Hakan Erdoğan Şiirleri - Şair Hakan Erdoğan

0

TAKİPÇİ

Hakan Erdoğan

Bir sonbaharın aydınlık sabahlarından birinde, yağmurun izleri yeni kaybolmuş, karanlık geride kalmış ve adımları hızlanmıştı. Çünkü kaçırmaması gereken bir otobüs vardı. Evinden 10 dakkalık yürüyüş mesafesinde bir durağa doğru varmaktayken kafasında ve kalbinde dolanan, ulaşılması güç acı veren ama biryandan huzurlandıran bir his. Normalde o saatlerde değilde daha çok güneş tepedeyken çıkardı. Sabah aydınlığında çıkmasının onu sıcak yatağından ve ailesinden mahrum bırakacak bir sebebi vardı. Aklını ve yüreğini kemirip bitiren bi duygu. Ve bazılarının “deli mi lan bu” diyecek, yaptıklarına anlam katamayacak şeyler düşlerken ve yaparken. Adımlarını daha çok hızlandırmıştı hatta ara ara koştuğu ve nefesinin sesini duyacak ve duyuracak kadar hızlandığında hissediyordu.

Her adımda daha bi huzura kavuşurken kendisine kavuşmaya çalışan kişiden habersiz ara ara telefonun saatini gözden geçiren sabırsız şeyler yapan kız sıkıntıdan yorularak durak bankına oturmuştu. Bizim çocuk çamurlu sulara bastığından habersiz kavuşacağı ana koşarken etraftan anlamsız bakışlar dolanıyordu. Bakışlardan kaçarak anlık huzurun beklentisi içinde daha da hevesleniyor ve adımları sertleşirken yüreği yumşuyordu hasretinden. Aklından geçmiyor değildi “ya olmazsa göremezsem, ya dikkatini çekemezsen bir gün daha nasıl beklerim o anı nasıl düşlerim, gözlerinin hasretine nasıl dayarım bilmem” diye aklını kurcalarken görmüştü durağı içinden dışa vuracak kadar bir “ohh” der. Az kalmıştı, yüzünde güzel bir tebessümle varmıştı. Durağın camlarına yorgunluktan dayayıvermişti kendini. Onun bi durak önce bindiğini umut ederek saatini gözden geçirdi ve ikinci “oh” sesi duyuldu. Otobüsün geleceği ufka bakarak bekleme sırasının ona geldiğinin farkına varmıştı. Otobüsün kırmızı kenarını gördüğündeki yüz ifadesi dünyalara bedeldi. Yavaş yavaş durağa yaklaşırken tıs sesiyle beraber huzura kavuşmuştu. Camdan görünen siması bütün yaptıklarına değecek kadar vardı belki de daha fazlası.

Elini cebine gezdirerek bileti arıyordu ve unutmadığını umuyordu. Bilete serçe parmağını dokundurduğunu hissedince ufak bir ferahlık gelmişti. İlk o binmek istiyordu ve onu görüş acısana alacak yeri seçmeliydi. İyi bir manevrayla binip biletini göstermişti. Ve bitmesini hiç istemediğini hep sürmesini istediğio ana kavuştu. Belki de saniyenin bilmem kaçta biri kadar gözleri kesişmişti. Hayatının o anda durmasını hiç bitmemesini istemişti. Ne vardı ki olsa, hep yanında olsa, şu elime dokunsa baksa gözerime kalbini görse, kavuşsa güzelliğine, huzurunu bulsa. Hep yolda sokakta peşinden koşuşturmak zorunda değildi ya. Bilse onu ne kadar sevdiğini fena mı olurdu.

Devamını Oku
Hakan Erdoğan

Sabahlar; her gün ona selam verir. Hisseder yalnızlığı, kimin yalnız olduğunu sabahlar iyi bilir çünkü ilk onları görür kendi ışığında. Bütün gece gözyaşı dökmüş, ufacık bir gün ışığına tebessüm verirler. Ve hiçbir şey olmamış gibi sanki en güzel uykuyu onlar çekmiş gibi normal denen hayata devam ederler.

Gözlerinin altı çukurlaşmış her gün daha da zayıflanmış hisseder kendini oysa belli etmez en mutlu olan, en çok gülen ve yaptıklarından en çok zevk alan odur. Ama kafası bir gitti mi başka yerlere zor gelir bazen ufaktan bir tebessüm, bazen de ağlamamak için kendini zor tutar. Ne yapacağını bilmez ordan ora gezer boş boş doğru düzgün iş yapmaz. Başkalarının olduğu gibi onun da derdi vardır. Her şey boşken, doldurmak sanki onun işiydi. Her şeyi çözmek sanki onun işiydi. En ağır yükü taşıyordu yüreğinde. Her gece gözlerini kapatıp uyumadan düşlerdi. Kalbini kurcalayan şeylere çare arar dururdu.

Umudu perişan olmuş, kalbi yıpranmış, bakarken etrafa oturur bir köşeye yaslar omuzunu, rahat olmasa da bir keyif gelir anlık. Gözlerini kapayıp ardına açar. Merdivenlerde onu görür çıkarken. Esas keyif o zaman başlar. Her sabah gördüğü güneş gibi parlar, değer kavuşur anlar. Onun zamanı artık oydu. Kaybolunca gözden denecek laf kalmaz. Biraz durur ve kendine lanet okur, eline bir taş alır ve anlamsızca atar boşluğa. Kalkar yerinden uzun bir koridora girer. Lavaboya girer girer çatık kaşlarıyla. Çeşmeyi açmasıyla yüzüne suyu çarpması bir olur. Derin bir nefes alır anlık bir rahatlama hissine kapılır. Lavabodan çıkarken telefonun saatini gözden geçirir ve vaktinin daha olduğunu bilerek yönünü değiştirir. Anlam kazandırır yollarına merdivenlerden üçer üçer çıkar. Kapılara bakar çaktırmamaya da çalışsa çok dikkat çeker. Neyse ki görmüştü onu artık bir gün daha düşünecek zamanı vardı. Ufak bir tebessüm ve kendine güvenle yapması gereken işlere koyulur.

Devamını Oku
Hakan Erdoğan

Şu dünya; insanlar var burda zengin fakir namuslu namussuz zalim iyi yürekli vs. vs. yani bütün çelişkilerin olduğu çoğuları için yaşanmaya değer olmayan ama mecburiyetlerden bir umut yaratan ister istemez bazen kafayı yiyen, aç kalan, cinayet işleyen, sapıkça şeyler yapan bu tip şeyleri görünce çoğu zaman küfreden başka insanlar. ama bunların yanında güzel şeyler varken; sevgi gibi, dostluk gibi, kardeşlik gibi şu acımasız hayata dayanan yüreği yıpranmış çaresiz olmuş olsada içinde sönmeyen her daim yanan bir umut ışığı olan gerçekten insan dediğimiz şeyler bir gün söneceğini bilse bile vazgeçmeyen türlü insanlar var. mesela şu çocuk gibi; okulunda yeşil gözlü her tarafa ışık gibi umut yayan, her derdini unutturacak bir gülümseme saçan, her ne kadar her insan gibi çoğu zaman çaresiz olan ama birbirlerini tanımayan özellikle de kızdan habersiz şu platonik şekilde seven çocuk misali kızı kendine umut edinmişti. Her daim aklından çıkarmayan, her fırsatta onun resmine bakan, o günde gelecek mi diye gözlerini etraftan ayırmayan, adının geçtiği her şarkıyı dinleyen ve onu hep düşünürken gelinlikler içinde, gün ağarmaya başlamıştı. Yanında keşke oda olsa dediği, karşısında güneş doğarken aklına geldiğinden habersiz kız güzel gözlerini yeni açmıştı. Bilmiyorduki ondan habersiz uzaklarda onu düşleyen, sevgiyle besleyen karakuru sıradan bir çocuk vardı.

