Haki Buhari Şiirleri - Şair Haki Buhari

0

TAKİPÇİ

Haki Buhari

Gün boyu koşturmaktan canım çıktı desem yeri neredeyse. Akşama doğru işten çıkıyorum ve daha nereye gideceğime karar verememiştim. Dalgın dalgın caddeden yürüyor, vitrinleri seyrediyorum. Bir tezgahtar düzenleme yap...ıyor, cansız mankeni soymuş, yeni kıyafetleri giydirmeye hazırlanıyor. Neon ışıkları yakmış, sezon değişikliğine uygun dekor kurulmuş ve baharlık kıyafetler sergilenmeye hazırdı.
Hafiften çiseleyen yağmur şiddetini artırıyor, karşıdan karşıya geçenler, yağmurdan kaçmak için adımlarını hızlandırıyor, akşam trafiği felç olmuş, kornalar kulaklarımızı neredeyse sağır edecek gibiydi. Neyse, ilk duraktan bindiğim tramvay hızla kapılarını kapatarak hareket etmeye başladı. Cam kenarına oturup etrafı seyre dalıyorum. Şemsiyeler açılmış, hazırlıksız yağmura yakalananlar ise sırılsıklam olmuşlar, araçların sıçrattığı yağmur birikintilerinden korunmaya çalışarak koşuşturanlar, kucağında çocukları ile saçakların altında bekleyen kadınlar, yağmurun dinmesini bekliyorlar
Üçüncü durakta iniyor, hemen karşımdaki cafe’de çayımı içip, yeniden yürüyerek yüz metre ilerideki parka doğru gidiyorum. Yağmur dinmiş, hava iyice kararmaya başlamıştı. İyi ki, yağdı diyorum içimden. Ortalık temizlendi, mis gibi bir koku yayılıyordu etrafa. Parka yaklaştıkça bir akasya ağacının çiçeklerinden yayıldığını anlıyorum. Ağaca yakın bir bank’ın üzerini elimdeki gazete ile silip, oturuyorum. Hava açtı, yıldızlar yavaş yavaş ışıklarını yakmaya başladılar, ay o kadar parlak ki; neredeyse akşam olmadığını sanırsınız. Yoksa, kendisini güneşe rakip mi görmeye başladı da, diyebilirsiniz.
Çok dalgınım bu günlerde, kafam karışık, hedefini şaşırmış bir torpil gibiyim. Ne yapacağımı bilmiyor, hafızasını kaybetmiş, geleceği konusunda endişeli, bir yapıya büründüm. Ellerimi şakaklarıma dayayıp, gökyüzündeki yıldızları saymaya çalışıyorum, bir, iki, üç… derken vavgeçip, yeniden ay’a dönüyor ve ellerimi teleskop gibi yapıp, daha dikkatli bakıyor, ay’a çıkan ilk insanların yer çekiminden uzak uçar gibi hareketlerini gözümün önüne getiriyor, banane onlardan deyip, Ahmet haşim’in;

“Canan gülüyor eski yerinde

Devamını Oku
Haki Buhari

11.01.2014
Deneme Hikayeler

Bulutların üzerinde uçarak, kuşbakışı aşağıyı seyrederken kalbim pıt pıt atıyor, dağların yamacına kurulan köy evleri, yollar, bahçeler ve vadi boyunca akan dere güneşin şavkıyla parlıyor.
Alacakaranlıkta bindiğim airbus tipi devasa uçak, beş saattir havada, turizm şirketine daha önceden bildirdiğim için öğle yemeği ilk bana geliyor. İlk bana... geliyor derken, sakın torpil geçtiklerini sanmayın. Et yemediğim için Akdeniz mutfağı, vejeteryen menü talep ettiğimden dolayı yemek karışmasın diye uygulama böyleymiş. Aliminyum kabın sıcaklığı elimi yakacak neredeyse. Ön koltuğa bağlı masayı açarak yemek kabını üzerine koyuyorum. Yemek Fas usulü baharatlı sebzelerden oluşuyor. Küçük poşetle verilen zeytinyağını yemeğimin üzerine döküyorum. Peksimet gibi ekmekle doymasam da bitirip, ardından üzerinde ayıklanmış taze vişneli tatlıyı da iştahla mideye yolladıktan sonra, suyumu içip, tatlı bir rüyaya hazırlanmak üzere gözlerimi kapatmadan önce, üzerime önceden verdikleri polar battaniyeyi ayaklarımdan boğazıma kadar örtüyorum. Yolculuğumun bitmesine daha yedi saat var. Artık atlas okyanusunun üzerine gelirsek karayla bağımız tamamen kesilmiş olacak. Arada bir uçağın taşlı yollardan takır tukur giden arabalar gibi ses yapması, beni iyice sinir etmeye başladı. Neyse ki, uyumuşum. Sarışın bir hostesin Alman şivesiyle koltuğumun yanındaki bayanla konuşmasına uyandım.
Yapılan anonsla, Lady is Gentlemen sesi artık inişe geçtiğimizi müjdeliyordu. Frankfurt havaalanından yolculuğa eşlik eden yanımdaki yolcu bayan, uykumu böldüğü için, mahçup bir edayla, ince ve tiz sesiyle, hiç te alışkın olmadığım bir aksanla özür dilerken, gözlerini gözlerimden ayırmıyor ki, kendi hâlime döneyim. Kadının dili çözülmüş, yarı anlaşılır ingilizceyle nereli olduğumu, ne için seyahat ettiğimi soruyor. Altı üstü bir promosyon tatil çıkmış, sekiz günlüğüne Amerika'nın California eyaletinde, önce Miami'de dört gün, sonra da Orlando'da geçecek bir kaçamak tatil. Aklımdan da bu bayan acaba ajan mı diye geçiriyorum. Ama saf bir kıza benziyor. Uzakdoğu'lu olduğu çekik gözlerinden belli de, Çin'li mi, Japon'mu yoksa Koreli'mi? Neyse ki, gözüm elindeki kitaba bir ara takılıyor, elindeki kitabın üzerinde Mao'nun resmi ve fonunda da, Çinli proleterlerin, pirinç tarlalarında hasır şapkalarını havaya fırlatarak, kızıl komünist devrimin kutlamasını yapıyorlar. Anlaşıldı, yanımda bir kızıl komünist oturuyor. Çok merak etmişimdir, kırlardan kentlere yayılan, sonunda 1949 yılında Tiananmen meydanında zaferi kutlayan, binlerce yıllık gelenek, en son hükümdar Çan Kay Şek'in mağlubiyeti ile Mançu hanedanlığı sona eriyor, 1989'un 15 nisan ve 04 haziranında öğrenciler, işçiler ve aydınların önderliğinde aynı meydanda özgürlük için ayaklanan kitleleri, kızıl Çin tankları korkunç bir şekilde ezerek bastırıyor. Hemen aklıma 1956 yılında, tek parti yönetimine son verip, Varşova paktı'ndan ayrılma kararı alması üzerine, ellibin Rus tankının Budapeşte'ye yürümesiyle, Imre Nagy hükümetinin bağımsızlık mücadelesi yine aynı yöntemle, tankların önüne set kuran Macarları ezerek, bir haftada sona eriyordu. Hayal kısa sürdü, elime bir kağıt parçası uzatan yanımdaki kız, bana okurken tercümanlık yapmak üzere omuzunu omuzuma yaklaştırarak, elimdeki notta yazan Lien yazısını işaret edip, ardından da işaret parmağı ile kendisini gösteriyordu.Anlaşıldı, benim sevimli komunistimin adı Lien'di. Ben de pasaportumu cebimden çıkararak Lien'e gösteriyor ve adımı okuyorum. Lien, very good, very nice Cengizhan diyor. Samimiyetimiz isimleri karşılıklı tekrarlamalarla ilerliyor ve yaptığımız iş, hoşumuza gidiyor, sempati yağmurumuz, gayri ihtiyari ellerimizin birbirine kenetlenmesine, ardından da gözlerimizin hiç ayrılmayacak gibi bakışlarla duygusal bir sağanağa dönüşüyor. Lien, başını omuzundan göğsüme doğru kaydırıp, saçlarımı okşa der gibi, tüm benliğini bana teslim ediyor. Çok yazık, yolun sonuna geldik. Artık alçalan uçağın lambaları da söndü. Bu ne tatlı rüya allahım, hiç bitmesin diye içimden dua ediyorum. Uçak pistte hızını kesmeye çalışırken, geç bulup, erken kaybedeceğim Çin'li sevgilim Lien'in (nilüfer çiçeği) ellerini daha sıkı tutuyorum. Miami havaalanından, Miami Beach'e birlikte nasıl gideriz diye düşünürken, dış hatlar terminalinin önüne yaklaşan devasa amerikan jeepi önümüzde duruyor. Saçları yer yer kırlaşmış, düzgün kıyafetli bir Çin'li Lieni'alıp hızla uzaklaşıyor. Sonradan öğreniyorum ki, Lien ABD'ye iltica etmek için gelmiş, havaalanına gelip, Lien'i alan amerikan ordusunda Albay rütbeli amcasından başkası değilmiş. O gün, bu gündür, uçağın hava boşluğu yaptığı gibi, hep kendimi boşlukta asılı kalmış, elimden çekip, beni kurtaracak Lien'imi arıyorum.

