MESCİD-İ NEBEVİ
Sabah saat 03.00 da yepyeni bir heyecanla kalktık. Abdestlerimizi tamamlayıp yola koyulacaktık ki. Aaaa. Oda ne! Otobüslere binen binene. Meğer servis otobüsleri imiş. Diyanetin hacı adaylarına ikramı. Biz ne isek de, bu işe en çok kayınvalidem sevindi. Hiç beklemediğimiz için ve dün yürüdüğümüz için, bu iş hoşumuza gidiyor. Güzel oluyor ama.
Tam kıblesinde kalıyoruz Mescid-i Nebevi’nin. Girişlerimizde bu yüzden Bab-u Selam kapısından oluyor. Bu bizim için avantaj oluyor. Kaldığımız müddetçe.
Mescid-i Nebevide sabah namazını kıldıktan sonra, biraz kaza namazı biraz da Kur’an-ı Kerim okuyorum. Dışarı çıktığımda güneş yeni doğmuştu. Bahçeyi dolaşmaya başladım. Parlak mermerden yapılmış parlıyor. Temizlik şirketinin küçük paspas aracı daha da parlatıyor mermerleri. Kubbe-i Hadra’yı (Yeşil Kubbe) yani Efendimizin (SAV) metfun bulunduğu yer. Tam karşısına geçtim. Baktım ki bazı grup ve kafileler dua ediyorlar. Ben de, onların yapmış oldukları dualarına amin dedim. Biriside Türkçe dua yapıyordu. Hemen o tarafa geçtim. Bu hadise hemen hemen her gün devam etti. Bu işi bazı özel şirketler çok daha güzel organize ediyorlar. İçimden keşke onlarla gelseydim diye çok geçirdim.
Sağ tarafımda bir kalabalık olduğunu gördüm. Cennet-ül Baki olacağını tahmin ederek, o tarafa doğru yürümeye başladım. Yanılmamışım. Kalabalıkla beraber Baki Mezarlığını şuursuzca gezdim. Orada medfun bulunanlar adına biraz Kur’an-ı Kerim okudum. Sonra tekrar gelmek niyeti ile mezarlıktan ayrıldım.
Bab-üs Selam kapısından girip, Peygamber Efendimizin (SAV) kabrinin yanından geçip Bab-ul Baki kapısından dışarı çıkıyoruz. Bunun da heyecanı bir başka güzel. Selam kapısından girince Selavatlar getirilmeye başlanıyor, Kabrine yaklaştıkça sırada yavaşlıyor. Tam karşısına gelince “Esselam-ü Aleyke Ya Resulellah” diyoruz. Nikabından içeriye biraz daha fazla bakabilmek için, kafalarımızı öyle uzatıyoruz ki, görevliler uyarmak zorunda kalıyorlar. Biraz daha ilri gidince Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer (RAnha) in kabirleri de oradalar. Onlara da selam verip ziyaretimizi tamalıyoruz.
Geriye doğru çalışmıyor. Dışarıdan tekrar geri dönüp aynı işlemi bir daha yapıyorsun. Birkaç kez daha yaptım bu işlemi. Salavat getiriyorsun, dua ediyorsun veya bildiğin sureleri okuyorsun. Bu işi yaparken. Ve biliyorsun ki,birkaç gün önce Sakarya sokaklarında dolaşırken, bugün Peygamberimize komşu olmuş, O’nun davetine, tebliğine, davasına şahitlik yapan mekanlarda, O’nun ruhaniyetinin gölgesinde nefes alıp-vermek ne mutluluk Ya Rabbi.
Saat 09.00 sıralarında otele geldim. İçişleri ve kayınvalidem de gelmişlerdi. Kahvaltıyı hanımlar tarafında yer sofrasına yiyorum. Kahvaltımızı yapıp ben erkekler tarafına geçip arkadaşlarla muhabbet ediyorum.
Öğle namazına tekrar Hareme geliyoruz. Her namazdan sonra 1 günlük kaza namazı ve bir miktar Kur’an-ı Kerim okuyorum. Her zamanki gibi Peygamber Efendimizi ziyaret edip sonra işimize bakıyoruz.
Mescid-i Nebeviyi çok genişletmişler. Güzelde yapmışlar. Ve çok temiz tutuyorlar. Temizliğinde belki 1000 kişi çalışıyordur. Giriş çıkışlarda kapıda devamlı bir görevli bulunuyor. Bazen el çantalarımıza bakıyorlar. Kadınlar için arka tarafının doğusu ve batısından iki büyük bölme yapmışlar. Namaz ve ibadetlerini bu bölmelerde yapıyor hanımlar. Haremlik-selamlık var yani. Gerektiğinde açılıp kapanan kubbeleri var. Genelde ikindiden sonra açıyorlar. Ve üst katta da namaz kılınıyor. Caminin içi her zaman serin, klimalar muntazam çalışıyor. Sütunların 40 cm kadar üzerinden serin hava üflüyor. Sadeliği ile, güzelliği ile insana huzur veriyor.
Peygamberimizin kabri ile Minberi arasındaki yere cennet bahçesi deniyor (Ravza-i Mutahhara) . Normalde kırmızı halılarla kaplı olan mescit burada rengini yeşile bırakıyor. “Burada kılınan namazlar sanki cennette kılınmış gibidir”. Diyor Efendimiz (SAV) .
Osman ErdoğmuşKayıt Tarihi : 28.11.2012 15:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Selam, sevgi ve saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (1)