Ufukdan doğan kızıl güneş şahitti herşeye,
Gözlerimin esiri olduğum an, göğüs kafesimi kırıp uçan güvercin.
Fırtınanın getirdiği yağmur ve dallarıma çarpan her bir kum tanesi.
Damarlarımdan akan kan, yüreğimde depremler yaratan volkanlar,
Ateşler içinde kalan tüm yaşanmışlıklarım.
Geceler sığınılacak tek liman oldu şimdi,
Sabahın nuru da sıcaklığıda kavrayamaz oldu bedenimi.
Güneşin asaletinin yerini, Ay'ın parlaklığı aldı şimdi,
Gökyüzündeki yıldızlar da ayın en büyük zenginliği.
Ateş ki cenneti cehenneme çeviren,
Bedenin her zerresinde anbean hissedilen.
Ateş ki elleri titreten, gözleri kör eden,
Görkemli imparatorlara dahi diz çöktüren.
Üzerinde ne kadar çamur olursa olsun,
Elmas daima değerlidir.
Bir sarrafın eline düşerse eğer,
Çamurundan kurtulur ve özüne döner.
Ayna yalan söyler kanma gördüklerine,
Bedeni mücizenin cömertliğidir bu serap.
Su bile nurunu yitirir elbet, kirlenir ve yıpranır,
Vakti dolan her beden hiçten varlığa yol alır.
Kahı güler, kahı ağlar hâsılım,
Ahı eder, yâri saklar bağlarım.
İnsiyaka itibarı, aşkım ile dağlasam,
Gün doğandan, batana dek ağlarım.
Gülü diken olsa yaksa canımı,
Uçsuz otlaklarda koşan bir süvari,
Gökyüzünden yağan ateşler altında.
Ufka doğru usanmadan yolalan bir yolcu,
Ruhu bedeninden sıyrılmış atının üstünde.
Beylik mülk ile gelirmiş meğer,
Para pul görürmüş tek saygıyı.
Güler yüz, söz ve dürüstlük,
Ederi üç beş kuruş. Dahası değil.
Umudun parladığı bir gök tanesi, nur değil.
Ne bir güneş, ne bir yıldız, ne bir ışık.
Ateşin doğduğu, yüreğin solduğu yerlerden değil.
Nefes kadar yakın, tebessüm kadar sıcak.
Bir rüzgar misali indiler tepelerden,
Nalları koparcasına koşturdular atları,
Ateşle dövülen kılıçlar, su gibi akan kanla ıslandı.
Mert diyarın efendisi, son kez bir uğurda savaştı.
Ve yenildi uğursuz fısıltılar eşliğinde,
Can verdi neşeyle koştuğu çayırlarda.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!