneğin Sokrates'in merak duygusu dolayısıyla hakikat araşı onu canından etmiştir.Şöyle ki !Sokrates felsefesini sohbet ederek, konuşarak açığa çıkarıyordu. En başta bu sohbetlerde anlattıkları çevresindekilerden bazılarına farklı geliyordu ve bu yüzden eleştiriliyordu. Zaten ölüm kararı verildiğinde de ona yöneltilen suçlama tanrılarla ilgili yanlış şeyler anlatması ve gençlerin ahlakını bozmasıydı. “Sokrates bu suçlamayı kabul etmedi elbette ancak devlet anlayışı ve öğretisi gereği sürülmektense kendi devletinde ölmeyi yeğledi. Sonuç olarak Sokrates’in ölüm kararı verildi ve baldıran zehri içirilerek öldürüldü.yine Galileo ; “kendisinin doğumundan 21 yıl önce ölen” (Atıl Bulu, Galileo Galilei, İstanbul Teknik Üniversitesi, syf. 2) Copernicus’un dünyanın güneş etrafında dönüşü ile ilgili kuramı destekliyordu. “Ancak bu noktada Galileo Kilise ile çatışmaya başladı. Zira Kilise bu düşünceyi kutsal kitaba aykırı buldu ve Engizisyon Mahkemesi toplanarak Galileo için idam kararı aldı.Galileo düşüncesini inkar etti ve idamdan kurtuldu ancak 17 yıl sonra bu düşüncesini destekleyen bir kitabından dolayı tekrar Engizisyon Mahkemesinde yargılandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. Daha sonra bu karar ev hapsine çevrildiyse de Galileo 8 Ocak 1642’de öldü. Böylelikle bir keşif hareketi daha keşfin sahibi engellenerek , hapse mahkum edilerek durdurulmaya çalışıldı.Artık özgürlüklerin olduğu çağımızda hakikat arayışı içerisinde insanlar diledikleri gibi düşüncelerini açıklarken hakikat arayışı içerisinde filozoflar yüzyıllar öncesinde katledilmişlerdir.Sonuçla merak etmenin, düşünmenin, sorgulamanın ve arayışın neticede bir ürün ortaya çıkardığı, bu ortaya çıkan ürünün olumlu veya olumsuz toplumları hatta insanlığı etkilediğini söyleyebiliririz.Şiirler hikayeler romanlar resimler ... evet sevgili dostlar sorgulama ve keşfetme merakı daha az eleştiriye maruz kalmalı, daha az baskıya uğramalı ve daha az engele takılmalıdır ki farklılıkların, keşiflerin, yeniliklerin oluşumunun önü açılsın.Çünkü insan düşünen bir varlıktır ve hakikaeti kendi merak ve içgüdü arzusu ve ilmiyle keşfetme hakkına sahiptir!Saygılarımla...
Yolun sonu önce yokluk sonra Varlık.
Fenafillah, Bekabillah
Şuurda yaşanıyor bütün bunlar...
Bulan ancak arayandır hakikati...Gönlümüzde bulduğumuz gönlümüzün hakiki sahibi olsun..Kaleminizden hep güzellikler damlasın.Tebrik ediyorum...
Yolun sonu önce yokluk ,sonra Varlık.
Fenafillah, Bekabillah
Şuurda yaşanıyor bütün bunlar.
Teşekkürler...
Felsefi akımların renklerinde aradım
Filozofun bitmeyen çilesini anladım
Aklımın çıkmazında baş başa kalakaldım
---Şaban hocam çok çok nefis bir şiir okudu kutluyorum saygılar.
Felsefe
Düşün taşın düşün taşın
Ah ah şu çileli başın
Vakit varken gönle taşın
Korkarım ki bu gidişle
Ömür boyu akıl aşın
Teşekkür eder, sağlık ve esenlik içinde bir ömür dilerim.
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta