Ne bayram ne yar
Bırakın uyuyayım
Benim uykum var
Ateşböceği
Özlüyor seni şimdi
Yaz geceleri
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Diline sağlık
beğeni ile okudum
neler düşünür neler güne bakan manalı bakışlar hayat her anı faklı
BİR GÜNDEN
Berna, altıda kalkıyor.
Saatim, altı on beşte çalıyor
Kolumu uzatıp, susturuyorum.
Kızım onu, on buçuğa kuruyor.
‘Çıt’ çıkmıyor.
Yalnız, bir ışık geliyor, mutfaktan
Berna kahvaltı ediyor.
Belki bazen istemsiz bir tıkırtı…
Gözlerim, beynim, benliğim uyuyor…
Kapılar, açılıp açılıp, kilitleniyor…
Asansör sesi, biiiiir! ..
Asansör sesi, ikiiiiii! ..
Zil sesi…
Demek ki problem yok
Uykuya devam! ..
Arada sırada
Duvardaki saati
Tek gözle izliyorum…
Dokuz…
On…
On buçuk…
Saat çalıyor! ..
“Belya! .. Begüm! ..”
“Tamam anneeee! ..”
Bir gürültü, patırtı! ..
“Defterim! ..”
“Kitabım! ..”
“Kalemim! ..”
“Çantayı al! ”
“Servis! ..”
“Koş! ..”
Kapılar açık kalıyor.
Saat on bir.
Asansör sesi, biiiiir! ..
Asansör sesi, ikiiiiii! ..
“DRANNNK! ..”
Dış kapı ile rüzgâr arasındaki kavganın
Son sözcüğü! ..
Beyaz anahtarla
İşi tatlıya bağlıyorum.
Oda kapısını, rüzgârın elinden kurtarıp
Siyah anahtarla, garantiye alıyorum.
Sonra
Sessizlik, yalnızlık…
Servis şoförü, kornaya basıyor.
Demek gittiler.
Perdeler, ışığı bırakmayın!
Şimdi, herkes kapıların dışında
Benden başka…
Uykuya randevu veriyorum.
Gizlice giriyorum
Yatağım sıcak…
Uykunun ayak seslerini bile duymuyorum.
‘Çıt’ yok.
Rüzgârda bile…
Rüyalarımda bile…
Sessiz filmler gibi seyrediyorum.
Hem uyuyorum
Hem uyuduğumu hissediyorum.
Uyku içime siniyor
Uykuyu yaşıyorum.
Ben
Yatağın derinliklerinde
Yitirip benliğimi
Kayboluyorum.
Zaman zaman
Rüyalarda buluyorum, kendimi
Kendime söz geçiremiyorum.
Bu ben, başka ben…
Ben, beni bulduğumda
Saat ikiye geliyor.
Haberler geçmiş
NTV’den veya CNN’den
Haber özetleri alıyorum.
Önce görüntüsüz…
Çünkü gözlerim yanıyor! ..
Yavaş yavaş aralayıp, gözlerimi
Kirpiklerimin arasından izliyorum.
Beynim, hâlâ gidip geliyor
İçim bayılıyor! ..
Belki bir film
Belki bir tartışma programı…
Dizilerden hiç hoşlanmıyorum.
Arka arkaya bir şeyler içiyorum.
Canım sıkılıyor
Dışarı fırlıyorum! ..
Dışarı dediğim
Yüz metrekare teras…
Etrafı çiçekli
Çiçekten öte kumsal, orman, deniz…
Alabildiğine…
Sağda solda dağlar, başları karlı…
Bulutlarla güneş oyun oynuyor.
Gizli bir ressam boyuyor, onları.
Belki bir çocuk oyun bozuyor
Sağa sola kaçışıyorlar! ..
Güneş, bir yerlerden bakakalıyor! ..
Onlar, benim canlarım!
Arkadaşlarım! ..
Aralarındayım…
Gülümsüyorum
İçim sevinç doluyor.
Yalnız, rüzgâr var ki
Geçimsiz, şu günlerde.
Giysilerimi geçip
Önce üşütüyor
Sonra içime işliyor, yavaş yavaş
Kemiklerimi dondurup
İliklerimi titretiyor! ..
İçeri kaçıyorum.
Olmaz olsun, böylesi! ..
Arkadaş değil! ..
Baş düşmanım kesiliyor! ..
Gelme! ..
İçeri gelme! ..
Orda kal! ..
Kumsal, orman, yol, deniz… hoşça kal! ..
Dağ, kar, mavi, beyaz… hoşça kal! ..
Yeşil, gri, sarı, lâcivert… hoşça kal! ..
Hoşça kal, güneş, gökyüzü! ..
Salıncak…
Hoşça kal! ..
Onur BİLGE
Enstantane..kısa andaki sonsuzluk..haikunun sırrı..bunu yakalamış mı şair..Eh işte ..Yakalamış..
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta