CEBEL-İ NUR
İlk dikkatimizi çeken, değişik ülkelerden insanlar veya muhtaç kişiler, kimi eline bir kürek almış, kimi bir çapa, kiminin elinde bir keser ve buna benzer aletlerle güya merdiven yapmaya çalışıyorlar veya çalışıyormuş gibi yapıp inanç sömürüsü yapıyor. Dilenmenin başka bir çeşidi anlayacağınız. Yolumuz güzergâhında özürlü insanlarda var. Bunlarda yardıma muhtaç oldukları için dileniyorlar. Bu sorunu çözmek lazım, ama nasıl. Türkiye’de de aynı sorun var. İnsan hangine, ne kadar verecek kestiremiyor. Aldanacağı kanaati oluşuyor. Ve o kadar çok varki, şaşırmamak mümkün değil.
Sıcak iyice bastırmaya başladı. Yolumuz uzun ve dik. Şansımıza da cebimizde bozuk para hiç kalmamış. Yolumuz üzerinde bazı küçükte olsa düzlükler oluyor. Oralara da hemen çadır kurup, çay, meşrubat ve meyve gibi hizmetler sunuyorlar. Sayın içişleri bakanım bayır çıkarken arıza yapmaya başladı. Onun için dinlene dinlene çıkmaya başladık. Zaten bugün biraz rahatsız olduğunu sabah söylemişti, istersen sen çıkma dediğimde; şiddetle tepki gösterip; -Peygamberim O yaşında çıkmış. Bende çıkacağım. Demişti. Ahmet ve hanımı ile Mustafa arayı açmaya başladılar.
Mekke-i Mükerreme yaklaşık 15 bin tepeden oluşuyor. Kafile başkanımız öyle demişti. Nur Dağı da bunlardan biri. Yaklaşık 2 saat uzaklıkta Kâbe’ye bir saatten fazlada tırmanma şeridi. Şimdi düşün bakalım sebeb-i hikmeti ne bu işin. Tefekkür için bu kadar yolu aşıp orada vahyi beklemek, insanlığın kurtuluşu için planlar yapmak ve hayata geçirebilmek için olgunlaşmayı burada beklemek. Rabb’imin hikmetine sual edilmez. Şöyle bir kaba gözle bile bakınca çok daha kısa zamanda çok az daha yorularak çıkılabilecek, gidilebilecek bir sürü yer varken. Nur Dağı ve Hira Mağarası. Demek ki dünya kurtuluş reçetesini buradan yayılacak âlemlere.
Ahmet ve Mustafa ile mağaranın başında buluşuyoruz. Salavat getirerek mağaranın bir tarafından girip, öteki tarafından çıkıyoruz. Çıkışta iki rekat namaz kılıp, yapılan dualara iştirak ediyoruz. Terimiz kurusun diye oturduğumuz yerde Türk hacıları ile sohbet ediyoruz. Siması pek yabancı gelmeyen bir hacı ile üç-beş kelam edince, tanışma faslına geçiyoruz. Sakarya Mazlum-Der başkanı ile muhabbet ediyormuşuz meğer. Hem de Reşat Dayımın da komşusu. Hanımı ile gelmiş. Buda tatlı bir hatıra olarak kalıyor. Bacanağı da benim mesai arkadaşım çıkıyor.
Hira Mağarasından Kabe kuşbakışı çok net görünüyor. Efendimiz(SAV) Kabe’ye bakarak tefekkür ediyordu. Bir tarafı da çok dik ve kayalıklarla dolu. Allah korusun insan yanlışlıkla düşecek olsa şayet ölmezse kırılmadık kemiği kalmaz herhalde.
Mağaranın girişini yeşil renge boyamışlar. Ve Suudi’ler buralara pek bakmamışlar. Bir yerde de iyi olmuş bakmadıkları. Şayet bakacak olsalar bu kadar sade ve doğal olmazdı. Biraz genişçe geldi bana. Kimi hacılar kayalara isimlerini ve geliş yıllarını yazmışlar. Duvar edebiyat kültürümüzü oralara bile taşımışız. Mağaranın genelde ziyaretçileri Türkler, Afganlılar, Pakistanlılar olarak görünüyor. Diğer ülke Müslümanlarından pek rağbet yok buralara.
İnişimiz daha kısa sürüyor. Hemen bir taksi tutup Kâbe’ye gidiyoruz. Öğle ezanı yolda
Okunuyor. Abdest tazelemesek namaza yetişecektik. Bizde hanımla cemaat yapıyoruz. Dolayısı ile Kâbe’de imamlık yapmış oluyorum. İsterseniz hanıma sorun. İkindi namazını kılıp öyle gittik otele. Kayınvalidem çok kızıyor kızına. Bana bir şey deyemeyince kızına yükleniyor. Çok geç kaldık diye. Meğer çok merak etmiş.
Kayıt Tarihi : 22.1.2013 09:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Osman Erdoğmuş](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/01/22/hac-hatiralari-25-cebeli-nur.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!