Devamını Oku
Haki Buhari

Bakış Açısı-Deneme Hikayeler

Yağan yağmurdan sonra, gökyüzünde bulutların arasından süzülen güneş huzmesinin ardından gökkuşağı renk cümbüşü halinde bulutların arasında bir kaybolup, bir görünüyordu. Evimizin önünde çamurlu sokağımızda çelik çomak oynuyoruz ve gökkuşağının altından geçmemeye de özen gösteriyor, arkadaşlara da sakın geçme haa! Yoksa kız olursun diye, uyurıda da bulunuyorduk. Artık karnımız iyice acıkınca evlere koşarcasına dağılıp, karnımızı doyurmaya gidiyoruz.
Yağ tenekelerinden yapılan evimizin çitindeki yazıları okuya, okuya hurdacıdan aldığımız boyasız paslı kapıdan havluya giriyorum. Evin kapısını daha açmadan içeriden boğuk ve iç çekerek bir ağlama sesi duyup, ne olup bittiğini anlamak için kulak kabartıyorum.
Babam, ben üç yaşındayken inşatta amelelik yaparken üzerine düşen bir beton kalıbı ile hayatını kaybetmiş, annem ve benden iki yaş büyük ablamla biz öksüz, annem ise dul kalmış. İçerideki ağlayan ablam olduğunu konuşmaya başlayınca anlıyorum.
Benim de babam olsaydı, bize de alırdı diyor, daha yüksek sesle iç çekme hıçkırıklara dönüşüyordu. Ben karnımın acıktığını unutmuş, sanki beni görecekler gibi yüzümü duvara saklayarak gözlerimden yaşların ağzıma doğru süzüldüğünü hissediyorum. Ablamın niçin ağladığını ise anlayınca, benim erkekçe sakladığım ağıtta sesini yükseltiyor ve içimi dayanılmaz bir hüzün kaplıyordu. Annem gündelikçi olarak evlere temizliğe gidiyor, bizi namusu ile büyüterek, okutup adam etmeyi vazife bilmişti. Annem şiddetli zatürresinden dolayı bir haftadır işi gidememiş ve son kuruşu da ilaç parasına gittiğinden, ekmek paramız bitmiş ve o gün evde yemek yapılamamış olduğunu anlıyorum. Okulda arkadaşları şalgamla simit yemişler, kardeşimin de canı çok çekmiş ve arkadaşları kız kardeşimle alay ederek sen de alsana kız diye kızdırmışlar. Hatta annen bizim bitlerimizi de temizler mi? diye dalga geçip gülmüşler!

Devamını Oku
Haki Buhari

Bakış Açısı-Deneme Hikayeler

Yurdumun her köşesinde bir divaneye rastlarsınız. Bunların zararlısı, zararsızı ve akıllısı olmak üzere bir çok şekilde kategorize edebiliriz.
Sizlerle bu gün bir köyün akıllısından bahsedeceğim;
Orta boylu, şişmanca, Lorel-Hardi’nin şişman olanı Hardi’ye neredeyse tıpatıp benzer, işin garibi onun da kafasında bir fötr şapkası vardır. Kendine münhasır sevimli tavır ve davranışları ile yılışıp, yanınıza sokulur, ama hiç tedirgin olmazsınız. Hatta aranızda bulunmasından keyf bile alırsınız. İlk işi bulunduğu ortamdaki gözüne kestirdiği mi desem, yoksa en sevdiği kişi mi desem, onun kafasının ortasına bir öpücük kondurarak, “ilahi tatlı çocuk” diye yaklaşır ve bir sigara versene ile başlayan istek ve talepleri, ardı ardına gelmeye başlar, klasik gösterilerini size en komik haliyle bir usta mahareti ile sunmaya başlar.
Yine güzel bir havada kalabalık bir ortamda usulca yaklaşıp, ilk seronomisini yaptıktan sonra, artık sıra şakalarına gelmiş ve çok ciddi bir şekilde “buynunda bişey var” diyerek seni burnunu ellemeye zorlar, şakayı bildiğimiz için önce naz yaparız, bu alınır, “küşeyim” diyerek kendini acındırır bir mimik sergiler. Tabii ısrarına dayanamayız ve elimizin, burnumuza değmesi ile birlikte, “boing” diye bir ses duyarsınız! Ve ardından “düştün mü çömeş” diyerek zafer kazanmış komutan edası ile sağına, soluna bakarak bizi tatlı bir tebessüme boğmayı başarır.

