Ben pamuk ve zeytin, incir diyarı
Koynumda bal yapar binlerce arı
Bin yıllık yoldaşım Madran Dağları
Ben şehirler içinde en güzeliyim
Ben efeler şehri, ben Nazilli’yim
Fransız, Ermeni birlik olunca
Saldırdı Antep’e fırsat bulunca
Ulumahsere’ye çok az kalınca
Davrandı mavzere, Antepli coştu
Genç, yaşlı yiğitler cepheye koştu
Biz suyu Gözbaşı’ndan, sevdayı gözyaşından biliriz dostlar… Suyu da, sevdayı da kaynağından içeriz yani. Sevdik mi de, adam gibi severiz hani…
Kimi zaman Kurdini Tepesi’nde yarenlik etti bize geceler, saçlarımızı taradı asi rüzgâr. Kimi zaman ninni söyledi bizlere. Ve biz hep oradan haykırdık ıssız gecelere. Sokaklar sağır, sokaklar dilsiz; ama hiç olmadı sokaklar bizsiz… Birlikte arşınladık İslâhiye’nin sokaklarını, birlikte gezdik Tilmenhöyük’te, İslâhiye’nin ıssız caddelerinde. Bizdik Yesemek’teki heykelleri yapan, bizdik gidenin ardından yanık türküler yakan…
Kimi zaman biber suladık uçsuz bucaksız tarlalarda, kimi zaman üzüm; ama biz hiç unutmadık sevdayı, unutmadık gözüm… Hep sevdik delicesine, Gözbaşı’ndan buz gibi bir su içercesine…
Unuttuk birçok şeyi bazen; sılayı, hasreti, acıyı… Ama hiç unutmadık yaşadığımız amansız sevdayı. Bazen yavan aşımıza katık ettik, bazense bir tabaka tütün gibi yürek cebimizde taşıdık. Ama biz sevdamızı hiç unutmadık, biz sevdanın hep en koyusunu yaşadık.
Bizi kimseler anlamadığında dağlara vurduk kendimizi. Kuşlara anlattık sevdamızı, yollara, taşlara… Bazen ne dağlar anladı hâlden ne kuşlar ne taşlar. O vakit yükledik sevdamızı koskoca yüreğimize, “Sür! ” dedik gönül atına. Doludizgin yol aldık Kaf Dağı’nın ardına. Issız yollardan, ıssız çöllerden geçtik. Çaldık yârin gönül kapısını. Aşk istedik, biraz merhamet, biraz şefkat, biraz sadakat… Şahlandı altımızdaki kır at, durmak bilmedi. Biz söyledik, o yâr dinledi. Tırmandık gönül kalesinin en dik, en sarp burcuna ve Ulubatlı Hasan gibi diktik sancağı!
Biz, İslâhiye’nin tunç yürekli yiğitleri; suyu Gözbaşı’ndan, sevdayı gözyaşından biliriz. Suyu da, sevdayı da kaynağından içeriz yani. Sevdik mi de, adam gibi severiz hani…
Yakdın beni Hadduç, bırahıb getdin
Hanamı haraba goydun sen benim
Yaamırlı bir günde beni terk etdin
Hanamı haraba goydun sen benim
Sen getdin gedeli her yanım balhıy
Bir başkadır İslâhiyeli olmak…
Kurdini Tepesi’nde bir fincan kahve içmektir, Gözbaşı’nda buz gibi bir su... Bazen Karasu’da ya da Tahta Köprü Barajı’nda balık tutmak, Almanpınarı’nda mangal keyfidir. İdilli Deresi’nde, çınarların gölgesinde stres atmaktır bazen.
Amanoslar’ın eteğinde mis gibi bir havayı solumaktır. Bazen bir sevdadır buğday tarlalarında hiç tükenmeyen.
Bugün bayram çocuk, hava tertemiz
Bayrakla donanmış, bir bak çevremiz
Cıvıl cıvıl her yer, memleketimiz
Meydana doluşsun binlerce insan
Kutlu olsun bize 23 Nisan
Yaz gelince sıcak nedir bilmezdik
Kış gelmeden yaylalardan inmezdik
Can sağ iken düşmanlardan sinmezdik
Zalım felek çekti bizi oyuna,
N’oldu gardaş Bahadırlı boyuna?
At sürdüler akınlardan akına
Reyhanlı’dan yayıldılar vatana
Can verdiler kutlu sevda uğruna
Kara gözlü Mürsel idi pirleri
Cenk eyledi “Bahadırlı” erleri
Bahadırlıyım ben, asildir soyum
Cephede savaşmak; düğünüm, toyum
Duymayan kalmasın, işte ben buyum
Boyların içinde en hatırlıyım
Öz be öz Türkmen’im, Bahadırlıyım
Bir nefis içecektir, yok cihanda menendi
Bir bardakla doyulmaz; yoktur hududu, haddi
Bir çay beyhude imiş, ikincisi faide
Üçüncüyse kaide, dördüncüyle at derdi*
Ey çayperver çekinme, çay bulduysan beleşe
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!