Ö M R Ü M
yoktu çok büyük arzım senden ömrüm
ne şan, ne şöhret, ne para
Mehmetçiklere
uzandılar yollara bir kara tren ile
acının yazıları düştü kadere
ellerinde ışık/bedenlerinde çokça tomurcuk
bahar için vardılar onlar
kar hançeriydi uykun
sıcak yaz tadıyla
alıp götürürken, sessizce seni
içimdeki gürültüyü
ben bildim, ben duydum yalnızca
DENİZ ÇAĞIRIYOR
Günün, insanı saran sarı sıcak aydınlığına karşın, içine dalmış gözlerinde açılmış anılar kapısından dökülen hüzünlerle, kendinden çok uzak ve karanlıktı. Nevâle kapma yarışındaki martı çığlıkları arasında, durgun denize sabit bakarken, farkında olmaksızın konuşuyordu kendi kendine. “ Ne garip, insan en nefret ettiğine âşık olup sevebiliyormuş meğer! Bak gidemiyorum, ayrılamıyorum ben de hâlâ senden. Hayat öğretiyormuş insana yaşadıkça…”
Başını kaldırdığında, yüzünü gördüğünün sesiyle irkildi birden. “ Bir şey mi dediniz bana? ” “ Ah! hayır denizle konuşuyordum” Bunu söylerken, hüznün isyanıyla meczup gibi bakıyordu gözleri. “Tövbe tövbee” diyerek uzaklaştı önünden geçen. Bir müddet daha kaldı oturduğu yerde öylece. Sonra yavaşça doğrulup, kalktı banktan.
Zaman, acıların üzerini ince bir kabukla kapatmıştı henüz. Düşüncelerle, böyle uzun uzun dokundukça, sızlıyordu derinden.
/dağın fermanında çocukluğunu bilmeden büyüdüler
tam kanat çırpacakken hayata
kırıldı kanatları toprağa düştüler/
“kızgın damarlarından akan kan, bulaştı yüzüme
AÇLIK
hani, çook uzaklarda
yaşanmamış günler, görülmemiş rüyalar vardı daha
hani, çok uzaktı ya o yollar bize…
bir hayâldin sen yarattığım
papatyalarla bezeyip
taçlandırdığım başımda
bir resim eskizi
tamamlanamamış yarım
gününü dolduramadan
ALACAĞIM VAR ANNE
lacivert bir gecenin içime bıraktığı
ıssızı ürperiyor tenimde
her mevsim sarı yapraklı yola sürüyor adımlarımı
Müthiş alt/üst oluşlar...
Yeşerip yeşerip gelişen ve her biri diğerini aratmayan imgeler.
Hepsi de bir lirizmi ayakta tutmak adına güçlerini sınamışlar şiirde.
Okur olarak doyumsuz tatlar aldım.
Kutluyorum.
Erdemle.