Hayat akıp giderken elini birinin tutması, yüreğini besleyen bir umut olması, yaşamak için bir nedenin olması ve kelimelerin tükendiği o anlarda yaşamak hevesi bir başkakayken yalnızlık onun kaderi olmuştu. Herkes kendi derdine düşmüşken o onun derdini arıyordu gecelerde ve her fırsatta. Ulaşmak istiyordu imkansıza, kafasına koymuştu çünkü inatçıydı sonunda büyük ihtimal başarısız olacağınıda bilsede denemeye değerdi çünkü diyordu hep insanı öldürmeyen acı güçlendirir. Ve gene hayat akıp giderken yanında saçlarının birlikte ağardığını seyretmek istiyordu. Sıradan bir çocuk için sırdan bir hayal değil mi? Evet sıradan olabilir ama aşk kadar sıradan bir şey bu kadar canını yakarken çok mu bu kadarı? Kavuşamazsa üzülmez tam tersine çünkü biliyor ki esas aşk kavuşamayınca olur çünkü biliyor onu sevmek yetiyor ona çünkü biliyor acıya katlanmak acıyla yaşamak onun kaderinde vardı. Yalnızlık ise müebbet çaresizliydi.

Gel be güzel kız gel kurtar beni bu mapusluktan özgürlüğüme kavuştur beni sürgün olak o diyardan o diyara senle tüm diyarlar sen, kalbimiz durağımız, yolcularımız çocuklarımız olsun hadi be güzel yeşil gözlü kız…

Devamını Oku
Hakan Erdoğan

Ah be ne dünya istediğinin bir zerresi dahi mi olmaz! Acı keder anlaşılmazlıklar saçma sapan şeyler ne yaptığını bilmeyen insanlar ve tüm bunların ortasında ben peki kim bunların sorumlusu, kendi içindeki problemler, sorunlar yada dertler lanet olsun lanet olsun lan acı lan hep acı yazık ulan herkese yaptığım yapacağım işin kahretsin becer lan bi işi de ee nolcak şimdi dersin anca durur beş dakka düşünürsün lanet okursun kendine başka kerizlerde varmı lan benim gibi dersin devam etmek istersin ancak bütün kinli gözler üzerindedir. Vazgeç lan dersin bi yandan da çare ararsın çaresiz ee peki sonuç isteksiz zorumlu davranışlar itme kakmalar sinek vızırtıları derler dalga alay diz boyu sabredersin artık nere kadar küçük duruma düşmeler ama bunların daha kötüsünü görmek bunca işin arasında beklemek herhangi bir günü sonunda gene başka bir yerde başka kişilerle aynı hüsran…

Ulan be gene değer verirsin hep olumlu düşlersin olmuyo be olmayaınca olmuyo mecbur kalıyon bazı şeylere ne sabırlıymışım diyon uyumuyon, uyuyamıyon saçma sapan şeyler yazıyon çaresiz bir of niyetine sonunda hadi hayırlısı demek kalıyo mecburiyet gene sarıyor ellerini…

Ne gülesin geliyor nede ağlayasın ne yapacağına karar veremediğin en zor anlar başlıyor kafayı yiyon lan başkalarına verdiğin zamanındaki ufak cezalar bile içini maf ediyor verem de neymiş lan bunun yanında ciğerini, kardeşliğini sökülüyor lan. anca 2 dakka teselli başka bir hayır. Tutanacak dallar da dayanmıyor bu çaresizliğe. İşi gücü içinde benim gibilerle uğraşıyor o da napacağını bilmeden gönlümü almaya aldırmaya uğraşıyor. Oluyor ya da olmuyor zaman geçiyor bu ara iş üstüne iş çıkıyor gelde uğraş diyon aklın başka yerlere gidiyor unutuyon bir an başka çare arıyon ama gene bir şey devam etmeye uğraşıyon ama ne fayda offffffffffffff diyon tutuyon kendini gözlerini kapatıyon başka zamana bırayon ufak bir gülümseme istiyom aynaya bakıyon yüzünün haline bakıyon her zamanındakinden farklı görünüyon çaresiz başka bi adam görüyon…

Devamını Oku
Hakan Erdoğan

Yoksul bir çocuktu. Azimliydi ancak; kuru ekmeği oynaya oynaya yerdi annesi kızmazdı her anne gibi, ne kadar geç yese o kadar iyiydi onlara göre babası her zaman ki günlük geçici işlerinden birinden çıkmış, her ailede olduğu gibi “yemek hazır mı hanım? ” dedi. Hanım yarı mutlu yarı mutsuz halde yalancı bir tebessümle “ hazır” der. Çocuk her şeyden habersiz eğlencesine bakardı. Bildiği tek şey onun büyük hayal dünyasıydı. Uçsuz bucaksız şüphesiz onun için dünyanın en zengini hissediyordu. Çocuk olmak hayal etmek şüphesiz mutluluk bunun ta kendisi her insan için olduğu gibi.