Devamını Oku
Haki Buhari

Bakış Açısı

Martıların sabah balıkçı teknelerinin ardından kanat çırpışları, şarkı terennümü gibi avaz avaz bağırışları ile yeni bir güne uyanan Akdeniz, körfezin serin sularında nafakasını çıkarıp, sabaha kadar mütevazi tekneleri ile rıhtıma yaklaşan yorgun ve uykusuz gözler, evlerinde kazasız belasız yavuklularını bekleyen kadınlar, hasreti gece çekip, sabahın bir an önce olmasını bekliyorlar.
Aslında sabah çoktan olmuş, tan ağarmış, güneş kızıllığını denizin son ufkundan parıldatmaya başlamıştı bile. Ama bekleyen gözler, illaki sevgililerini sarı yağmurlukları ve gıcırtı çıkaran çizmeleriyle karşılarında göremeden sabahın olduğuna inanmıyorlardı.
Memleketimin her köşesi, sabahın alacakaranlığında bu telaşı yaşıyor ve yeni bir güne, gelecek umudunu yitirmeden vira bismillah diyordu. Güzelliğini cömertçe sergileyen yurdum, çalışana bünyesinden kıskanmadan vermeye hazır, kucağını açmış bir anne şefkati ile bizleri doyurmaya devam ediyor.
bir şarkının tüm enstrümanları ile sunuma hazır şefini beklediği gibi, nâmelerini hoş bir seda içerisinde gönlümüze ferahlık ve huzur vereceği anı yaşamak, çilekeş ülkemin insanlarına acı ve kederlerini unutturmaya hazır bekliyor.

Devamını Oku
Haki Buhari

Sevgililer Günü Anısına

Dere boyunca oluşan sazlıklarda oğul veren sivrisinekler, yürürken bile rahat vermiyorlar. Arada bir saklandıkları yerden bir yay gibi zıplayan su kurbağaları akşam fenerlerle gelip dere boyunca telis torbalarla toplanarak götürülecekleri salyangoz fabrikasında haşlanmadan önce son marifetlerini gösteriyor, avlarını iştahla yakalıyorlar. Bulanık suyu daha da bulandıran dere balıkları sığ suda yalpa yapa yapa karınlarını doyurma telaşıyla yüzüp duruyorlar.

Uzaktan yankılanan avcıların silah sesleri ile bir anda yaşayan tüm canlılar harekete geçiyor ve yeniden eski halini alıyor. Bu yıl yaban kazları ve yaban ördekleri erken geldiler. Av yasağı kalkmadan kaçak avcılar, gün boyu jandarma ve kolculara yakalanmamak için sürekli yer değiştirerek avlanıyorlar.

Devamını Oku
Haki Buhari

Sevgiliye Mektuplar
Her akşam aynı terane, pencereden yolunu gözlüyorum erkeğimin. Evlerin ışıkları birer birer sönmeye başladı, ben hâlâ özlemle aşkımı bekliyorum. Daha evliliğimizin nekahat dönemindeyiz, üç günlük balayından sonra cicim günleri bitmiş, gündüz iş toplantıları, akşam yemekli toplantılar, aşkım bu gün geç geleceğim laflarına alıştım artık.

Bir gün de erken gelir mi? diye beklediğim her gece yalnızlığımı çekilmez bir dayanılmazlığa doğru sürüklüyor, televizyon başında izlediğim diziler, ardından okuduğum “İhanetin Reçetesi” adlı roman derken, gecenin bitimine doğru çalan kapı ziliyle açtığım kapıdan ayakta durmaya mecali olmayan, kör kütük bir adam, üzerini bile çıkarmadan bir külçe gibi kendini yatağa atmasıyla çıkardığı bozuk kamyon homurtusu, evlilik buysa ben oynamıyorum artık dedirtmeye başladı beni.

Sabah yataktan kalkıp, bahçede aşçımız, Ayşe’nin titizlikle hazırladığı kahvaltı masasındaki sürahiden bir bardak taze sıkılmış portakal suyu doldurup, havuz başına doğru giderken esen sabah meltemi, paristen aldığım ipek sabahlığımı uçuruyor, içimi serin bir hava kaplıyor, sabaha kadar uyuyamadığım horlama sesinden başım zonkluyor, uykusuz göz kapaklarımı zor açık tutmaya çalışıyorum.

Devamını Oku