Kabahatları çoktu ancak çocuktu o bazen dayanamazsın sabredemezsin ama hem sana mutluluk verir istemeden hem de senin gibi yüzlerce insana. Huzur ararsın bir yerlerde kaybolmak istersin huzurun içinde işte çocuk o huzurun ta kendisindir.

Acı çeker ama fazla hissetmezdi dayanıklıydı güçlüydü çünkü o bir çocuktu, yaşı ilerledikçe daha zayıflayacak belki sorumlulukları artacak belki de işin en kötüsü aşık olacak hataları çoğalacak fakir olduğu hem yardım görecek hem de zulüm görecek ama zayıflığına rağmen yılmayacak. Öyle anlara gelecek ki vazgeçecek ama en doğru kararı olacak belki de, belki de uçurumun kenarına itecek karalar alacak. Çıkmaza girecek saçma sapan şeyler düşünecek bir yandan teselli olacak belki kendi kendine yardım eden elinden tutan olmayacak. Eskisi gibi olmayacak hep o çocuğu arayacak ama ne yapsa boş ne yapsa çaresiz ve insanların umarsızlıklarını görünce daha bir keder kimseye anlatamadığı dertler dili varmayan bir sürü cümleler. Ah be çocuk hep çocuk kalsaydın yaktın beni de kendini de al sana çaresizliğin en büyüğü ne aklında bir şey olsun ne de yüreğinde olsun, oldukça daha çok yaralanırsın daha çok yenik düşersin her şeye rağmen hayat güzel dersin. Her ne kadar tadını çıkarsan da hayat dediğin bu illetin bir sonunda olacağı aklını gelir o yüreğinde tükenir bir vakit, ee “bu muydu” dersin daha doyamadan fakir bir çocuk olarak doğarsın zengin bir moruk olarak gidersin buralardan tin tin arkanda bir sürü ölecek insanı bıraktıktan sonra ama ölmeyen bir çocuk vardır daimi yüreklerde olan iyi insan olan…

Devamını Oku
Hakan Erdoğan

Hep bir eksiklik; sanki bi şey unutmuşsun gibi olur ya etrafına bakarsın her şey tamamdır, her şey yerli yerinde sanırsın düzeltmeye uğraşırsın, yok olmaz, düşünür durursun kafana olduk olmadık şeyler takılır bu sefer iyice trafik sıkışmıştır artık neyse dersin hayırdır dersin geçersin. Belki de her gün yaşarsın bu anı biriktikçe birikir yardım istersin gelmez bir türlü oysa oda senden istiyordur için için sen de bilirsin oda bilir ama iş yardım etmeye gelince ne senin dermanın vardır ne de bi başkasının…

İki elini alırsın yüzüne doğru götürüsün demeye kalmadan ellerini ensende hissedersin hala ne yapacağını bilmeden boş boş sıkılacağını bile bile sıkılırsın herkes şikayet eder ama kimse desteklemez birbirini, uykusuz kalırsın tonla uykun olmasına rağmen, bazen keşke dersin herhangi hatırana sonra saatin bile kaç olduğunun farkına varmazsın önemsiz gelir zaman dahil her şey. Oysa umudun hiçbir daim bitmez herkeste olduğu gibi, vazgeçmezsin karar verdiklerinden ancak gene saçma şeyler yapmaya devam edersin gene de gülersin soluğun kalmayıncaya dek.

Ah eskiler hem yaktınız hem canlandırdınız beni geride dertlerinden yorgun bi adam bıraktınız. soruyorum size anılar beni ben yapan şeylere soruyorum; hiç mi gayret etmedim, hiç mi savaşmadım, hiç mi barışmadım, hiç mi vazgeçmedim, hiç mi kararlı olmadım, hiç mi büyümedim, hiç mi bakışlarım değişmedim ha… sizde doğru düzgün bilmiyorsunuz değil mi? boşver diyecem ama boş vermek bile boşken benim neden bu kadar içim dolu neden kendimi kendime hapsetmişim suçsuz yere hangi kanuna göre.

Devamını Oku